İmparator Kiros'un sınırlarını genişlettiği Pers İmparatorluğunun başına M.Ö 530 yılında oğlu Kambises geçer. Babasının yolunda ilerleyen Kambises'in yedi yıllık iktidarının ardından, hiç bir varis bırakmadan ölümü üzerine, krallığın başına Herodot'un anlatımıyla, Kambises'in kardeşi olduğunu söyleyen Smerdis (Bardiya) geçer. Gerçek adı Gautama(Gomatas) olan Med asıllı rahip Smerdis, kimliğini açığa çıkaran Otanes isimli bir soylunun başı çektiği İran'ın en gözde ailelerine mensup ,yedi kişilik bir grup tarafından, yedi aylık iktidarının ardından tahttan indirilir.
Saray ve demokrasi sözlerini okuyup bugünü düşünerek yazıya atlamayın hemen :)) Burada kastedilen saray elbette ki Beyaz veya başka renk Saray değil, Pers yani İran Sarayı. Tartışma ise günümüzde değil, tam 2500 yıl evvel gerçekleşmiş. Yazıdaki ''Sarayda demokrasi tartışması'' başlığı, benim yazıya uyarladığım bir başlık değil, konuyu yazan Halikarnassoslu (Bodrum) tarihçi Herodot'un kitabında konuyu anlatan orijinal başlık. Gelelim konumuza...
Herodot (M.Ö 490-425) yazdığı ''Herodot Tarihi'' adlı kitabında, Bardiya'nın bertaraf edilmesinin ardından kralsız kalan Pers Sarayında, bundan sonraki yönetimin nasıl olacağı yönünde yedi Pers soylusunun ortaya attıkları demokrasi, oligarşi ve monarşi fikirlerini ve bunları nasıl savunduklarını anlatır. Herodot İran (Pers) Sarayında geçen bu tartışmayı aktarırken, bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmez. Burada verilen söylevlere kimilerinin inanmadıklarını fakat; öbür anlatılanlar ne kadar doğruysa, hiç olmazsa bunların da o kadar doğru olduğunu söyler.
Otanes, İran halkının kendi kendisini yönetmesini önerir ve tezini şu sözlerle savunur;
''Ben içimizden birini ayırıp başa geçirmeyi uygun bulmuyorum. Bu ne hoş bir şeydir, ne de kurtuluş yoludur.
Bir kimseye hiç bir hesap verme külfetine katlanmadan dilediğini yapma imkanını veren monarşide sürekli bir denge kurulabilir mi? Bu kadar gücü kuvveti dünyanın en aklı başında insanına bile verseniz sapıtır.
Eldeki güç kendini beğenmişlik ve hasedi besler. Bu iki kusur insanı canavar haline getirir.
Bir tiran kimseyi kıskanmaz; çünkü onun her şeyi var diyeceksiniz. Oysa hasetlik ve tiranlık iç içedir ve yurttaşların zararına işler. İyi insanları kıskanması için onların sadece var olmaları bile yeter. Kötülerden başkasını sevmez, iftira ise onun katında iyi bir şeydir. Saygı gösterirsiniz daha fazlasını ister, fazlasını gösterirsiniz dalkavuk der. En kötüsü de atalardan kalma görenekleri bozar, karar olmadan adam öldürür.
Buna karşılık halk idaresinin en başta adı güzel; İsonomia (Yasalar önünde eşitlik)
İkincisi hükümdarın aşırılıkları bunda yok. Yöneticiler kura ile seçilirler, sorumluluk taşırlar, her karar kamuya dayanır.
Benim önerim monarşiyi bırakalım halk yönetimine geçelim; zira her iyilik halk yığınlarındadır.''
Otenes'in halk yönetimine geçme önerisine ilk karşı öneri, oligarşiyi savunan Megabyzos'tan gelir;
''Tiranlık için Otanes'in söylediklerine katılırım fakat en iyi yönetim şekli halkın yönetimi değildir. Bir tiranın küstahlığından kaçayım derken, dizginsiz bir halka teslim olmak hiç bir zaman kabul edilemez.
Bir tiran bir şey yaptığı zaman ne yaptığını bilir; fakat yığın onu bile bilmez. Nereden bilsin? Kendisine bir şey öğretilmemiştir. Hiç bir zaman da kendi kendisine öğrenemez. Kışın coşturduğu sellere benzer, bilinçsiz atılımlarla her şeyin altını üstüne getirir.
Halk idaresini İranlıların düşmanları için dileyelim, ama biz kendimiz için iyi yetişmiş insanlardan bir kurul oluşturalım, devleti onlara emanet edelim. Tabi aralarında biz de olalım; en iyi kararlar, en iyi olanlardan çıkar.''
Her iki öneriye de karşı çıkan Darius, kendi görüşü olan monarşi fikrini şöyle savunur;
''En iyi yönetim şekli monarşidir. Çünkü; üstün düzeydeki bir hükümdarın erdeminden daha iyi bir şey gösterilemez.
Oligarşide; kamu yararına uygun sanılan bu kurul, hiç de öyle değildir. Çoğunlukla doymak bilmeyen kişisel didişmelerle parçalanır; çünkü her biri diğerinden üstün olmak, kendi sözünü dinletmek ister. Sonunda hepsi bir biriyle kanlı bıçaklı olur; düzen bozulur, ardından ölüm gelir. Ölüm monarşiyi getirir, bu da onun en iyisi olduğunu gösterir.
Demokrasi kamu için en büyük felaket olan yozlaşmayı doğurur. Yozlaşma, yozlaşmış yurttaşlar arasına düşmanlık sokmaz; tersine aralarında sağlam bir dostluk kurulmasına neden olur. Çünkü devleti soymak için birbirinin desteğini gerekli görürler. Bu da birisinin çıkıp halkın başına geçmesi, döndürülen dolapların durdurulmasına kadar sürer gider. O zaman bu birisi halkın baş tacı olur ve hükümdarlığa getirilir.
Ben derim ki; bizi bir insanın iktidarı kurtarmıştır, bu rejime (monarşi) bağlı kalalım.''
Öne sürülen bu görüşleri dinleyen geri kalan dört kişi, Darius'un monarşi fikrini desteklerler. Halkın iktidarı önerisini savunan Otanes azınlıkta kaldığını görünce, bu durumda içlerinden birinin kral olacağını, bu seçim ne şekilde olursa olsun kendisinin aday olmayacağını, ne emir almak ne de emir vermek taraftarı olmadığını söyler. İktidarda gözü olmadığını belirten Otanes, ne kendisinin ne de soyunun, hiç kimseyi efendisi olarak görmeyeceği şartını öne sürer. Otanes'in bu arzusunu geriye kalan altı kişi kabul ederler ve Otanes'in sülalesi; yürürlükteki yasalara dokunan bir şey yapmadan, kendi uygun gördükleri ödevleri yerine getirmekte serbest davranan, İran'daki tek özgür sülale olarak kalırlar.
Geriye kalan altı kişi kralı nasıl seçeceklerini kararlaştırırlar; atlarına binip kentin dışına çıkacaklar, gün doğduğunda hangisinin atı önce kişnerse o kral olacaktır.
Grup evlerine dağılınca, Darius seyisini bulur hemen. Durumu anlattığı seyisinden, kendisine krallığın yolunu açacak olan atının kişnemesi için bir çare bulmasını ister. Uyanık seyiste çözüm hazırdır; Darius'un atının tüm kısraklardan daha fazla aradığı bir kısrak vardır. Darius'un atını kısrakla bir araya getirip, kokusunu iyice almasını sağlayıp, sonra kısrağı kent dışına çıkarıp bir ağaca bağlar.
Güneşin doğuşuna yakın, altı kral adayı bir araya gelip, kent dışına doğru sürerler atlarını. Güneş doğarken, kentin dışına ulaştıklarında, kısrağın kokusunu alan Darius'un atı kişneyerek dört nala kalkar. Tam o sırada bir gök gürültüsü ve şimşek de olaya eşlik edince, bunu Darius'un krallığı için bir işaret kabul eden beş adam, atlarından inip, Darius'un önünde yere kapanırlar. Böylece, M.Ö 522 yılında Perslerin büyük imparatoru Dara'nın (Büyük Darius), otuz altı yıl sürecek olan iktidarı başlamış olur.
Bahistun Kitabesi
Darius'un İran'ın Bahistun (Bisitun) kentinde yerden yüz metre yükseklikteki taşlara çivi yazısıyla Pers, Elam ve Akad dillerinde yazdırdığı, çivi yazısının çözülmesinde katkısı olan yazıt, Herodot'un anlattığı olayı doğrular nitelikte. Bahistun Kitabesinde, Bardiya'nın sahtekarlıkla yönetimi nasıl ele geçirdiği ve Darius'un yanındaki altı seçkin insanla onu nasıl engellediği anlatılmış. Kendisine yardım eden altı kişinin isimleri yazılarak, bu kişilerin ailelerine tanıdığı imtiyazın, kendisinden sonra gelecek kralların devam ettirmesini salık vererek, kalıcı olmasını sağlamış.
Görüldüğü gibi burada anlatılan tartışmanın günümüzle uzaktan yakından alakası olamaz. Zira;
ne iyi yetişmiş insanların doymak bilmeyen kişisel didişmelerine,
ne kışın coşturduğu sellere benzeyen, bilinçsiz atılımlarla her şeyin altını üstüne getiren eğitimsiz bir halk kitlesine,
ne de demokrasiyi yozlaştıran ya da demokrasinin yozlaştırıp devleti soyup soğana çevirmek için bir araya getirdiği çıkarcı, hırsız ve sahtekar gruplara sahibiz.
Hele ki; bu yozlaşmanın içinden fırlayıp, tiranlık hevesine kapılıp, tek adam olma derdine düşen hiç kimse yok. Olsa bile kısrak nerede? Ya da kısrak hazırlandı da atların yola çıkması mı bekleniyor?
Otanes'in sözünü ettiği İsonomia, yani yasalar önünde eşitlik ilkesine dayalı, demokrasiyi içimize sindirmiş bir toplum olarak, bu tür tartışmalardan 2500 yıl kadar uzakta yaşıyor olmanın huzuru içindeyiz.
Efenim biz kaldığımız yerden devam edelim. Yıl M.Ö 522; Pers Sarayında başlayan demokrasi tartışması tek adam yönetiminin, yani monarşinin kabulüyle sonuçlanır. Sırada bu kişinin nasıl seçileceği kalmıştır...
Saray ve demokrasi sözlerini okuyup bugünü düşünerek yazıya atlamayın hemen :)) Burada kastedilen saray elbette ki Beyaz veya başka renk Saray değil, Pers yani İran Sarayı. Tartışma ise günümüzde değil, tam 2500 yıl evvel gerçekleşmiş. Yazıdaki ''Sarayda demokrasi tartışması'' başlığı, benim yazıya uyarladığım bir başlık değil, konuyu yazan Halikarnassoslu (Bodrum) tarihçi Herodot'un kitabında konuyu anlatan orijinal başlık. Gelelim konumuza...
Herodot (M.Ö 490-425) yazdığı ''Herodot Tarihi'' adlı kitabında, Bardiya'nın bertaraf edilmesinin ardından kralsız kalan Pers Sarayında, bundan sonraki yönetimin nasıl olacağı yönünde yedi Pers soylusunun ortaya attıkları demokrasi, oligarşi ve monarşi fikirlerini ve bunları nasıl savunduklarını anlatır. Herodot İran (Pers) Sarayında geçen bu tartışmayı aktarırken, bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmez. Burada verilen söylevlere kimilerinin inanmadıklarını fakat; öbür anlatılanlar ne kadar doğruysa, hiç olmazsa bunların da o kadar doğru olduğunu söyler.
Otanes, İran halkının kendi kendisini yönetmesini önerir ve tezini şu sözlerle savunur;
''Ben içimizden birini ayırıp başa geçirmeyi uygun bulmuyorum. Bu ne hoş bir şeydir, ne de kurtuluş yoludur.
Bir kimseye hiç bir hesap verme külfetine katlanmadan dilediğini yapma imkanını veren monarşide sürekli bir denge kurulabilir mi? Bu kadar gücü kuvveti dünyanın en aklı başında insanına bile verseniz sapıtır.
Eldeki güç kendini beğenmişlik ve hasedi besler. Bu iki kusur insanı canavar haline getirir.
Bir tiran kimseyi kıskanmaz; çünkü onun her şeyi var diyeceksiniz. Oysa hasetlik ve tiranlık iç içedir ve yurttaşların zararına işler. İyi insanları kıskanması için onların sadece var olmaları bile yeter. Kötülerden başkasını sevmez, iftira ise onun katında iyi bir şeydir. Saygı gösterirsiniz daha fazlasını ister, fazlasını gösterirsiniz dalkavuk der. En kötüsü de atalardan kalma görenekleri bozar, karar olmadan adam öldürür.
Buna karşılık halk idaresinin en başta adı güzel; İsonomia (Yasalar önünde eşitlik)
İkincisi hükümdarın aşırılıkları bunda yok. Yöneticiler kura ile seçilirler, sorumluluk taşırlar, her karar kamuya dayanır.
Benim önerim monarşiyi bırakalım halk yönetimine geçelim; zira her iyilik halk yığınlarındadır.''
Otenes'in halk yönetimine geçme önerisine ilk karşı öneri, oligarşiyi savunan Megabyzos'tan gelir;
''Tiranlık için Otanes'in söylediklerine katılırım fakat en iyi yönetim şekli halkın yönetimi değildir. Bir tiranın küstahlığından kaçayım derken, dizginsiz bir halka teslim olmak hiç bir zaman kabul edilemez.
Bir tiran bir şey yaptığı zaman ne yaptığını bilir; fakat yığın onu bile bilmez. Nereden bilsin? Kendisine bir şey öğretilmemiştir. Hiç bir zaman da kendi kendisine öğrenemez. Kışın coşturduğu sellere benzer, bilinçsiz atılımlarla her şeyin altını üstüne getirir.
Halk idaresini İranlıların düşmanları için dileyelim, ama biz kendimiz için iyi yetişmiş insanlardan bir kurul oluşturalım, devleti onlara emanet edelim. Tabi aralarında biz de olalım; en iyi kararlar, en iyi olanlardan çıkar.''
Her iki öneriye de karşı çıkan Darius, kendi görüşü olan monarşi fikrini şöyle savunur;
''En iyi yönetim şekli monarşidir. Çünkü; üstün düzeydeki bir hükümdarın erdeminden daha iyi bir şey gösterilemez.
Oligarşide; kamu yararına uygun sanılan bu kurul, hiç de öyle değildir. Çoğunlukla doymak bilmeyen kişisel didişmelerle parçalanır; çünkü her biri diğerinden üstün olmak, kendi sözünü dinletmek ister. Sonunda hepsi bir biriyle kanlı bıçaklı olur; düzen bozulur, ardından ölüm gelir. Ölüm monarşiyi getirir, bu da onun en iyisi olduğunu gösterir.
Demokrasi kamu için en büyük felaket olan yozlaşmayı doğurur. Yozlaşma, yozlaşmış yurttaşlar arasına düşmanlık sokmaz; tersine aralarında sağlam bir dostluk kurulmasına neden olur. Çünkü devleti soymak için birbirinin desteğini gerekli görürler. Bu da birisinin çıkıp halkın başına geçmesi, döndürülen dolapların durdurulmasına kadar sürer gider. O zaman bu birisi halkın baş tacı olur ve hükümdarlığa getirilir.
Ben derim ki; bizi bir insanın iktidarı kurtarmıştır, bu rejime (monarşi) bağlı kalalım.''
Öne sürülen bu görüşleri dinleyen geri kalan dört kişi, Darius'un monarşi fikrini desteklerler. Halkın iktidarı önerisini savunan Otanes azınlıkta kaldığını görünce, bu durumda içlerinden birinin kral olacağını, bu seçim ne şekilde olursa olsun kendisinin aday olmayacağını, ne emir almak ne de emir vermek taraftarı olmadığını söyler. İktidarda gözü olmadığını belirten Otanes, ne kendisinin ne de soyunun, hiç kimseyi efendisi olarak görmeyeceği şartını öne sürer. Otanes'in bu arzusunu geriye kalan altı kişi kabul ederler ve Otanes'in sülalesi; yürürlükteki yasalara dokunan bir şey yapmadan, kendi uygun gördükleri ödevleri yerine getirmekte serbest davranan, İran'daki tek özgür sülale olarak kalırlar.
Geriye kalan altı kişi kralı nasıl seçeceklerini kararlaştırırlar; atlarına binip kentin dışına çıkacaklar, gün doğduğunda hangisinin atı önce kişnerse o kral olacaktır.
Grup evlerine dağılınca, Darius seyisini bulur hemen. Durumu anlattığı seyisinden, kendisine krallığın yolunu açacak olan atının kişnemesi için bir çare bulmasını ister. Uyanık seyiste çözüm hazırdır; Darius'un atının tüm kısraklardan daha fazla aradığı bir kısrak vardır. Darius'un atını kısrakla bir araya getirip, kokusunu iyice almasını sağlayıp, sonra kısrağı kent dışına çıkarıp bir ağaca bağlar.
Güneşin doğuşuna yakın, altı kral adayı bir araya gelip, kent dışına doğru sürerler atlarını. Güneş doğarken, kentin dışına ulaştıklarında, kısrağın kokusunu alan Darius'un atı kişneyerek dört nala kalkar. Tam o sırada bir gök gürültüsü ve şimşek de olaya eşlik edince, bunu Darius'un krallığı için bir işaret kabul eden beş adam, atlarından inip, Darius'un önünde yere kapanırlar. Böylece, M.Ö 522 yılında Perslerin büyük imparatoru Dara'nın (Büyük Darius), otuz altı yıl sürecek olan iktidarı başlamış olur.
Bahistun Kitabesi
Darius'un İran'ın Bahistun (Bisitun) kentinde yerden yüz metre yükseklikteki taşlara çivi yazısıyla Pers, Elam ve Akad dillerinde yazdırdığı, çivi yazısının çözülmesinde katkısı olan yazıt, Herodot'un anlattığı olayı doğrular nitelikte. Bahistun Kitabesinde, Bardiya'nın sahtekarlıkla yönetimi nasıl ele geçirdiği ve Darius'un yanındaki altı seçkin insanla onu nasıl engellediği anlatılmış. Kendisine yardım eden altı kişinin isimleri yazılarak, bu kişilerin ailelerine tanıdığı imtiyazın, kendisinden sonra gelecek kralların devam ettirmesini salık vererek, kalıcı olmasını sağlamış.
Görüldüğü gibi burada anlatılan tartışmanın günümüzle uzaktan yakından alakası olamaz. Zira;
ne iyi yetişmiş insanların doymak bilmeyen kişisel didişmelerine,
ne kışın coşturduğu sellere benzeyen, bilinçsiz atılımlarla her şeyin altını üstüne getiren eğitimsiz bir halk kitlesine,
ne de demokrasiyi yozlaştıran ya da demokrasinin yozlaştırıp devleti soyup soğana çevirmek için bir araya getirdiği çıkarcı, hırsız ve sahtekar gruplara sahibiz.
Hele ki; bu yozlaşmanın içinden fırlayıp, tiranlık hevesine kapılıp, tek adam olma derdine düşen hiç kimse yok. Olsa bile kısrak nerede? Ya da kısrak hazırlandı da atların yola çıkması mı bekleniyor?
Otanes'in sözünü ettiği İsonomia, yani yasalar önünde eşitlik ilkesine dayalı, demokrasiyi içimize sindirmiş bir toplum olarak, bu tür tartışmalardan 2500 yıl kadar uzakta yaşıyor olmanın huzuru içindeyiz.
Efenim biz kaldığımız yerden devam edelim. Yıl M.Ö 522; Pers Sarayında başlayan demokrasi tartışması tek adam yönetiminin, yani monarşinin kabulüyle sonuçlanır. Sırada bu kişinin nasıl seçileceği kalmıştır...
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder