anadoludan kopan bir parça... samos adası

Anadolu'nun batısında Milet kentinin kuzeyinde Mykele Dağının (Dilek Dağı veya Samsun Dağı) doğal uzantısı görünümünde olan Samos (Sisam Adası), Mykele Dağından ayrışması sonucu oluşmuş. Adanın ana karadan ayrıştığı kısmında yer alan Psili Ammos plajından Anadolu'nun Dilek Yarımadasına yani Kuşadası Güzelçamlı'ya uzaklığı yaklaşık 1.5 kilometre. Yani iyi bir yüzücünün rahatlıkla yüzerek ulaşabileceği mesafede.

M.Ö 3. binden itibaren yerleşim gördüğü anlaşılan Samos'da yerli halk İmprassos nehrinin döküldüğü yerde kendilerine ait kült ve inançlarıyla, fazla zengin olmayan bir yaşam sürmüş.

genç bir kızın mezarından sütunun başlığına yolculuk

Geçmişten günümüze ulaşan, insan elinin değdiği eserleri izlemek bize neden keyif verir bilir misiniz? Çünkü atalarımız doğanın şekilsiz, vasıfsız, duygusuz birer parçası olan, taşı, toprağı ve mermeri işlerken her birine ruh katarak, onu yaşayan, onlarla beraber soluk alan,  geçmişi ve hikayesi olan birer varlığa dönüştürdüğü içindir ki, onları izlemek bize zevk verir.

Teknolojinin doğayı tekdüze, ruhsuz, duygusuz yaşam alanlarına dönüştürdüğü günümüzün aksine, eski çağlardaki insanların eline aldıkları her nesneye estetik, zarafet ve duyguyla dokunmuş olmaları onları bizim gözümüzde bu kadar eşsiz ve güzel kılıyor muhtemelen.Tıpkı yapıların mimari elamanlarından biri olan sütunları süsleyen başlıklarda olduğu gibi.

elmalı... tarihi doğasında yatan kent

Elmalı Antalya'nın ilginç bir ilçesi. Yolları taşlarla örülmüş daracık sokakları, bir bölümü restore edilmiş eski ahşap evleri, küçük dükkanların yan yana sıralandığı çarşısı, yıllara meydan okuyan asırlık çınarları, sakin ve huzurlu havasıyla diğer ilçelerinden oldukça farklı.

Hemen hemen herkeste ismi  ''define'' kelimesini çağrıştıran, 1984 yılında bir defineci tarafından bulunan, İstanbul'dan İsviçreye, İsviçre'den Amerika'ya kaçırılıp, oradan da uzun uğraşlarla tekrar ülkemize kazandırılan yüzyılın en değerli hazinesi kabul edilen  Elmalı Hazinesiyle zihnimize kazınmış bir kent Elmalı.

mitolojide üçlemeler...horalar erinyeler kharitler iş başına

İnsanların üç rakamına olan mistik ilgisini, Yunan mitolojisinde yer alan, bol sayıda üçlemelerle de gözlemlemek mümkün. Genelde birbirini tamamlayan, tek başlık altında toplanan üç karakter olarak karşımıza çıkan üçlemelerin çokluğu, nedir bu üç sayısının kerametinden tutun da, neden piramitler üç köşelidire  kadar bir dizi soruyu da getiriyor insanların aklına doğal olarak.

Kader tanrıçaları Moira'lar, düzen tanrıçaları Hora'lar, intikam tanrıçaları Erinyeler, neşe ve mutluluk tanrıçaları Kharitler gibi felsefi nitelik taşıyan soyut kavramlar yanında Leto- Apollon- Artemis, Ana-Oğul-Kutsal Bakire Kız'ı simgeleyen üçlü tanrı motifi de üçlemelerde ilk akla gelenlerden.

sonsuz uykuyu dileten aşk... selene ve endymion

Anadolu'nun her dağının ayrı bir efsanesi, ayrı bir aşk hikayesi var. Kiminde güneşin doğuşu bir başkadır, kimi denizin muhteşem görüntüsü üzerinde kurduğu hakimiyetle aşkları barındırır. Doğanın uyumu ve güzelliğinden doğan aşk hikayelerinin en güzellerinden biri, Latmos (Beşparmak) Dağlarında ay tanrıçası Selene ve çoban Endymion'un hikayesidir belki de.

Latmos dağlarında ay bir başka mı güzeldir de çoban Endymion aşık olmuştur; yoksa dağların güzelliği mi Endymion'a yansımış da ay tanrıçası vurulmuştur bilinmez ama, Ay'ın aşkı sonsuz uykuyu dileyecek kadar düşmüştür Endymion'un yüreğine. Düşmesine düşmüştür ama tek taraflı kalmamış, karşılığını da fazlasıyla almıştır sevgilisi ay tanrıçası Selene'den.

ölümsüzlerin evi tanrıların dağı olimpos

Bir insanı görür seversiniz, sonra hayatınızın parçası olur; zaman geçer, bir bakarsınız ki, herkes gibi olmuştur sizin için. Yıllar sonra onu özel yapan şeyi ve neden sevdiğinizi unutuvermişsinizdir. Tıpkı benim Antalya'yı yirmi yıl önce neden sevmiş olduğumu unutmam gibi. Doğal güzelliğinin yanına, tarihi ve kültürel zenginliği de eklenince bu kenti neden sevmiş olduğumu bu hafta yaptığım kısa ziyarette bir kez daha anımsadım. Yıllar içinde pek çok kişinin düştüğü yanılgıya düşüp, Antalya'yı lüks oteller ve plajların süslediği, toplantı ve tatil beldesi olarak düşünmeye başladığım için kendime epeyce kızdım.

Nasıl mı hatırlattı Antalya bana kendini? Şöyle: