Çatalhöyük Konya'nın yaklaşık 52 kilometre güneyinde Konya Ovasının düzlüğünde yerleşim görmüş 9500 yıllık bir ören yeri. Sekiz bin kişilik nüfusu ile Neolitik dönemin en kalabalık yerleşim alanı olduğu düşünülen Çatalhöyük; çatıdan girilen evleri, sokakları olmayan şehir planlamasıyla, duvar resimleri, kabartmaları, heykelcikleri gibi sanat eserleri ve yöneticisiz olduğu düşünülen toplum yapısıyla uluslararası öneme sahip bir yerleşim alanı. Neolitik döneme tarihlenen dünyanın en erken yerleşik düzene geçilerek şehirleşmiş yerleşim yerlerinden biri. O nedenle sadece Anadolu değil tüm dünya tarihi açısından önemli ve bu nedenle UNESCO'nun korunması gereken dünya kültürel miras listesi içinde yer alıyor.
Çatal şeklinde görüntüye sahip iki höyükten oluştuğu için
Çatalhöyük ismi verilmiş. İlk yerleşim M.Ö 7500-5500 yılları arasında Doğu
Çatalhöyük'te kurulmuş ve bilinmeyen bir nedenle insanlar burayı terk ederek
Batı Çatalhöyük'e yerleşmişler. Buradaki yaşam ise M:Ö 5200 yıllarına kadar
devam etmiş. Yaşam 2000 yıl boyunca kesintisiz devam ederken birden terkedilmiş.
James Mellart tarafından 1958 yılında Çatalhöyük'ün keşfedilmesiyle birlikte o zamana kadar ilk tarım ve yerleşik hayat Verimli Hilal olarak adlandırılan Mezopotamya ile anılırken Anadolu coğrafyasına taşınmış. Neolitik Dönemde Yakın Doğu'da yayılan kültürel ve ekonomik değişimin en kalabalık katılımcısı olan Çatalhöyük, sahip olduğu stratejik konumu nedeniyle Neolitik yaşamın Avrupa ve ötesine taşınmasına aracı olmuş.
İnsanlar birbirine bitişik, bal peteği şeklinde evlerde tamamen dışarıya kapalı şekilde yaşamışlar. Evler hem yaşam alanı, hem mezarlık, hem de tapınak gibi kullanılmış. Çatalhöyük evleri günümüzde Anadolu’daki kerpiç evlerin mimarisiyle benzer şekilde inşa edilmiş. Güneşte kurutulmuş saman ve çamur karışımı dörtgen kerpiçten, ağaç direk ve sıva kullanılarak yapılmış; çatıları ise kamış ve çamurla kapatılmışlar.
Dikdörtgen biçimli yaklaşık
Odalarda sedir görevi gören yerden hafif yüksek platformların
üzeri; yemek yeme, oturma, uyuma alanı olarak kullanılırken altları ölülerini
gömdükleri mezarlık gibi kullanılmış. Tuvalet ihtiyaçlarını ise depo olarak
kullandıkları odada giderdikleri düşünülüyor. Bu platformlar günümüzde de hala
Anadolu’da varlığını sürdüren sedir alışkanlığının ilk örnekleri olsa gerek.
Evlerin çoğunun duvarında gerçek boğa başlarının kırmızı aşı
boyayla boyanıp kille sıvanarak yapılan kabartmalara ve sedirlerin kenarlarında
da boğa başlarına rastlanmış. Duvarlar beyazla boyanıp kırmızı, sarı ve siyah
renklerde duvar resimleriyle süslenmiş. Burada bazı evlerin duvarlarında
görülen baskı şeklindeki el izi motifleri Anadolu’daki köylerde yakın zamana
kadar görülen ve nazardan koruduğu inancını taşıyan el motiflerinin de kaynağı
muhtemelen.
Evlerin birinin duvarında rastlanan bir çizim tarihin en
eski haritası kabul ediliyor. Resimde iki tepeli bir dağdan etrafa yayılan
lavlar resmedilmiş. Resimdeki dağ iki büyük krateri olan volkanik Hasan Dağı’na
benzerliğinden dolayı Hasan Dağındaki bir patlamanın duvara çizildiği
düşünülmüş. Bunun üzerine figürlerin duvara işlendiği zamanlarda Hasan Dağı’nda
patlama olup olmadığı araştırılmış ve 130 km uzaktaki dağdan alınan numunelerin
incelenmesiyle günümüzden yaklaşık 7000 yıl önce bir patlama yaşandığı tespit
edilmiş. Doğal olarak çizimler, patlamanın Çatalhöyük’te yaşayan insanlar
tarafından gözlemlenebildiğine işaret ediyor.
