balayı tatili için dört mevsim öneriler

Bu aralar ne zaman sayfamı ziyaret edenlerin hangi aramayla geldiklerine baksam; karşıma balayı tatili için öneriler başlığı çıkıyor. Raytingi mi yüksektir, yoksa herkes gideceği yeri ararken nasıl olsa en güzel yeri balayına gidenler bulur mantığıyla mı bu tür aramalarla kendisine gidecek yer bulur bilemiyorum.

İşin ilginç  tarafı Google arama motorunda balayı için gezi önerisi arayanların sayfamdaki gezi yazılarına ve mitolojideki aşk hikayelerine gelmiş olması ki; biraz gezginlerin vardır elbet bir bildiği diyerek, biraz da balayı için öneri arayanları sayfamdan boş çevirmemek amacıyla😀😌 ülkemizin gezilip görülmeye değer yerleriyle ilgili şöyle birkaç tavsiye de ben karalayayım istedim 😃

Yaptığım öneriler balayında sizi memnun eder mi bilemem ama gezmeye, görmeye ve eğlenmeye meraklıysanız belki işe yarayabilir.

duvar saati

Bir haller oldu odamdaki saate...
Ya beslendiği enerji köreldi;
ya da kendisine dayatılan
göreve isyan etti.
Unuttu titizlikle uyması gereken
zamanın düzenini
ve durmak yerine olduğu yerde;
kendi halinde takılmayı
tercih etti belli ki...
Haftalar geçti alıştırdı beni de
kendi boşvermişliğine...
Ne onun zamanı doğru ölçme gibi
bir derdi var;
ne de benim
zamana uyma kaygım.
Ne ben onu düzeltme
derdindeyim;
ne o beni zamanın
içinde tutma telaşında.


Hangi zaman diliminde
gidip geliyor;
işte orası muamma.
Kimi zaman
saatler üçü gösterirken
o yedide ısrarda.
Kimi zaman saatler yediyken
o dördü zorlamakta.
Zaman dilimine karar vermek de
bana kalıyor...
Üstelik ne dönme hızı sabit,
ne de aynı tempoda;
bir gün gerçek bildiğimiz zamanla
bir saate düşerken mesafe,
tam aradaki farkı
kapattı kapatıyor derken;
başka gün beş saat açmış arayı
gittikçe uzaklaşıyor.



Onun düzene baş kaldırısı
beni de sürüklüyor arada.
Yorgunsam günün belli saatinde;
gözüm duvarımdaki
asi saatime kayıyor istemsizce.
Gün saatin kaçında
ne onun ne de benim umrumda.
Ölçüm onun ölçüsüne uyuyor
işime geldiğince...
Gün gecenin bir vaktine gelmişse
ve saatim beşi gösteriyorsa kendince,
gönlüm çalışmaktan yanaysa
bütün hevesiyle;
diyorum saat sabah beş
''gün yeni başlıyor haydi iş başına''
Gün sabahı yeni aşmışsa daha
ve üzerimdeki tembellik
beni paydosa zorluyorsa;
onun gösterdiği beş
can kurtarıcı oluyor miskin bedenime.
Ohooo diyorum
gün neredeyse akşama kavuşmuş,
istirahat etme vakti
gelmiş de geçiyor bile...


Hem zaman dediğimiz nedir ki?
Bize dayatılan,
arasına sıkıştırıldığımız
çelikten bir mengene...
Zamana hizmet etmek değil
direnmek gerek gerektiğinde...
Evrenin saatini kontrole
yetmiyorsa gücümüz;
kendi saatimizi
kontrol etmek gerek belki de...
Duvarımdaki saat
baş kaldırabiliyorsa
kendine dayatılan zamana;
asi bir inatla dönebiliyorsa
dilediği hızda ve tempoda,
ben neden uymalıyım
beni kontrol eden zamana?
Üstelik durmak yerine
direniyorsa hala kendi bildiğinde
ve tükenen enerjisine rağmen
dönüp duruyorsa kendi ekseninde;
ben neden durmalıyım?
Öyle bir bağ gelişti ki
zaman içinde aramızda;
o ısrar ediyor saat on artık uykuya diye,
ben direniyorum
gün yeni başlıyor nedir bu acele?

Zamanı doğrulamak
zorunluluk olursa arada;
önce onun gösterdiği zamana,
sonra telefonumdaki
evrenin dayattığı saate bakıyorum
ve şöyle diyorum saatime;
iki seçenek tek seçenekten
her zaman evla.
Yaşam hep
iki seçenekten ibaretken,
neden zamanı
tek seçenekte tutmak için
bu anlamsız gayret?
iki seçenekli bir zamanda
mutluluğu gösteren
saat hangisiyse;
doğruyu gösteren saatimiz
o olmalı elbet.
N.DENİZ