mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

taşa can veren aşk..pygmalion ve galatea

Pygmalion'un başından ne geçmiştir de kadınlardan nefret etmiştir bilinmez ama; kadın düşmanı, Kıbrıslı bir heykeltıraştır. Mitolojide kendisine yer bulması ise ne sanatındaki yeteneği, ne de kadınlara duyduğu nefreti değildir elbet... Onun hikayesini günümüze kadar taşıyan, sayısız filme ve kitaba konu olan, pek çok heykeltıraş, şair ve yazara ilham veren; sanatıyla yarattığı kadına duyduğu büyük aşkıdır.

Ne çevresindeki kadınlar, ne de insanlar umurundadır Pygmalion'un. Elinde keskisi, fildişi, mermer, taş çeşit çeşit malzemesiyle vaktini geçirmekte, usta dokunuşlarla onları şekillendirmektedir.

çözümsüz bir bilmece sisyphos işkencesi

İnsanoğlu günümüzde bile üzerinde uzun uzun düşündüğümüz, çözümlemeye uğraştığımız, çıkış nedenini bulmaya çalıştığımız, felsefi derinliğine hala ulaşamadığımız hikayeler ve efsaneler bırakmış gerisinde.

Bu hikayelerden düşünür ve yazarları en fazla meşgul edenlerden biri de Sisyphos'un mitolojisi.
Korinth kralı Sisyphos (Sisifos) iki şekilde ünlüdür mitolojide; yaşarken akıllara durgunluk verecek zekasıyla yaptığı kurnazlık ve hilebazlığıyla, ölümden sonra ise çektiği cezayla.

Sisyphos'un yaşamındaki hile ve kurnazlıklardan hem ölümlü insanlar, hem de ölümsüz tanrılar alır payını. kurnazlıkların başında hırsız Autolycus'u faka bastırması gelir. Tanrı Hermes'in oğlu Autolycus, babasının hırsızlık yeteneğini miras alan, çaldığı hayvanları tanınmayacak hale dönüştürme becerisiyle hiç bir zaman yakalanamayan bir hırsızdır. Boynuzlu hayvanı boynuzsuza, siyahı beyaza dönüştürebilen bu becerikli hırsız, kurnaz Sisyphos'un hayvanlarını çalmaya kalkışınca yakayı ele verir. Hayvanlarının her birinin ayağının altına ''beni Autolycus çaldı'' yazan renkli kil tabletler bağlayan Sisyphos'a oturup hırsızın hayvanlarını götürmesini beklemek, çalınan hayvanların yerde bıraktığı izleri takip etmek ve hırsızı yakalamak kalır.

dizginler ya Phaethon'un eline geçerse?

Mitoloji kimi zaman düşündüren, kimi zaman ince ince ders veren, kimi zaman da hiç bir anlamı olmadığını düşündüğümüz ilginç hikayelerle dolu. Üzerinde epey düşünülüp görüşler öne sürülen hikayelerden biri de, sonuçlarının ne olacağına aldırmadan kendisini ispatlamaya çalışan bir gencin, Phaethon'un (Fayton) efsanesi.

İsmi ''Parlayan, Parlak'' anlamına gelen Phaethon (Fayton), Güneş Tanrısı Helios ve Klymene'nin oğlu. Ölümlü annesiyle beraber, ölümlü biri olarak, dünyada babasından ayrı fakat, onun ışığı altında yaşamını sürdürerek delikanlılık çağına gelir Phaethon. Kendisi büyürken, çevresindekilerin kışkırtmalarıyla, ayrı yaşadığı babasına dair şüpheler de büyür yıllar geçtikçe içinde.

Ve günlerden bir gün babasının yaşadığı, her sabah dünyaya ısı ve ışık saçmak için gökyüzüne doğru yükseldiği doğudaki sarayına gidip, gerçeği onun ağzından duymak için yollara düşer annesinin verdiği izinle.

büyük tanrı Pan öldü mü?

Antik çağın yarı insan, yarı keçi vücutlu doğa tanrısı Pan, kırların, çobanların ve sürülerin koruyucu tanrısı olarak tapım görmüş. Soy ağacı tartışmalı olan bu tabiat tanrısına antik çağ yazarları, Kibele'den Penelope'ye, Zeus'dan Dionysos'a, Hermes'den  Apollon'a farklı anne babayı ebeveyn olarak gösterirler.

Mitolojide bir rivayete göre, doğduğunda o kadar çirkindir ki; annesi doğurduğu bebeğin boynuzlarından, sakalından, keçilere benzeyen kuyruğu, bacakları ve toynaklarından korkup kaçınca, tanrı Hermes bebeği alıp Olympos'a getirir ve büyütmeleri için Nyphalar'a (Periler) verir.

annelerin mi adaletin mi kılıcı daha keskin?

Şarap ve eğlence tanrısı Dionysos, kendisine yapılan iyilikleri karşılıksız bırakmayıp cömertçe ödüllendirmesiyle ünlü. Bu ödül, çoğu zaman hediye edilen bir asma kütüğü ve bu kütüğün meyvesinden elde edilen üzüm suyunun, kentlere getirdiği ekonomik canlılık olsa gerektir.

Bu cömertliğini ortaya koyduğu efsanelerden biri de Yunanistan'da, Kalydon (Kalidon) kentinde geçer. Tanrı Dionysos, Kalydonya kentinin kralı Oineus ve karısı Althea'nın evine misafir olur bir gün. Kral Oineus kendisini öyle güzel ağırlar ki, yiyip içip biraz da sarhoş olduktan sonra güzel karısı Althea'ya gönlü kayan Dionysos'un, karısına yaptığı kurları görmezden geldiği, hatta bir rivayete göre birlikte olmalarına bile göz yumduğu söylenir.

yapraksız çiçek açan ağacın efsanesi... badem

Bahar ayının müjdecisi, ilk çiçek açan ağaç olma özelliğine sahip olan badem ağacı, mitolojide pek çok efsaneye konu olmuş. Soğuk kış mevsiminin ölü bir sessizlik ve renksizliğe gömdüğü tabiatı; açtığı çiçeklerle ilk renklendiren ağaç olması, mitolojide pek çok hikayenin merkezine oturtmuş badem ağacını.

Daha yaprakları yeşermeden, sabırsızca açtığı çiçeklerle beyaz bir örtüye bürünen badem; toprağın uyanışı ve baharın gelişini simgelemesinden dolayı, Anadolu'da ana tanrıça Kibele kültünde önemli bir yer tutar.

Kimi zaman çiçekleriyle döllediği bir bakireden, kimi zaman ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in kesilen erkekliğinden dökülen döllerden yetiştiğinden bahsedilir. Bu çeşitliliğin arasında, Trakya'da hüzünlü bir aşk hikayesiyle de efsaneleşir badem ağacı ve yeşermeden açan çiçekleri.

ariadne .. terk edilmek bazen şans getirir mi?

Her zaman, her şerden bir hayır doğar mı bilinmez ama; mitolojide Ariadne'nin hikayesinde, Giritli güzel prenses'in başına gelenlere bakınca, doğduğu oluyormuş diyor insan. Efsanemiz, güzel bir prenses, güçlü kuvvetli yakışıklı bir kahraman ve bir tanrıdan oluşan aşk üçgeninin; Ariadne, Theseus ve tanrı Dionysos'un hikayesi.

Fenike kralının kızı Europa'yı görünce; karısı Hera'ya yakalanmamak için boğa kılığında dünyaya inip, güzel kızı sırtına atan Zeus, onu Girit adasına kaçırıp, orada beraber olur. Avrupa kıtasına adını veren güzel Europa'yı adada bırakıp, Olympos'a döner. Europa Zeus'tan üç erkek çocuk dünyaya getirir. Minos, Sarpedon ve Rhadamantys. Üç çocuk büyüyüp yetişkinlik çağına erişince, aralarında çıkan iktidar kavgasını Minos kazanır ve Girit'e kral olur. Diğer iki kardeşi ise kaçarak batı Anadolu'ya Likya bölgesine giderler. Adı ''mutluluk'' anlamına gelen Girit'in bu efsanevi kralı; Girit'teki uygarlığa ''Minos Uygarlığı'' olarak adını verdiği gibi, sert fakat adil yönetim şeklinden dolayı ''Minoyen'' denen monarşi şeklinin ismine kaynaklık edip, pek çok efsaneye de konu olur.

hileli aşk... akontios ve kydippe

Her ne kadar Cenevre sözleşmesiyle savaşın, toplumsal ve ahlaki olarak aşkın bir takım kuralları konmuş olsa da; doğruluğuna ister katılalım, ister katılmayalım, ''Aşkta ve savaşta her şey mübah'' sözü zihinlerimize yerleşmiş bir kere.

Mitolojide Akontios (Acontius) ve Kydippe'nin (Cydippe) aşkının anlatıldığı efsaneyle, insanoğlunun aşkta hileyi kullanmasının epey eskiye dayandığını, üstelik hile yapmakla kalmayıp, buna tanrıları bile ortak edip, meşrulaştırdığını görmek mümkün.

Kydippe görünüşüyle etrafındakileri kendisine hayran bırakan, yeşil gözlerindeki bir bakışla gençleri aşk ateşiyle yakan, güzeller güzeli bir kızdır. Sadece güzel olsa iyi; üstelik soyludur da. Akontios gibi gençlerin, kendisine yaklaşmasını ve ümit beslemesini neredeyse imkansız hale getiren, Atinalı saygın ve köklü bir aileye mensuptur.

deniz ve baba

Şöyle boş zamanlarımda birkaç satır karalayıvereyim diye yazmaya başlayalı iki sene, bu süre zarfında, arkeolojiyi rehber alarak yazılan; mitolojiden eski çağ felsefesine, tarihten tarihsel bakışlı gezi yazılarına 99 makale olmuş.

Mitoloji ve tarih içerikli makalelerde, doğadaki çiçeklerden tutun da, ırmakları, ağaçları,savaşları, ülkeleri, kentleri,  kahramanları, kadınları, anaları, kimi zaman da aşkları anlatan pek çok konuya değinmişim; bir konu hariç...

100. yayın benim için çok özeldi, bu nedenle bugünkü makaleyi; hayatımızda önemli bir yer tutan, çok değerli bir varlığa, babalarımıza, babalara ayırmak istedim.

Antik çağda çoğu kara parçası (Asia, Europa v.b) dişil isimlerle adlandırılırken, batımızı çevreleyen Ege Denizi adını, bir efsaneye göre bir erkekten; sıradan bir erkek değil bir babadan almış.

adını aşkın verdiği kıta… europa

Mitolojide hikâyelerin yarısı kahramanlık ve diğer konuları kapsarken; geri kalanı, aşk ve tanrıların çapkınlıkları üzerinedir belki. Bunlar arasında;  Zeus'un akla hayale gelmeyecek, şekilden şekle girdiği çapkınlıkları hiç de azımsanmayacak bir yer tutar.

Tanrılar tanrısı Zeus, günümüzün sanal jönlerine benzer biraz. Nasıl ki, sanal âlemde kılıktan kılığa, şekilden şekle giriyorsa çapkınlar; antik çağda da, klavye arkasından iş çevirme olmadığına göre, kıskanç karısı Hera'nın gözlerinden kaçmak için, var olan dünyevi canlıların şekline bürünür Zeus. Güzel bir kız gördüğü anda hangi yöntemleri kullanmamıştır ki çapkın tanrı? Her kaçamağında; uçan kuştan, yerde sürünen yılana, gürbüz bir boğadan, sudaki kuğuya kadar, her canlıyla şansını denemiştir hemen hemen. Zeus'un gönül işleri arasında en ünlülerinden biri, Avrupa kıtasına adını veren, Europa ile aşkını anlatıldığı mitolojidir.

kabuğa hapsedilen özgürlük ve nerites

Mitolojide öyle hikayeler var ki; insan yaşamını ve sosyal bir varlık olma yolundaki adımlarını, evre evre bu efsanelerle  takip etmek mümkün. Bu mitolojilerin çoğunluğunun temeline, kadın erkek ilişkileri, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman coşkulu aşk hikayeleri oturtulmuş.

Aile ve bağlı olduğu toplumu bir kabuk gibi sırtına geçiren insan, yüzyıllardır sırtında taşıdığı bu kabukla yaşamaya devam ederek, kimi toplumlarda sosyal bir varlık olmanın bedelini ödüyor. Buna örnek gösterilebilecek mitolojik hikayemiz ise, Afrodit ve Nerites'in aşkıyla başlayan, binlerce yıl öncesinden insanoğlunun sırtına bu kabuğu geçirip, varlığını günümüze ulaştıran Nerites efsanesi.

ateşten gömleği yaratan efsane... deianeira ve herakles

Antik çağın süper kahramanı, pek çok mitolojik hikayenin vazgeçilmezi Herakles, yani namı diğer Herkül, Zeus ve Miken kralının kızı Alkmene'nin çocuğu. Alkmene'nin güzelliğini gören çapkın Zeus, prensesle kocasının kılığına girerek birlikte olur. Zeus'un çapkınlıkları ve gayrimeşru çocuklarını takip altında tutan karısı tanrıça Hera'nın gözünden Alkmene'nin Zeus'tan hamile kalması kaçmaz tabii. Ve Hera'nın yaşamı boyunca üzerinde olacak olan gazabı, daha anne karnındayken başlar.

