açgözlü kral ve doğanın intikamı.. erysichthon efsanesi


İnsanoğlu daha fazla rant elde etmek ya da daha konforlu bir yaşama kavuşmak için doğayı, yeşili,ağacı, ormanları pervasızca yok ederken; doğanın efendisi değil onun bir parçası olduğunu unutmayan bir kaç duyarlı yürek çaresizce izlemekte bu kıyımı.

Oysa doğayla insanın uyum içinde yaşadığı asırlar öncesinden bu uyumu bozanların akıbetini anlatan ders niteliğinde onlarca efsane bırakmış atalarımız. Mitolojide Teselya kralı Erysichthon (Erizihson) ve kralın açgözlülüğünü anlatan; ona benzeyen insanlara ''darısı başına'' diyeceğimiz ibret verici bir sonla biten mit de bunlardan biri.

antik çağda enflasyon ve ekonomiye dair kararnameler

Tarih öyle ilgi çekici ve şaşırtıcı bir alandır ki geçmişte geziniyorum diye düşünürken sizi bugüne getiriverir. Şöyle yaşandığı yılları ve olayın kahramanlarının isimlerini bir kenara atsanız; bugünün olaylarını okuyormuşsunuz hissi uyandırır kişide. Ekonomi, enflasyon, kararname gibi terimler şu aralar havada uçuşurken yaşadığımız coğrafyanın 1700 yıl öncesine Roma İmparatorluğu dönemine doğru akalım.

Roma İmparatorluğunun geç dönemlerinde önlenemeyen yüksek enflasyon ve sürekli yükselmesinin önüne geçilemeyen fiyatlarla mücadele etmenin çözümü; ekonomiyi düzeltecek kararlar yerine polisiye tedbirlerin uygulandığı kararnameler çıkararak bulunmaya çalışılmış.

bir köyüm olsa



köy
                                                                Köyde Yaşam (Ressam Mehmet Pesen)

Bir köyüm olsa;
tesadüfen orada doğduğum için değil;
o köyde yaşamayı
kendim seçtiğim için benim diyeceğim...
Bir köyüm olsa
şöyle sokaklarında karşılaştığımda,
yüzünde kocaman gülümsemeyle bana
''Günaydın'' ya da ''İyi akşamlar''
diyen insanların dolaştığı.
Ve herkes isim isim seslense
selamlarken birbirini dostlukla;
hiç yabancı görmese
her gün bin bir çeşit insan görmekten
yorgun düşen gözlerim.
Kapısından geçerken
kahve kokusu duyduğumda
kapısını çalıp fincanına;
kadeh çınlaması duyunca
girip kadehine ortak olsam komşuların... 

Kocaman bir bahçesi olsa mesela köyün; 
toplasak meyve sebzeleri eş dost bütün köylü,
köyün mahzenini doldursak
kırk kişinin ezdiği üzümlerin şırasıyla,
Onlarca kişi reçel kaynatsak
bahçemizde yetiştirdiğimiz meyvelerden;
yağımızı çıkartsak bereketli zeytin tanelerinden...
Fırında ekmeğimizi pişirmek için toplansak mesela
ve bölüşsek ilk çıkan sıcacık ekmeği...
Siyaset nedir bilmese köy halkı;
din, dil, mezhep ne demek bir haber olsa...
Soyumuz kapı numarası,
işimiz bahçe sırası,
kültürümüz insanca yaşamak olsa sevgiyle...
Başımız ağrıdığında bir ağrı kesici için eczane;
çalacağımız en yakınımızdaki kapı,
ekmeğimiz bittiğinde market;
bir ses uzaklığımızdaki komşumuz olsa...

Kadehimi her havaya kaldırdığımda aynı anda;
üç kadeh, beş kadeh
yirmi beş kadeh uzansa yukarıya
sevgiye ve sağlığa kalkan...
Dolabımda köyümde yetişen sebze,
masamda köyümün bahçesinden meyve,
kadehimde köylülerimle yaptığım şarabım olsa.
Bir enstrüman sesi duyduğum kapıya
yüklensem hiç teklifsizce,
şarkı söyleyenin ses versem sesine...
Bahçemde çayıma bir dilim kek eşlik ederken,
bir kaç komşu yetişse
paylaşsa tabağımdakini iki satır sohbetle;
muhabbetin demi çayın demini geçse kat kat...

Köylümün köylümden tek beklentisi
paylaşmak olsa; mutluluğu, dostluğu,
bir dal meyveyi, bir dilim ekmeği,
bir bardak çayı, bir kadeh şarabı, kederi ve neşeyi...
Tek dünyalığımız
paylaştıkça büyüyen mutluluğumuz olsa..
Adı keyif olsa, keşif olsa, kültür olsa,
kardeşlik olsa köyümün.
Ve yıllar sonra köye gelenlere
şöyle anlatsa köyü gezdirenlerden biri;
''Bu köyü kuranlar,
mutlu olma çabasındaki ebedi öğrencilerdi;
dinleri vicdan; soyları insandı.''
N.DENİZ






anaya ağıt


Tabiat ana her bahar;
ağaçları giydirdiği bembeyaz gelinlikle,
toprağı yemyeşil örtüsüyle kaplar;
gözlerimiz neşeli bir gülüşle baharı karşılardı..
Hep öyle olacak sanırdım...
Hep orada kalacak...

Heyhat!!!
Bu bahar..İşte bu bahar;
toprağın örtüsü başka bir yeşil,
ağaçların giydiği başka bir beyazdı.
Ne bereketli toprak var şimdi, ne verimli ağaç.
Bakışlarımızda sadece keder kaldı...







AĞIT
Acıları tek başına çekerdin
Her derdini içerinde güderdin
Kapısı kilitsiz, penceresi kırık bir evdin
Yağmur girdi dolu girdi ses vermedin ey anam

Ahlak dedin erdem dedin ar dedin
Ana baba kardeş için dost idin
Ateşten gömlekti onca çocuk sırtında
Yandın gittin kor alevde ey anam

Yaslandığım dağdın işte yıkıldın
Yüreğime serpilecek suydun işte döküldün
Karanlıkta fenerim, hem pirim hem de rehberimdin
Tutunduğum dallarını kırıp gittin ey anam

İşte bahar bazen de böyledir Mart gelir;
çiçeği vuran dolu gibi erkenden babayı alır...
Nisan kırlardaki çiçek kokulu anayı
Mayısa da yaslarını tutmak kalır.
N.DENİZ