annelerin mi adaletin mi kılıcı daha keskin?

Şarap ve eğlence tanrısı Dionysos, kendisine yapılan iyilikleri karşılıksız bırakmayıp cömertçe ödüllendirmesiyle ünlü. Bu ödül, çoğu zaman hediye edilen bir asma kütüğü ve bu kütüğün meyvesinden elde edilen üzüm suyunun, kentlere getirdiği ekonomik canlılık olsa gerektir.

Bu cömertliğini ortaya koyduğu efsanelerden biri de Yunanistan'da, Kalydon (Kalidon) kentinde geçer. Tanrı Dionysos, Kalydonya kentinin kralı Oineus ve karısı Althea'nın evine misafir olur bir gün. Kral Oineus kendisini öyle güzel ağırlar ki, yiyip içip biraz da sarhoş olduktan sonra güzel karısı Althea'ya gönlü kayan Dionysos'un, karısına yaptığı kurları görmezden geldiği, hatta bir rivayete göre birlikte olmalarına bile göz yumduğu söylenir.

yapraksız çiçek açan ağacın efsanesi... badem

Bahar ayının müjdecisi, ilk çiçek açan ağaç olma özelliğine sahip olan badem ağacı, mitolojide pek çok efsaneye konu olmuş. Soğuk kış mevsiminin ölü bir sessizlik ve renksizliğe gömdüğü tabiatı; açtığı çiçeklerle ilk renklendiren ağaç olması, mitolojide pek çok hikayenin merkezine oturtmuş badem ağacını.

Daha yaprakları yeşermeden, sabırsızca açtığı çiçeklerle beyaz bir örtüye bürünen badem; toprağın uyanışı ve baharın gelişini simgelemesinden dolayı, Anadolu'da ana tanrıça Kibele kültünde önemli bir yer tutar.

Kimi zaman çiçekleriyle döllediği bir bakireden, kimi zaman ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in kesilen erkekliğinden dökülen döllerden yetiştiğinden bahsedilir. Bu çeşitliliğin arasında, Trakya'da hüzünlü bir aşk hikayesiyle de efsaneleşir badem ağacı ve yeşermeden açan çiçekleri.

olympos

Olympos demiş yaşadığımız coğrafyanın insanları başı göklere yükselip, bulutlara karışan yüksek dağlara. Önce hayalinde yarattığı tanrıları oturtmuş zirvelerine, sonra tanrılara denk gördüğü, tanrı katına yükselttiği kahramanlarını ve krallarını yerleştirmiş doruklarına.

Önce Sümerlerde başlamış yüksek dağların doruklarının kutsallığı inancı; ardından dağların gergef gibi işlediği Anadolu'ya, oradan Yunanistan'a doğru geçmiş bu inanç. Sümerler dağlara ibadethane kuramamışsa bile, yüksek dağlara benzetmişler yedi katlı, basamaklı Ziggurat denen tapınaklarını.

Doruklarını kah gelinlik gibi geçirdiği karların, kah başına taç gibi yerleşen bulutların süslediği on dokuz yüksek dağa Olympos (Olimpos) demiş ve Olymposların zirvelerini kimi zaman tanrılarına adamış , kimi zaman ibadethanelerini yerleştirmiş Anadolu halkı.

ariadne .. terk edilmek bazen şans getirir mi?

Her zaman, her şerden bir hayır doğar mı bilinmez ama; mitolojide Ariadne'nin hikayesinde, Giritli güzel prenses'in başına gelenlere bakınca, doğduğu oluyormuş diyor insan. Efsanemiz, güzel bir prenses, güçlü kuvvetli yakışıklı bir kahraman ve bir tanrıdan oluşan aşk üçgeninin; Ariadne, Theseus ve tanrı Dionysos'un hikayesi.