Perseus soyundan gelen Alkmene'nin mensubu olduğu sülaleden doğacak ilk çocuk kral olup, insanlar üzerinde büyük bir güç sahibi olacaktır. Bu kehanet nedeniyle doğacak çocuğun krallığını bertaraf etmek için Herakles'in doğumunu geciktirip, aynı sülaleden hamile bir kadının çocuğunun yedi aylıkken doğmasını sağlar. Daha doğmadan hakları elinden alınan Herakles, doğumdan hemen sonra başlar yaşam mücadelesine. Hera beşikte yatan bebeği öldürmesi için büyük bir yılan gönderir fakat; Herakles bebek, elleriyle yılanı boğarak öldürür.

kör talih ayarı bozuk terazi ve ilahi adalet

Hiç mutlu olmadığınız, yasaların aksayarak, adaletin kör, demokrasinin topal yürüdüğü bir ülkede, yoksul bir ailede, verimli toprakları ve iş imkanı bulunmayan bir kentte, belki de hoşnut olmadığınız bir cinsiyette doğdunuz diyelim. Üstelik ne güçten kuvvetten yana, ne güzellik ve yetenekten yana, ne de işten ve aşktan yana yüzünüz gülmedi mesela.

Bir başkasına bakıyorsunuz; huzur ve refah içinde, yasaların tıkır tıkır işlediği, adaletin güneş ışınları gibi herkesin üzerine eşit düştüğü bir ülkede, zengin bir ailede doğmuş yaşıyor. Cinsinin en güzel ve cazibelisine örnek gösterilebilecek görünüşte, üstelik yeteneklerle donatılmış halde, bir eli yağda bir eli balda, başarıdan başarıya koşuyor işte ve aşkta size inat. Kimdir bu dengesizliğin sorumlusu peki? Elbette ki Tykhe..

demeter... mevsimleri oluşturan anne ve evlat sevgisi

Hiç merak ettiniz mi mevsimler nasıl oluşur? Neden her bahar bitkiler hayat bulup, çiçekler açıp, tabiat neşeli bir güne uyanır? Neden son bahar gelince, baharla beraber hayat bulan bitkiler ve yapraklar toprağa karışıp, dünya hüzünlü bir bekleyişe gömülür? Ve niçin kış mevsiminde verimli araziler çorak topraklara dönüşür?

Bu soruların cevabını bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi ve özleme yüklemiş geçmişte insanlar. Demeter ve Persephone'nin efsanesiyle, annenin evladına duyduğu sevginin, bağlılığının ve özleminin şiddetini, dünyanın mevsimsel döngüsünün gücüne eş değer kılmışlar.

başa tac olan aşk... defne ve apollon

Apollon tanrılar arasında hem gözü hem kulağı okşayan özellikleriyle en göz alıcı olanı belki. Kusursuz erkek güzelliği, bir kadının ruhunu okşayacak şiir, müzik gibi sanatsal yeteneği ve bu kavramlar üzerindeki hakimiyetiyle, mutlu sonla biten aşk hikayeleri beklenirken, aksine aşktaki talihsizliğiyle öne çıkan bir tanrı. Talihsizliğinin nedeni olarak ise Eros'u, yani Aşk'ı hafife alması ve onu hor görmesi gösterilir Apollon'un.

Olimpos'ta tanrıların katıldığı bir ziyafette karşılaşır Eros (Aşk) ve Apollon. Sırtında okları, elinde gümüş yayı ve yürürken yeri göğü inleten adımlarıyla güçlü kuvvetli bir delikanlıdır Apollon. Karşısında okları sırtında, küçücük yayı elinde, sevimli bir erkek çocuk silüetindeki Afrodit'in oğlu Eros'u gören tanrı dalga geçer Aşk'la. Kendisi  canavarları, vahşi ve güçlü hayvanları, insanları oklarıyla öldürürken, küçücük oklarla onun ne yapabileceğini söyleyip dalga geçer Eros'la. Eeee Aşk bu; ne hafife almaya, ne de dalga geçmeye gelir onunla. Onun bu küçümseyen sözlerine içerleyen Eros'un intikamını alması uzun sürmez Apollon'dan.

ağlayan kayanın sırrı... niobe

Frigya kralı Tantalos'un kızıdır Niobe. Efsanesi ve hazin sonu, babası Tantalos'a tanrılar tarafından verilen ebedi susuzluk ve açlık cezasını aratmayacak kadar acıklıdır. Anadolu'dan, Spil Dağı doruklarından nasıl olmuş da Yunanistan'a Thebai kentine kraliçe olmuştur bilinmez ama, Thebai kralı Amphion'un karısı olarak geçer mitolojide.  Doğurduğu çocukların sayısıyla övünen bir anadır kraliçe; nasıl övünmesin? Tam on dört çocuk doğurmuş üretken bir anadır Niobe.

Anadolu'da doğup büyüyen Niobe'nin yıkımı, yine Anadolu'dan bir kehanet merkezinden gelir. Niobe'ye evlat acısını yaşatan ise bir başka anne Leto'dur. Tanrı Zeus'tan hamile kalan Leto iki çocuk doğurur; bereketin, kentlerin, vahşi doğanın ve hayvanların koruyucusu, doğum yapanların yardımcısı Artemis ve ışığın, sanatın, sağlığın, kehanetin tanrısı Apollon.

sırlarla beslenen gizemli yaratık sfenks

Mısır'da androsphinks (erkek başlı), aslan gövdeli ve ayaklı olarak tasvir edilip ismi ''yaşayan heykel'' anlamına gelen Sfenks, Yunan mitolojisinde kadın başlı aslan gövdeli, kartal kanatları ve yılan şeklinde kuyruğu olan bir hayvandır. Mısır'da kutsal ve hayırlı bir yaratık olarak düşünülüp tapınakların iki tarafına koruyucu olarak yerleştirilirken; batıda şeytanımsı vahşi bir canavar olarak nitelendirilir.

Bilinen en eski Sfenks Mısır'da firavun Kefren'in başını taşıdığı düşünülen, aslan gövdesi şeklindeki bedeninde odalar ve bölmeler içeren Büyük Gize Sfenksidir. Hakkındaki sırrın hala çözülemediği Büyük Gize Sfenks'i gizemin kendisi iken, Yunan mitolojisindeki Sfenks gizemli bilmeceler soran insanların başına bela olan mitolojik bir canavardır.

aşkı ölümsüzleştiren iki ağaç... ıhlamur ve çınar

Doğa mucizelerle dolu; kimi zaman bir dağın ilginç görüntüsü hayrete düşürürken bizi, kimi zaman bir ağacın mucizevi silüeti ile irkiliriz. Biz sadece şaşkınlık ve hayranlıkla izlerken; atalarımız sadece izlemekle kalmamış insanın içine işleyen duygulu ve anlamlı hikayelerle ölümsüzleştirmişler doğadaki bu mucizeleri. Tıpkı tek bir gövdede büyüyen iki ağaç; ıhlamur ve çınar ile aşkları bu ağaçlarla ebedileşen Baukis ve Philemon'un efsanesi gibi.

Toprağındaki bereket ve iklimindeki çeşitliliği aratmayacak niteliktedir efsaneleri de Anadolu'nun. Bu efsanelerin en güzellerinden biri de yine Anadolu'dan, bir zamanlar Frigya Krallığı sınırlarında kalan Bergama'dan. Hikaye Bergama Ovasındaki aynı kökten beslenip iki ayrı dal veren ıhlamur ve çınar ağacına ait.

yeminlerin teminatı nefretin nehri styks

Neden yeminler için ortaya bağlayıcı bir güç koymalı? İnsanın kaypak doğası, kandırmaya meyilli, anlık düşünüp sonunu getiremeyen kararsız yapısı ve anı kurtarmakta ki üstün yeteneği mi buna sebep acaba?

İnsanoğlu her çağda yapılan yeminlerden geriye dönüşü engellemek için, yemini bozanın bedelini ağır ödeyeceği, yeminini pekiştirecek ilahi bir güce bel bağlamış. Günümüzde kutsal kitaplar üzerine yapılan yeminler eski çağlarda neyin üzerine yapılıyordu dersiniz?

marsyas ve eşek kulaklı midas

Rekabetin her zaman adil şartlarda gerçekleşmesi mümkün müdür? Tabi ki mümkün değil diyeceksiniz değil mi? Haklısınız elbette.. Adil bir rekabetin mümkün olamayacağı mitolojide anlatılan efsanelerle de sabit zaten. Üstelik bu efsanelerde tanrıların işe karıştığı rekabet bile adil değilken insanlar arasındaki rekabetin adil olması mümkün mü?

Mitoloji tanrılar ve insanlar arasında yapılan yarışma ve rekabetin yaşandığı hikayeler açısından oldukça zengin. Bu mitlerin en ünlüsü Anadolu'da geçen, pek çoğumuzun, tamamı olmasa da bir bölümü illaki kulağına çalınmış olan tanrı Apollon ve çoban Marsyas arasında yapılan yarıştır.