Cinsiyeti olmayan tanrının, cinsiyetinin erkek gibi gösterilmeye çalışıldığı günümüzden, eskilere, bir zamanlar cinsiyetinin kadın, isminin Kibele olduğu günlere uzanalım biraz.
Anadolu'da verimli toprakları, güzel iklimi, tabiatın cömert davrandığı bitki örtüsüyle üretkenliğin sembolü olarak görülüp tapılan kadın; bedensel gücüyle kurak iklimlerin, çöllerin, yaşam şartları zor olan coğrafyaların efendisi erkeğe bıraktı hakimiyeti.
Kibele'nin varlığına ait buluntuların en eskileri Burdur Gölü yakınındaki Hacılar'da ve Çatalhöyük'te ortaya çıkartılan M.Ö 7000-6500 yıllarına tarihlenen eserlerdir. Bu nedenle Ana Tanrıça'nın kökeninin Anadolu olduğu ve buradan yayıldığı düşünülür.
Kibele Çatalhöyük
Kibele'nin var oluşunun ortak tasviri şöyledir: Bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar birbirinden ayırt edilemeyecek haldeymişler, fakat birdenbire bir müzik başlamış. Gökler ve denizler yavaşça birbirinden ayrılmış. O esrarengiz müzik Ürinomun (Kibele) doğduğunu ilan ediyormuş. Onun sembolü ay imiş. Bütün kainatın yüce tanrıçası ıssız dünyada, boş sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış.
Avuçlarını sürtüştürmüş, avuçlarının arasından büyük yılan Ophion çıkmış. Kibele merakına yenilip onunla beraber olmuş. Bu birlikteliğin sarsıntısıyla topraklar devrilip taşlar oluşmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller toplanmış. Yaptığına utanan ve pişman olan Kibele yılanı öldürüp ruhunu yer altına göndermiş. Kendi nefsine de adil davranan Kibele, kendinden bir kısmı da yer altına göndermiş. Ölü yılanın ortalığa savrulan dişlerinden insanlar doğmuş.
Hiç bir mitolojide hiç bir tanrı Ana tanrıça kadar çeşitli adlarla adlandırılmamış. Bu ad ve sıfat çokluğu, Ana Tanrıça'nın kaynağı Anadolu'da olmak üzere, uluslararası bir nitelik kazandığını kanıtlamaya yeter.
Frig Dönemi Kibele
Frigler M.Ö 8.ve 7. yy'larda Anadolu'da hüküm sürmüş bir halk. Dönemlerindeki diğer çok tanrılı din anlayışına sahip halklardan farklı olarak, çok tanrılı inanca sahip olmalarına rağmen, tek bir tanrıyı, Ana Tanrıça Kibele'yi hepsinden üstün tutmuşlar.
Ana Tanrıça ;Frigler'de Kibele, Ana Kubile veya Agdistis olarak geçer. Kültepe tabletlerinde adına Kubaba olarak rastlanır.
Lidya'da Kybebe, Kybele veya Kuvava, Hititler'de,Hepat , Arinnanın Güneş tanrıçası, Komena Pantika (Tokat bölgesindeki Gümenek) ve Kayseri yöresindeki Komene Kapodokika (Kemer) kentlerinde adı çok eski bir Anadolu adı olan Ma'dır.
Sümer'de Marienna, Mısır'da İsis, Syria'da (Suriye) lat, Atorgatis, Girit'te Rhea, Ops, Efes'te Artemis, Yunanistan'da Demeter, İtalya'da nemi Gölü bölgesinde Venüs, Ermenistan'da Anaitis Ana Tanrıçanın aldığı değişik adlardır.
Spylene, Sipylos (Manisa) dağının, Dindymene Dindymos dağının tanrıçası anlamına gelir. Anadolu'da tanrıçanın dağı olarak adlandırılan üç tane Dindymos Dağı vardır. Murat Dağı, Kapıdağ ve Günyüzü Dağı.