Fenike kralının kızı Europa'yı görünce; karısı Hera'ya yakalanmamak için boğa kılığında dünyaya inip, güzel kızı sırtına atan Zeus, onu Girit adasına kaçırıp, orada beraber olur. Avrupa kıtasına adını veren güzel Europa'yı adada bırakıp, Olympos'a döner. Europa Zeus'tan üç erkek çocuk dünyaya getirir. Minos, Sarpedon ve Rhadamantys. Üç çocuk büyüyüp yetişkinlik çağına erişince, aralarında çıkan iktidar kavgasını Minos kazanır ve Girit'e kral olur. Diğer iki kardeşi ise kaçarak batı Anadolu'ya Likya bölgesine giderler. Adı ''mutluluk'' anlamına gelen Girit'in bu efsanevi kralı; Girit'teki uygarlığa ''Minos Uygarlığı'' olarak adını verdiği gibi, sert fakat adil yönetim şeklinden dolayı ''Minoyen'' denen monarşi şeklinin ismine kaynaklık edip, pek çok efsaneye de konu olur.

ana tanrıçanın kenti metropolis'ten torbalı'ya


Metropolis, İzmir'in Torbalı ilçesinin beş kilometre kadar güneyinde, M:Ö 3. yüzyılda Büyük İskender'in komutanı Lysimakhos'un adamları tarafından kurulan bir İyon kenti. ''Ana tanrıçanın kenti'' anlamına gelen, ana tanrıçanın '' Metergallesia, Metagallesya'' isminden esinlenilerek Metropolis adını alan kentin bulunduğu sit alanı, yaklaşık iki yüz dönümlük bir araziyi kapsıyor.

Kente adını veren ana tanrıça Kibele'ye, Batı Anadolu'da neolitik çağdan itibaren, mağaralarda, kaya tapınakları ve açık hava tapınağı gibi kayalık doğal alanlarda ibadet edilmiş. Gallesion dağının kuzeyinde, kentten yaklaşık beş kilometre uzaklıkta yer alan iki mağarada yapılan kazılar sonucu  ele geçen 554 pişmiş topraktan heykelciğin 404 tanesinin ana tanrıçaya ait olduğunun saptanması, Kibele'nin tapınım gördüğü alanlar konusundaki tezleri güçlendirmekte. Mağarada çok sayıda aşık kemiğinin bulunması buranın aynı zamanda kehanet merkezi olarak da kullanılmış olduğunu da göstermekte.

hileli aşk... akontios ve kydippe

Her ne kadar Cenevre sözleşmesiyle savaşın, toplumsal ve ahlaki olarak aşkın bir takım kuralları konmuş olsa da; doğruluğuna ister katılalım, ister katılmayalım, ''Aşkta ve savaşta her şey mübah'' sözü zihinlerimize yerleşmiş bir kere.

Mitolojide Akontios (Acontius) ve Kydippe'nin (Cydippe) aşkının anlatıldığı efsaneyle, insanoğlunun aşkta hileyi kullanmasının epey eskiye dayandığını, üstelik hile yapmakla kalmayıp, buna tanrıları bile ortak edip, meşrulaştırdığını görmek mümkün.

Kydippe görünüşüyle etrafındakileri kendisine hayran bırakan, yeşil gözlerindeki bir bakışla gençleri aşk ateşiyle yakan, güzeller güzeli bir kızdır. Sadece güzel olsa iyi; üstelik soyludur da. Akontios gibi gençlerin, kendisine yaklaşmasını ve ümit beslemesini neredeyse imkansız hale getiren, Atinalı saygın ve köklü bir aileye mensuptur.

deniz ve baba

Şöyle boş zamanlarımda birkaç satır karalayıvereyim diye yazmaya başlayalı iki sene, bu süre zarfında, arkeolojiyi rehber alarak yazılan; mitolojiden eski çağ felsefesine, tarihten tarihsel bakışlı gezi yazılarına 99 makale olmuş.

Mitoloji ve tarih içerikli makalelerde, doğadaki çiçeklerden tutun da, ırmakları, ağaçları,savaşları, ülkeleri, kentleri,  kahramanları, kadınları, anaları, kimi zaman da aşkları anlatan pek çok konuya değinmişim; bir konu hariç...

100. yayın benim için çok özeldi, bu nedenle bugünkü makaleyi; hayatımızda önemli bir yer tutan, çok değerli bir varlığa, babalarımıza, babalara ayırmak istedim.

Antik çağda çoğu kara parçası (Asia, Europa v.b) dişil isimlerle adlandırılırken, batımızı çevreleyen Ege Denizi adını, bir efsaneye göre bir erkekten; sıradan bir erkek değil bir babadan almış.

adını aşkın verdiği kıta… europa

Mitolojide hikâyelerin yarısı kahramanlık ve diğer konuları kapsarken; geri kalanı, aşk ve tanrıların çapkınlıkları üzerinedir belki. Bunlar arasında;  Zeus'un akla hayale gelmeyecek, şekilden şekle girdiği çapkınlıkları hiç de azımsanmayacak bir yer tutar.

Tanrılar tanrısı Zeus, günümüzün sanal jönlerine benzer biraz. Nasıl ki, sanal âlemde kılıktan kılığa, şekilden şekle giriyorsa çapkınlar; antik çağda da, klavye arkasından iş çevirme olmadığına göre, kıskanç karısı Hera'nın gözlerinden kaçmak için, var olan dünyevi canlıların şekline bürünür Zeus. Güzel bir kız gördüğü anda hangi yöntemleri kullanmamıştır ki çapkın tanrı? Her kaçamağında; uçan kuştan, yerde sürünen yılana, gürbüz bir boğadan, sudaki kuğuya kadar, her canlıyla şansını denemiştir hemen hemen. Zeus'un gönül işleri arasında en ünlülerinden biri, Avrupa kıtasına adını veren, Europa ile aşkını anlatıldığı mitolojidir.

sarayda demokrasi tartışması

İmparator Kiros'un sınırlarını genişlettiği Pers İmparatorluğunun başına M.Ö 530 yılında oğlu Kambises geçer. Babasının yolunda ilerleyen Kambises'in yedi yıllık iktidarının ardından, hiç bir varis bırakmadan ölümü üzerine, krallığın başına Herodot'un anlatımıyla, Kambises'in kardeşi olduğunu söyleyen Smerdis (Bardiya) geçer. Gerçek adı Gautama(Gomatas) olan Med asıllı rahip Smerdis, kimliğini açığa çıkaran Otanes isimli bir soylunun başı çektiği İran'ın en gözde ailelerine mensup ,yedi kişilik bir grup tarafından, yedi aylık iktidarının ardından tahttan indirilir.

Saray ve demokrasi sözlerini okuyup bugünü düşünerek yazıya atlamayın hemen :)) Burada kastedilen saray elbette ki Beyaz veya başka renk Saray değil, Pers yani İran Sarayı. Tartışma ise günümüzde değil, tam 2500 yıl evvel gerçekleşmiş. Yazıdaki ''Sarayda demokrasi tartışması'' başlığı, benim yazıya uyarladığım bir başlık değil, konuyu yazan Halikarnassoslu (Bodrum) tarihçi Herodot'un  kitabında konuyu anlatan orijinal başlık. Gelelim konumuza...

kabuğa hapsedilen özgürlük ve nerites

Mitolojide öyle hikayeler var ki; insan yaşamını ve sosyal bir varlık olma yolundaki adımlarını, evre evre bu efsanelerle  takip etmek mümkün. Bu mitolojilerin çoğunluğunun temeline, kadın erkek ilişkileri, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman coşkulu aşk hikayeleri oturtulmuş.

Aile ve bağlı olduğu toplumu bir kabuk gibi sırtına geçiren insan, yüzyıllardır sırtında taşıdığı bu kabukla yaşamaya devam ederek, kimi toplumlarda sosyal bir varlık olmanın bedelini ödüyor. Buna örnek gösterilebilecek mitolojik hikayemiz ise, Afrodit ve Nerites'in aşkıyla başlayan, binlerce yıl öncesinden insanoğlunun sırtına bu kabuğu geçirip, varlığını günümüze ulaştıran Nerites efsanesi.

ateşten gömleği yaratan efsane... deianeira ve herakles

Antik çağın süper kahramanı, pek çok mitolojik hikayenin vazgeçilmezi Herakles, yani namı diğer Herkül, Zeus ve Miken kralının kızı Alkmene'nin çocuğu. Alkmene'nin güzelliğini gören çapkın Zeus, prensesle kocasının kılığına girerek birlikte olur. Zeus'un çapkınlıkları ve gayrimeşru çocuklarını takip altında tutan karısı tanrıça Hera'nın gözünden Alkmene'nin Zeus'tan hamile kalması kaçmaz tabii. Ve Hera'nın yaşamı boyunca üzerinde olacak olan gazabı, daha anne karnındayken başlar.

Perseus soyundan gelen Alkmene'nin mensubu olduğu sülaleden doğacak ilk çocuk kral olup, insanlar üzerinde büyük bir güç sahibi olacaktır. Bu kehanet nedeniyle doğacak çocuğun krallığını bertaraf etmek için Herakles'in doğumunu geciktirip, aynı sülaleden hamile bir kadının çocuğunun yedi aylıkken doğmasını sağlar. Daha doğmadan hakları elinden alınan Herakles, doğumdan hemen sonra başlar yaşam mücadelesine. Hera beşikte yatan bebeği öldürmesi için büyük bir yılan gönderir fakat; Herakles bebek, elleriyle yılanı boğarak öldürür.

siz olsanız gülebilir miydiniz?

Kyme günümüzde İzmir ilçelerinden Aliağa sınırlarında kalan bir antik kent. Yunanistan'dan M.Ö 12. yüzyıldan itibaren  Anadolunun batı kıyılarına doğru yaşanan göçlerle gelenlerden Aeoller, İzmir'in kuzeyi ile Midilli (Lesbos) adasına yerleşip, irili ufaklı otuza yakın kent kurarlar. Bu kentlerden en büyüğü Lesbos (Midilli Adası) ve Kyme olmak üzere on iki tanesi, İyonya benzeri Aeol birliğini oluştururlar.

Coğrafyacı Strabon (M.Ö 64 -M.S 24) bu kentlerin metropolü durumunda olan, en iyisi ve en büyüğü olduğunu söylediği Kyme'den bahsederken, Kymelilerin yaptıkları aptallık olarak değerlendirilen bazı davranışlarından dolayı nasıl alay konusu olduklarını anlatır.

tanrıların dilini konuşan halk... frigler

Alternatif tatil ve gezi yolları arayan, tarihe ve doğal güzelliklere merakı olan, şehirlerin ve popüler gezi güzergahlarının kalabalığından bunalıp, sakin bir coğrafyada gökyüzü ve yeryüzünün ıssız yollarda kesiştiği bir yerde, ruhen ve bedenen dinginliğe ulaşıp geçmişten günümüze gizem dolu bir yolculuk yapmak isteyenler için muhteşem bir seçenek Frig Vadisi.

Gün gelir de bu seçeneği değerlendirecek olursanız; gün doğumu ve gün batımı zamanlarını seçerseniz, bu gizemli, sakin vadide tadına doyumsuz saatler geçirmeniz olası. Çünkü insanın doğayı ve içinde yaşadığı dünyayı iliklerine kadar hissettiği saatlerdir bu zamanlar bana göre. Bu saatlerde sürekli hareket eden, yaşayan, adeta nefes alan bir kainatın parçası olduğunuzu fark edersiniz. Ayla güneşin görev değişikliğine şahit olursunuz adeta. Biri doğmak için acele etmeden yavaş yavaş dünyaya doğru süzülürken, diğeri istemeye istemeye, gözleri arkada kalarak aheste aheste ayrılır görüş alanımızdan. Ne gidenin acelesi vardır, ne de yerine gelenin...

kör talih ayarı bozuk terazi ve ilahi adalet

Hiç mutlu olmadığınız, yasaların aksayarak, adaletin kör, demokrasinin topal yürüdüğü bir ülkede, yoksul bir ailede, verimli toprakları ve iş imkanı bulunmayan bir kentte, belki de hoşnut olmadığınız bir cinsiyette doğdunuz diyelim. Üstelik ne güçten kuvvetten yana, ne güzellik ve yetenekten yana, ne de işten ve aşktan yana yüzünüz gülmedi mesela.

Bir başkasına bakıyorsunuz; huzur ve refah içinde, yasaların tıkır tıkır işlediği, adaletin güneş ışınları gibi herkesin üzerine eşit düştüğü bir ülkede, zengin bir ailede doğmuş yaşıyor. Cinsinin en güzel ve cazibelisine örnek gösterilebilecek görünüşte, üstelik yeteneklerle donatılmış halde, bir eli yağda bir eli balda, başarıdan başarıya koşuyor işte ve aşkta size inat. Kimdir bu dengesizliğin sorumlusu peki? Elbette ki Tykhe..

demeter... mevsimleri oluşturan anne ve evlat sevgisi

Hiç merak ettiniz mi mevsimler nasıl oluşur? Neden her bahar bitkiler hayat bulup, çiçekler açıp, tabiat neşeli bir güne uyanır? Neden son bahar gelince, baharla beraber hayat bulan bitkiler ve yapraklar toprağa karışıp, dünya hüzünlü bir bekleyişe gömülür? Ve niçin kış mevsiminde verimli araziler çorak topraklara dönüşür?