Çatalhöyük'ü önemli kılan şeylerin başında Neolitik Dönem'in
sanatı, mimarisi, kültürü, yaşamı gibi yönlerine ışık tutan zengin buluntular
vermesi geliyor. Ağaç işlemeciliği, madencilik, obsidyen işçiliği, dokuma,
duvar resimleri ve kabartmaları, taş ve kil heykelcikler dönemin sanat yönüne
ışık tutarken, evlerde gömülü olarak bulunan iskeletlerin incelenmesi ile
beslenme, birlikte yaşam şartları, ölüm nedenleri gibi pek çok konu hakkında
fikir edinilmesini sağlamış. Kullanılan malzemeler genelde pişmiş toprak, ağaç,
taş ve obsidyenden yapılmış.
Tarıma, hayvancılığa, madenciliğe ve ticarete dayalı bir
ekonomik yaşamın sürdüğü Çatalhöyük'te kazılarda elde edilen en önemli buluntulardan
biri kişiye özel mülkiyet belirten toprak mühürler. Ilıcapınar tuz
yataklarından elde edilen tuz ve sönmüş yanardağ Hasan Dağından elde edilen
obsidyenle ticaret yapılmış. Obsidyeni
çakmak taşı, ok ucu, mızrak ucu gibi kesici aletlerle ayna yapımında
kullanmışlar. Ürünleri öğütme taşları, kaşık ve kepçe, el baltaları gibi
aletler de buradan çıkarılan buluntular arasında.
Çatalhöyük sakinleri yaşadıkları coğrafyanın gereği
yaşamlarının her alanında evlerinin, kullandıkları çanak çömleğin, yarattıkları
sanat ve heykeltıraşlık eserlerinin hepsinde yaşadıkları bölgedeki kil
topraktan faydalanmışlar.
Buradaki zengin buluntular pek çok şeye ışık tutarken bazı
önemli soruları da beraberinde getirmiş haliyle. Sınıfsız, yöneticisiz,
savaşsız ve kavgasız barış içinde yaşayan bir toplum muydular? Evlerin
sakinleri günümüzde tanımlanan ''aile'' kavramına uygun kişilerden mi
oluşmaktaydı? Tapınak yapıları, dini inanışları var mıydı? Neden yaşam birden
bire yok oldu ve terkedildi gibi...
1993-2018 yılları arasında Çatalhöyük'ün kazısını yürüten
Ian Hodden'e göre evlerde bulunan iskeletlerde balta, mızrak vs. gibi kesici ve
delici aletlerden kaynaklanan ölüm gözlenmediği için barış içinde yaşayan bir
topluluktu. Şehri çevrelen bir sur duvarının olmaması ise herhangi bir tehlike
kaygısı taşımadıklarını gösteriyor.
Aynı evde bulunan dört iskeletin incelenmesi sonucunda
bireylerin ana soylu bir akrabalıklarının olmadığı gözlemlenmiş. Farklı evlerde
aynı ana soyundan iskeletler bulunurken aynı ev içinde gömülü olanların farklı
anne babadan kişiler olması Çatalhöyüklülerin bildiğimiz ana soylu aile
kavramının dışında bir yaşam sürdükleri düşüncesinin doğmasına neden
olmuş.
Evlerin tamamının benzer şekilde ve birbirine yakın
ölçüde olması günümüzde alışkın olduğumuz daha büyük bir yönetici sarayı ya da
idari binanın olmaması merkezi yönetimin olmadığı eşitlikçi bir toplum
yapısının işareti olarak da kabul ediliyor
M.Ö 7000 yılına tarihlenen çömleklerde balmumuna rastlanması
Çatalhöyüklü çiftçilerin arı ürünlerini kullandığını belgelemiş ve böylece Neolitik
dönemin en eski arı ürünü belgesi olarak kayıtlara geçmiş.
Çatalhöyük’te ele geçen ve genetik analizi yapılan 8400 yıllık buğdayın
6’lı genetik dizilimi olan buğday türü olduğu ve günümüzde yetiştirilen
buğdayın genetik dizilimine çok yakın olduğu anlaşılmış. Burada elde edilen
veriler; yetiştirilişi çok daha önceden Mezopotamya’da başlayan
evcilleştirilmiş buğdayın, Avrupa’ya doğru yayılımının Çatalhöyük ve Orta
Anadolu üzerinden gerçekleştirildiğinin de bir göstergesi olmuş.
Başlangıçta sığırın da ilk evcilleştirildiği yer olabileceği
görüşü hâkimken; aslında Mezopotamya'da ilk evcilleştiği ve doğudan gelenler
sayesinde buradakilerin sığırı evcilleştirmeyi öğrendikleri kabul ediliyor.
Günümüzdeki sığırların boy, uzunluk ve ağırlıklarından, Çatalhöyük'te ele geçen
sığır iskeletlerinden edinilen bilgilerle o dönemdeki sığırların çok daha
büyük, uzun ve ağır oldukları ortaya çıkmış.
Günümüzde her ne kadar kurak bir ovada olsa da kurulduğu
dönemde Çatalhöyük; çevresi bataklıklar, göller ve ormanlarla çevrili verimli
bir arazide yer alıyor. Evlerin yapımında kullandıkları o bölgedeki kil türü
smektik (likit kristal) denen suyla temasında hemen dağılan bir kil. Uzun süre
bölgedeki kazıyı yürüten ve Çatalhöyük’ü yorumlayan Ian Hodder’e göre bu kilden
yapılan kerpiç evlerin çabuk dağılması sonucu Çatalhöyüklüler evlerin daha az
suyla temas etmesini sağlamak için bitişik kümeler halinde ev yaptılar. Kerpici
daha dayanıklı hale getirmek için içine kum katmayı düşünebildikleri zaman ise
yaşadıkları doğayı da dönüştürmeye başladılar. Kumu çıkarmak için toprağı
derine doğru kazmaları ve yüzeyin epey altındaki kumu çıkarmaları gerekiyordu.
Kum çıkarmak için kazılan çukurlar zaten sulak olan bölgede hızla suyla doldu
ve etrafta istilacı bir saz bitki örtüsünün oluşmasına neden oldu. Gerek ev
yoğunluğu ve nüfusun artması gerek bu bataklık alanların çoğalması ve bitki
örtüsünün değişimiyle salgın hastalıklar arttı ve M.Ö 6500 yılından itibaren
Çatalhöyük sakinleri yavaş yavaş başka yerlere göç etmeye başladılar ve M.Ö
5000 civarında da tamamen terk edildi.
Bu göç hareketiyle Neolitik Devrimin Avrupa’ya doğru yayıldığı,
Avrupa kültürünün temelinin Çatalhöyük’te atıldığı ve günümüzde Alman genlerinde
Orta Anadolu gen yapısının görülmesinin bunu destekleyen verilerden biri olduğunun
bilgisini de yine Ian Hodder’den öğreniyoruz.
Burada ortaya çıkan bir başka gerçeklik ise insanın doğanın
dengesini bozmadan doğayla tam uyumlu yaşaması pek mümkün görünmediği. Binlerce
yıl öncesinde temel ihtiyaçlarını karşılamak ve hayatta kalabilmek için elinde birkaç
aletle yaşadığı yerin doğal ortamını bozabilen insanın, günümüz teknolojisiyle
bunu daha hızlı yapması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Kazı ekibi tarafından ören yeri içinde elde edilen bulgular doğrultusunda, kenti daha anlaşılır kılmak için canlandırma çalışması yapılmış. Hal böyle olunca normalde temel seviyesinde yapılar topluluğu gibi görünen, gezenler için çok bir şey ifade etmeyen kazı alanı; birden bire geçmişten fırlayıp günümüze gelivermiş gibi gezmesi eğlenceli, daha anlaşılır bir kente dönüşmüş. Medeniyetin doğuşuna yönelik, geçmişe dair iz sürerken; Neolitik Dönem’in metropol kentlerinden biri olan Çatalhöyük, görülmesi gereken yerler listesinin en başına konması ve gidilip görülmesi gereken bir tarihi alan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder