paranın iki yüzü

 Yıl  3715...

Küçük kız her gün yaptığı şeyi hiç şaşmadan tekrar ederek,okulu ve evi arasında kullandığı yolunun üzerindeki, etrafı şeffaf bir duvarla çevrilip korumaya alınmış alana iyice yaklaştı. Şeffaf duvara burnunu dayayarak gözlerini yerde boylu boyunca uzanan, uzun güzel taş parçasına dikti.

Kendisinden yıllar önce yaşamış insanların, silindir şeklinde, metrelerce uzanıp ucu sivrilerek sona eren bu taşı neden ve hangi amaçla kullanmış olabileceklerini hayalinde canlandırmaya çalıştı. Her gün bu taş parçasıyla ilgili hayalinde farklı bir hikaye kurgulardı.

paranın ortaya çıkış ve cebimize giriş serüveni

Uzun zamandır paranın tarih içindeki evrimine yönelik bir yazı yazmak istiyordum, fakat konu kapsamlı ve uzun olunca hep erteledim. Eee söz konusu olan ''PARA''. Öyle ha deyince anlatılıverecek bir şey değil ki. Kazanması bu kadar zor olan bir nesneyi anlatması o kadar kolay olabilir mi?

İnsanlar bir zamanlar mutluydu,kendi kendilerine yettikleri (Hüday-ı Nabit) bu mutlu devirde; ihtiyaçlarını kendileri karşılar, gereksinimleri sınırlı, çeşit ise azdır.

Göçebe hayatı yaşayan bu devir insanları, geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla karşılar, gereksinim duydukları her şeyi kendileri yapar, alış-veriş olmadığı için de bir ödeme aracına ihtiyaç duymadan mutlu mesut yaşarlardı.

tispe ve piremus..karaduta rengini veren aşk

Bütün dutlar beyazdı; ta ki, dallarının gölgesinde Tispe ile Piremus'un aşkına şahit olup, iki gencin, meyvelerine kanları, yapraklarına göz yaşları dokunduğu güne kadar.

Bir zamanlar Semiramis'in ülkesi Babil'de iki genç yaşar. Birisi şehrin en güzel kızı Tispe (Thisbe), diğeri ise yakışıklı Piremus (Pyramus). Aynı duvarın iki yanında yükselen evleriyle yakın komşu olan iki gencin birlikte geçen çocukluğu, gençliğe adım attıklarında,  arkadaşlıktan aşka dönüşür.

çanak çömlek deyip geçmeyin

Tarihi buluntular deyince seramikler akla gelenlerin en başında yer alır. Çağları aşıp günümüze ulaşan,parçalar veya bütün halinde ele geçen seramikler basitçe çanak çömlek deyip geçemeyeceğimiz, geçmişi okumak için en önemli bilgi kaynaklarıdır.

 İlk bakışta işlenmiş ve toprağın şekil almış halinden öte bir şey ifade etmeyen bu kıymetli buluntuları, bu kadar önemli kılan şeyin ne olduğunu ve bizlere neleri anlattıklarını merak ettiniz mi hiç?

dido ve külleriyle uğurlanan aeneas

Halk müziği ezgileri dışında, müzikle pek alakası olmayan ben gün boyunca kulağımda kalan bir ezgiyle dolandım durdum bugün. Nerede ve nasıl kulağıma çalındı farkında bile değilim ama sürekli duygulu bir müzik eşliğinde ''Dido'' sözleri yankılandı kulaklarımda.

Şarkı kim için hangi dilde söyleniyor bilmemekle beraber, yansıttığı hüzün mitolojiden Kartaca kraliçesi Dido'nun aşkını düşündürdü bana. Bu duygulu hikayeyi Dido şarkısının melodileri eşliğinde karalayıverdim ben de. Sizler de melodi eşliğinde okumak isterseniz yazının altında yer alan videoyu tıklayabilirsiniz.

antik çağdan...bugün ne yapmalı?


Hesiodos M.Ö 700'lü yıllarda yaşamış, Anadolu'da Kyme'de  (Aliağa yakınında bir antik kent) doğup, Yunanistan'da Boiotia'da hayatına devam etmiş bir şair. Antik çağın sosyal yaşamı gündelik işleri, çiftçiliği ile ilgili bilgileri,tanrıların doğumundan görevlerine kadar isim isim yazarak çağının dini inanışlarını bizlere ulaştırmış kıymetli bir kaynak.

Ayın hangi günlerinde ne tür işler yapmalı? Erkek ve kız çocuklar hangi günlerde doğmalı? Aşkın ve ibadetin makbul olduğu günler hangileri?

Ekimin ve hasatın yapılacağı bereketin artacağı , şansın ve uğursuzluğun bize eşlik edeceği günlere Hesiodos'un anlatımıyla şöyle bir göz atmaya ne dersiniz?

kassandra'nın çığlığı..ağzına tükürülenlerden misiniz?

Her şeyi bilmek bir insanı mutlu eder miydi? Hayatımız geleceği görmek, tahmin etmek ve yorumlamak gayret ve hasretiyle geçiyor. Bu çabalarımızda başarılı olsak, acaba ne kadar mutlu ve talihli olurduk?

Gerçekte bunları başarabilmek insanı ne kadar mutlu ederdi bilemem ama, mitolojiden bildiğim bir örnek hiç de öyle her şeyi bilerek mutlu yaşanamayacağını, bilakis; bilmenin ve görmenin hiç bir şeyi değiştiremediğini bu nedenle hiç bilmeyenden daha fazla üzüntü ve sıkıntı çekildiğini çok güzel anlatıyor.