Bu soruların cevabını bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi ve özleme yüklemiş geçmişte insanlar. Demeter ve Persephone'nin efsanesiyle, annenin evladına duyduğu sevginin, bağlılığının ve özleminin şiddetini, dünyanın mevsimsel döngüsünün gücüne eş değer kılmışlar.

büyük iskender... krallıktan tanrılığa yükselen bir komutan

Tarihte bir örnek bize gösterir ki; Bir insan şans tanrıçası Tykhe'yi arkasına alıp, elindeki gücü ve zekasını da iyi kullanırsa, biraz da yaşanan olayları lehine yorumlama kabiliyeti varsa, yeryüzünde bilinen kara parçalarının yarısını ele geçirmesi, krallıktan tanrılığını ilan etmesi işten bile değildir.

Anadolu'nun en büyük tapınağı olan Efes Artemis Tapınağı 21 Temmuz 356 yılında ünlü olmayı aklına koyan bir deli tarafından ateşe verildiğinde, bu eylemi gerçekleştiren akıl hastası Herostratos bu gecenin kendisi kadar bir başkasının ününe katkıda bulunacağını ve psikolojiye aşırı şan ve şöhret düşkünlüğünü açıklamak için kullanılan ''Herostratik'' deyimini kazandıracağını elbette bilemezdi.

tanrıların yargılandığı coğrafyada insanları yargılayamayan ülke


Tarihte yaşanmış kimi olaylar var ki, günümüzde şahit olduklarımızla kıyaslayınca, insana; ''acaba tarihin gerisinde mi yoksa ilerisinde miyiz?'' diye sorgulatıp, kafasını karıştırır. Bu olayların en şaşırtıcılarından biri Anadolu'nun batısında, kıyı Ege'de, İyon kentlerinin en güçlü ve ünlüsü Milet (Didim, Aydın) kentinde yaşanır.

Miletos, Büyük Menderes nehrinin kenarına kurulmuş, geçimini denizler üzerinden sağlayan, M.Ö 7. ve 6. yy'larda gücünün zirvesine ulaşan, Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahillerinde doksandan fazla koloni şehri kuran bir liman kenti.

Büyük Menderes Afyon'un Dinar ilçesinde Suçıkan mevkiinden doğup, yaklaşık 550 km'lik bir yol katederek Ege Denizine dökülen, Batı Anadolunun en büyük nehri. Debisi yüksek olan nehir, geçtiği alanlarda verimli ovalara can verirken, bir taraftan da sürekli kıvrımlı yatağının etrafında yer alan kentlerin sınırlarının değişmesine neden olur. Sularına katıp götürdüğü alüvyonlarla, denize döküldüğü noktada denizi doldurarak, kentleri denizden uzaklaştırıp, artan coşkusuyla sık sık su baskınlarına sebep olup, arada bir ürünlere de zarar verir. ''Çalışan Nehir'' der Herodot bu sebeple Büyük Menderes'e.

dünya ışığı görmiyesen ecel teknesinde yüzesen

Geçmişin izlerini tarihi didikleyerek değil toprağı didikleyerek arayan, geçmişe merakı öğrenmek gayesinden çok para kazanmak olan, üzerinde yaşadığı topraklarda kültürel mirası korunacak bir emanet değil, kabını kacağını, taşını toprağını, parasını, sanatını, mezarını yağmalanacak bir ganimet olarak gören insanların hiç de azımsanamayacak oranda olduğu bir toplumun parçası olmaktan hiç bu kadar utanç duymuşluğum olmamıştı Kolophon antik kentini gezerken.

 Smyrna kentinin sonradan eklenmesiyle sayısı on üçe çıkan İyon kentlerinin oluşturduğu bir birlik İyon birliği. Kolophon bu on üç kent içinde deniz kenarında kurulmamış tek kent olma özelliğini taşıyor. Denize uzaklığını telafi etmek amacıyla olsa gerek, yaklaşık on beş km uzağında, deniz kenarına bir liman kenti de kurmuş Kolophonlular. Kıyıdaki Kolophon veya güneydeki Kolophon olarak da adlandırılan Notion kenti, ilerleyen yıllarda Kolophon'un zayıflayıp gücünü kaybetmesi ve bir kısmının bu kente yerleşmesiyle daha çok önem kazanmış.

çağrankaya...güneş ülkesinde gerçekleşen bir rüya

Kayalar karlara, karlar ağaçlara yol vermiş, doğa denize doğru uzanmış, deniz kendisine uzanan dağların eteklerine serilmiş, bulutların arasından sıyrılan ufuk çizgisi gökyüzüyle denizin mavisinde erimiş öylece bana bakıyordu bir rüyada. 3200 m yüksekten, kuş uçuşu 64 km uzaktan, dağları tepeleri sıyırıp geçen ufuk çizgisinin mavi denizle buluştuğu bir fotoğraf karesiydi bu rüya.

Aklıma kazınan fotoğraf karesinin peşine takılıp 1400 km yol gidilir, 3200 metre yükseğe tırmanıp rüyanın içine girilmez miydi? Bu güzel rüyanın içine doğa sever insanları çekebilmek için özveriyle çalışan, dağlarına yaylalarına sevdalı kocaman yürekli üç insanın uzattığı el tutulmaz mıydı?

biri kadın olmak mı dedi?

Dünya değişti, ülkeler değişti, diller değişti, dinler değişti, toplumlar değişti, yaşam standartları değişti, hatta iklimler bile değişti ama tek bir şey değişmeden çağlar boyu sürüne sürüne günümüze kadar geldi; toplumda kadının yeri. İnsan soyunun zayıf halkası kadının binlerce yıl önce sıkıntısı ve statüsü neyse üç aşağı beş yukarı bugün de aynı.

Filozof Aspasia kadın olmasa hakkındaki fahişelik suçlamalarıyla mahkemeler kurulur muydu? Şair Sappho kadın olmasa yazdığı şiirler nedeniyle eşcinsellikle suçlanır mıydı? Ya filozof, matematikçi Hypatia kadın olmasa bilime verdiği onca katkıdan sonra canlı canlı yakılır mıydı? Onların niteliklerinde veya daha gerisindeki çağdaşı erkekler saygıyla karşılanırken antik çağın bu üç kadın dehası suçlamalarla savaşmak zorunda kalır mıydı? Elbette hayır!

başa tac olan aşk... defne ve apollon

Apollon tanrılar arasında hem gözü hem kulağı okşayan özellikleriyle en göz alıcı olanı belki. Kusursuz erkek güzelliği, bir kadının ruhunu okşayacak şiir, müzik gibi sanatsal yeteneği ve bu kavramlar üzerindeki hakimiyetiyle, mutlu sonla biten aşk hikayeleri beklenirken, aksine aşktaki talihsizliğiyle öne çıkan bir tanrı. Talihsizliğinin nedeni olarak ise Eros'u, yani Aşk'ı hafife alması ve onu hor görmesi gösterilir Apollon'un.

Olimpos'ta tanrıların katıldığı bir ziyafette karşılaşır Eros (Aşk) ve Apollon. Sırtında okları, elinde gümüş yayı ve yürürken yeri göğü inleten adımlarıyla güçlü kuvvetli bir delikanlıdır Apollon. Karşısında okları sırtında, küçücük yayı elinde, sevimli bir erkek çocuk silüetindeki Afrodit'in oğlu Eros'u gören tanrı dalga geçer Aşk'la. Kendisi  canavarları, vahşi ve güçlü hayvanları, insanları oklarıyla öldürürken, küçücük oklarla onun ne yapabileceğini söyleyip dalga geçer Eros'la. Eeee Aşk bu; ne hafife almaya, ne de dalga geçmeye gelir onunla. Onun bu küçümseyen sözlerine içerleyen Eros'un intikamını alması uzun sürmez Apollon'dan.

ağlayan kayanın sırrı... niobe

Frigya kralı Tantalos'un kızıdır Niobe. Efsanesi ve hazin sonu, babası Tantalos'a tanrılar tarafından verilen ebedi susuzluk ve açlık cezasını aratmayacak kadar acıklıdır. Anadolu'dan, Spil Dağı doruklarından nasıl olmuş da Yunanistan'a Thebai kentine kraliçe olmuştur bilinmez ama, Thebai kralı Amphion'un karısı olarak geçer mitolojide.  Doğurduğu çocukların sayısıyla övünen bir anadır kraliçe; nasıl övünmesin? Tam on dört çocuk doğurmuş üretken bir anadır Niobe.

Anadolu'da doğup büyüyen Niobe'nin yıkımı, yine Anadolu'dan bir kehanet merkezinden gelir. Niobe'ye evlat acısını yaşatan ise bir başka anne Leto'dur. Tanrı Zeus'tan hamile kalan Leto iki çocuk doğurur; bereketin, kentlerin, vahşi doğanın ve hayvanların koruyucusu, doğum yapanların yardımcısı Artemis ve ışığın, sanatın, sağlığın, kehanetin tanrısı Apollon.

sırlarla beslenen gizemli yaratık sfenks

Mısır'da androsphinks (erkek başlı), aslan gövdeli ve ayaklı olarak tasvir edilip ismi ''yaşayan heykel'' anlamına gelen Sfenks, Yunan mitolojisinde kadın başlı aslan gövdeli, kartal kanatları ve yılan şeklinde kuyruğu olan bir hayvandır. Mısır'da kutsal ve hayırlı bir yaratık olarak düşünülüp tapınakların iki tarafına koruyucu olarak yerleştirilirken; batıda şeytanımsı vahşi bir canavar olarak nitelendirilir.

Bilinen en eski Sfenks Mısır'da firavun Kefren'in başını taşıdığı düşünülen, aslan gövdesi şeklindeki bedeninde odalar ve bölmeler içeren Büyük Gize Sfenksidir. Hakkındaki sırrın hala çözülemediği Büyük Gize Sfenks'i gizemin kendisi iken, Yunan mitolojisindeki Sfenks gizemli bilmeceler soran insanların başına bela olan mitolojik bir canavardır.

paranın mucidi toprağı bereket suları altın ülke lidya

Eğer; hayvanlarınızı doyurabileceğiniz uçsuz bucaksız otlaklarınız, bir ekince bin veren verimli topraklarınız, dilediğiniz miktarda kereste sağlayan bol sayıda ormanlarınız, her türlü yapıyı inşa etmekte kullanabileceğiniz mermer ocaklarınız, zengin maden yataklarınız, doğudan batıya geçit veren yollarınız ve altın-gümüş taşıyan ırmaklarınız varsa; komşularınızın size altın ülke yakıştırması yapmasından daha doğal bir şey olamaz herhalde.

Bunca zenginliği olan altın ülke dünyanın hangi coğrafyasında diye merak ederseniz; çok uzaklarda aramayın cevabı. Günümüzde her ne kadar makarna ülkesi olsak da; bu zengin krallık üzerinde yaşadığımız coğrafyada Bakırçay ve Küçük Menderes Irmaklarının arasında, Gediz Nehrinin iki tarafında hüküm sürmüş ve ilerleyen dönemlerinde de Anadolunun yarısına hakim olmuş.

dünya barış anıtı ve doğançay köyü

Beton binaların arasında yaşamaktan, bir o semt bir bu semt AVM dolaşmaktan bıktınız. Aklınızdaki ''Bu hafta sonu acaba hangi AVM 'de günümü öldürsem?'' sorusuyla karşı karşıyasınız.

Bu dişlilerin arasından kurtulmak, sıkıldığınız beton yığınlarının arasından çıkmaksa arzunuz; size doğayla baş başa olacağınız, yükselen beton binaların hemen arkasına gizlenmiş bir kültürü yaşayabileceğiniz, kentin kültür ve tarihine yeni bir çentik atan farklı bir mekanla tanışacağınız tüm gününüzü dolduracak küçük bir önerim olacak.

Böyle bir günü ben yazmakla bitiremedim, bakalım siz sabredip okuyup bitirebilecek misiniz; buyrun...