Midas Anıtı
Tanrıçanın en büyük tapınağı, dini merkezi olan Sakarya Nehri yakınında Günyüzü Dağı eteklerindeki Pessinus'ta yer alır. Burada her yıl tanrıça için törenler düzenlenir. Pessinus'ta erkekliğini tanrıçaya adamış iki yüksek baş rahip bulunur. Bunlardan biri Attis'in adını taşır ve emri altında Gallos denen rahipler vardır. Gallosların erkekliği giderilmiştir ve bu ameliyatı dinsel tapınmanın coşkunluğu içinde kendi kendilerine yaparlar.
Kibele'nin festivali 22 Martta başlar. Ortada bir çam ağacı ve menekşeler vardır. Çam ağacı Attis'i, menekşeler ise Attis'in erkekliğini simgeler. Bir ceset olarak düşünülen bu motif su kenarına götürülür ve bir mezara konur. İkinci gün yalnızca borular öttürülür. Üçüncü gün, yani 24 Martta, başpapaz damarlarından kan akıtarak tanrıçaya sunar ve davullar, ziller ve flütlerle müzik eşliğinde dans başlar. Çılgın bir müzik ve dans eşliğinde dans eden baş rahip ve yardımcı rahiplerin bu coşkusuna ortak olan bazı erkekler, erkekliklerini keserek tanrıçaya adarlar. Bunlar aynı zamanda rahip adayı olurlar. Kesilen uzuvlar büyük saygı ile bezlere sarılıp Kibele kutsal alanı içinde bir yere toprağa gömülür böylece toprağın döllenerek, baharın doğuşu hızlandırılmış olur.
Attis'in simgesi çam ağacı ve kozalaklar
Ana Tanrıçaya eşlik eden erkek sevgili motifi farklı yörelerde Attis, Adonis, Tammuz gibi isimler ve efsanelerle anlatımlarda yer bulur. Attis'in kökeni tam olarak çözülebilmiş değildir. Doğuşu ve var oluşuyla ilgili farklı mitolojiler vardır.
Nehir Tanrısı Sanigarios'un (Sakarya Nehri) Nana isminde bir kızı vardır. Bu kız Kibele'nin kanından yetişen badem ağacının beyaz çiçeklerinden gebe kalır ve Attis'i doğurur. Kibele Attis'i Nana'dan kıskanır ve onu çıldırtır.Bunun üzerine Attis hayalarını keser ve kendini öldürür .Kibele yaptığına pişman olur ve Attis'i çam ağacına dönüştürür. Çam dallarındaki kozalaklar Attis'i temsil eder.
Attis'in Kanının Döküldüğü Yerden Çıkan menekşeler
Başka bir efsaneye göre; Kibele Frigya'lı bir genç olan Attis'e aşık olur ve kendisine tamamen sadık kalması şartıyla dinin yayılmasını ona emanet eder. Attis yeminini unutarak Sangarid (Sakarya nehrinin Kızı) adlı bir peri kızıyla evlenir. Kibele peri kızını hastalandırarak öldürür. Attis o kadar üzülür ki erkekliğini keserek kendini öldürür. Attis'in kestiği yerden dökülen kanlardan menekşeler çıkar.
Kibele-Attis mitosunun başka bir örneği Güney Akdeniz çevresinde, Kibele ve Adonis olarak görülür. Adonis efsanesi Sümer ve Hitit kaynaklarından gelmektedir. Adonis ibranice ''efendi'' anlamına gelen Tammuz adının Yunancalaştırılmış karşılığıdır.
Paris Bordone'den Adonis ve Venüs
Kıbrıs Kralı Knyras'ın Myrrha (Smyrna) adında bir kızı vardır. Kız tanrıça Afrodit'in lanetine uğrayarak babasından hamile kalır. Babası kılıcını çekip kızı öldürmek isteyince tanrılar kıza acıyıp onu bir mersin ağacına çevirirler. Mersin ağacının kabuğu on ay sonra çatlayıp, içinden güzeller güzeli Adonis doğar. Afrodit onu büyütsün diye yer altı tanrıçası Persephone'ye verir.
Adonis büyüyünce, her iki tanrıça da ona aşık olur ve arada kavga çıkar. Bu kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis'in yılın dört ayını Persephone'nin, dört ayını Afrodit'in, geriye kalan dört ayı da istediği yerde geçirmesine karar verir. Adonis özgür bırakıldığı dört ayla beraber, yılın sekiz ayını Afrodit'in yanında geçirmeye başlayınca; iki sevgilinin aşkını kıskanan diğer tanrılar (Ares yada Artemis) Adonis'in üzerine bir yaban domuzu salarlar. Kasığından yaralanan Adonis kanaya kanaya can verir. Toprağa dökülen kanından Manisa Lalesi denilen bahar çiçekleri biter.
Adonis'in Kanından Hayat Bulan Manisa Lalesi
Yaban domuzu tarafından yaralanan Adonis'e yardıma koşan Afrodit'in ayağına batan dikenin sıyırdığı yerden akan bir damla kan, tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyar.
Sevgilisine koşan bir kadının kanından rengini aldığı için aşkın sembolü olmuştur kırmızı güller belki de, kim bilir..
Afrodit'in kanıyla Kırmızıya Dönüşen Gül
Kadınlar gününde Kibele'den bir kaç örneğe yer vermek için yıllar sonra, bitirme tez kitabıma el atınca; okurken önce bir şaşkınlık yaşadım. Nasıl ki doğumunu takip eden ilk yıllarda hayat çocuklar için oldukça karmaşıksa ve gençlikte bu karmaşayı biraz da kendimiz içinden çıkılmaz hale getiriyorsak; benim tezim de öyle bir karmaşaya sahip olmuş. Yıllar ilerledikçe hayatı ve bakış açımızı sadeleştirmeyi öğrendiğimiz gibi; ifadelerimizi de buna paralel daha net, daha basit ve lafı dolandırmadan dile getiriyoruz.
Yaşadığımız dünya tanrının cinsiyetinin Ana Tanrıça'dan Tanrı Baba'ya geçişini gördü. Günümüzde tanrının cinsiyetini erkek yapan ve kadını ikinci sınıf insan statüsüne sokan anlayışın kadına verdiği bu bir günlük teselli ödülünü kutlamayı, ben kabul etmiyorum. Ne zaman ki; tanrının cinsiyetinin olmadığı, kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan bir bütünün eşit iki parçasından biri olduğunun kabul edildiği bir gün olacak; işte sadece o günü kutlanacak bir gün olarak kabul edeceğim.
Kadın ve Erkek
Bitirme tezimde anlatmak istediklerim ( yukarıda biraz sadeleştirip bir kaç alıntı yaptığım) isimler ve terimler karmaşık ifadelerle öyle bir hale gelmiş ki; aslında konunun özü olan ''bir zamanlar, onun bereketinden faydalanmak için taptığınız kadına erkekliğinizi kesip kurban ediyor, onun üzerine güç tanımıyordunuz; şimdi ne oldu da onu kendi nefsinize ve egonuza kurban ediyorsunuz ?''cümlesini yazıp bırakıversem daha net olacakmış sanırım.
Hatta şöyle de diyebilirdim:''Bugün yollarına serip, ellerine verdiğiniz çiçekleri yeşertmek için dün ne kanlar döktünüz bir bilseniz''
Şimdi içini hayranlıkla izlediğiniz çamların doldurduğu ormanları, üzerinde kadınlarınız için topladığınız menekşe, gül ve lalelerin açtığı kırları gezerken; bütün bu güzelliklerin meydana gelme amacını unutmadan, doğanın kadınlara, kadınların ise size armağan ettiği güzellikleri aklınızda tutarak dolaşmanız dileğiyle..
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir.Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Anadolu'da verimli toprakları, güzel iklimi, tabiatın cömert davrandığı bitki örtüsüyle üretkenliğin sembolü olarak görülüp tapılan kadın; bedensel gücüyle kurak iklimlerin, çöllerin, yaşam şartları zor olan coğrafyaların efendisi erkeğe bıraktı hakimiyeti.
Kibele'nin varlığına ait buluntuların en eskileri Burdur Gölü yakınındaki Hacılar'da ve Çatalhöyük'te ortaya çıkartılan M.Ö 7000-6500 yıllarına tarihlenen eserlerdir. Bu nedenle Ana Tanrıça'nın kökeninin Anadolu olduğu ve buradan yayıldığı düşünülür.
Kibele'nin var oluşunun ortak tasviri şöyledir: Bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar birbirinden ayırt edilemeyecek haldeymişler, fakat birdenbire bir müzik başlamış. Gökler ve denizler yavaşça birbirinden ayrılmış. O esrarengiz müzik Ürinomun (Kibele) doğduğunu ilan ediyormuş. Onun sembolü ay imiş. Bütün kainatın yüce tanrıçası ıssız dünyada, boş sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış.
Avuçlarını sürtüştürmüş, avuçlarının arasından büyük yılan Ophion çıkmış. Kibele merakına yenilip onunla beraber olmuş. Bu birlikteliğin sarsıntısıyla topraklar devrilip taşlar oluşmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller toplanmış. Yaptığına utanan ve pişman olan Kibele yılanı öldürüp ruhunu yer altına göndermiş. Kendi nefsine de adil davranan Kibele, kendinden bir kısmı da yer altına göndermiş. Ölü yılanın ortalığa savrulan dişlerinden insanlar doğmuş.
Hiç bir mitolojide hiç bir tanrı Ana tanrıça kadar çeşitli adlarla adlandırılmamış. Bu ad ve sıfat çokluğu, Ana Tanrıça'nın kaynağı Anadolu'da olmak üzere, uluslararası bir nitelik kazandığını kanıtlamaya yeter.
Frigler M.Ö 8.ve 7. yy'larda Anadolu'da hüküm sürmüş bir halk. Dönemlerindeki diğer çok tanrılı din anlayışına sahip halklardan farklı olarak, çok tanrılı inanca sahip olmalarına rağmen, tek bir tanrıyı, Ana Tanrıça Kibele'yi hepsinden üstün tutmuşlar.
Ana Tanrıça ;Frigler'de Kibele, Ana Kubile veya Agdistis olarak geçer. Kültepe tabletlerinde adına Kubaba olarak rastlanır.
Lidya'da Kybebe, Kybele veya Kuvava, Hititler'de,Hepat , Arinnanın Güneş tanrıçası, Komena Pantika (Tokat bölgesindeki Gümenek) ve Kayseri yöresindeki Komene Kapodokika (Kemer) kentlerinde adı çok eski bir Anadolu adı olan Ma'dır.
Sümer'de Marienna, Mısır'da İsis, Syria'da (Suriye) lat, Atorgatis, Girit'te Rhea, Ops, Efes'te Artemis, Yunanistan'da Demeter, İtalya'da nemi Gölü bölgesinde Venüs, Ermenistan'da Anaitis Ana Tanrıçanın aldığı değişik adlardır.
Spylene, Sipylos (Manisa) dağının, Dindymene Dindymos dağının tanrıçası anlamına gelir. Anadolu'da tanrıçanın dağı olarak adlandırılan üç tane Dindymos Dağı vardır. Murat Dağı, Kapıdağ ve Günyüzü Dağı.
Tanrıçanın en büyük tapınağı, dini merkezi olan Sakarya Nehri yakınında Günyüzü Dağı eteklerindeki Pessinus'ta yer alır. Burada her yıl tanrıça için törenler düzenlenir. Pessinus'ta erkekliğini tanrıçaya adamış iki yüksek baş rahip bulunur. Bunlardan biri Attis'in adını taşır ve emri altında Gallos denen rahipler vardır. Gallosların erkekliği giderilmiştir ve bu ameliyatı dinsel tapınmanın coşkunluğu içinde kendi kendilerine yaparlar.
Kibele'nin festivali 22 Martta başlar. Ortada bir çam ağacı ve menekşeler vardır. Çam ağacı Attis'i, menekşeler ise Attis'in erkekliğini simgeler. Bir ceset olarak düşünülen bu motif su kenarına götürülür ve bir mezara konur. İkinci gün yalnızca borular öttürülür. Üçüncü gün, yani 24 Martta, başpapaz damarlarından kan akıtarak tanrıçaya sunar ve davullar, ziller ve flütlerle müzik eşliğinde dans başlar. Çılgın bir müzik ve dans eşliğinde dans eden baş rahip ve yardımcı rahiplerin bu coşkusuna ortak olan bazı erkekler, erkekliklerini keserek tanrıçaya adarlar. Bunlar aynı zamanda rahip adayı olurlar. Kesilen uzuvlar büyük saygı ile bezlere sarılıp Kibele kutsal alanı içinde bir yere toprağa gömülür böylece toprağın döllenerek, baharın doğuşu hızlandırılmış olur.
Ana Tanrıçaya eşlik eden erkek sevgili motifi farklı yörelerde Attis, Adonis, Tammuz gibi isimler ve efsanelerle anlatımlarda yer bulur. Attis'in kökeni tam olarak çözülebilmiş değildir. Doğuşu ve var oluşuyla ilgili farklı mitolojiler vardır.
Nehir Tanrısı Sanigarios'un (Sakarya Nehri) Nana isminde bir kızı vardır. Bu kız Kibele'nin kanından yetişen badem ağacının beyaz çiçeklerinden gebe kalır ve Attis'i doğurur. Kibele Attis'i Nana'dan kıskanır ve onu çıldırtır.Bunun üzerine Attis hayalarını keser ve kendini öldürür .Kibele yaptığına pişman olur ve Attis'i çam ağacına dönüştürür. Çam dallarındaki kozalaklar Attis'i temsil eder.
Başka bir efsaneye göre; Kibele Frigya'lı bir genç olan Attis'e aşık olur ve kendisine tamamen sadık kalması şartıyla dinin yayılmasını ona emanet eder. Attis yeminini unutarak Sangarid (Sakarya nehrinin Kızı) adlı bir peri kızıyla evlenir. Kibele peri kızını hastalandırarak öldürür. Attis o kadar üzülür ki erkekliğini keserek kendini öldürür. Attis'in kestiği yerden dökülen kanlardan menekşeler çıkar.
Kibele-Attis mitosunun başka bir örneği Güney Akdeniz çevresinde, Kibele ve Adonis olarak görülür. Adonis efsanesi Sümer ve Hitit kaynaklarından gelmektedir. Adonis ibranice ''efendi'' anlamına gelen Tammuz adının Yunancalaştırılmış karşılığıdır.
Kıbrıs Kralı Knyras'ın Myrrha (Smyrna) adında bir kızı vardır. Kız tanrıça Afrodit'in lanetine uğrayarak babasından hamile kalır. Babası kılıcını çekip kızı öldürmek isteyince tanrılar kıza acıyıp onu bir mersin ağacına çevirirler. Mersin ağacının kabuğu on ay sonra çatlayıp, içinden güzeller güzeli Adonis doğar. Afrodit onu büyütsün diye yer altı tanrıçası Persephone'ye verir.
Adonis büyüyünce, her iki tanrıça da ona aşık olur ve arada kavga çıkar. Bu kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis'in yılın dört ayını Persephone'nin, dört ayını Afrodit'in, geriye kalan dört ayı da istediği yerde geçirmesine karar verir. Adonis özgür bırakıldığı dört ayla beraber, yılın sekiz ayını Afrodit'in yanında geçirmeye başlayınca; iki sevgilinin aşkını kıskanan diğer tanrılar (Ares yada Artemis) Adonis'in üzerine bir yaban domuzu salarlar. Kasığından yaralanan Adonis kanaya kanaya can verir. Toprağa dökülen kanından Manisa Lalesi denilen bahar çiçekleri biter.
Yaban domuzu tarafından yaralanan Adonis'e yardıma koşan Afrodit'in ayağına batan dikenin sıyırdığı yerden akan bir damla kan, tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyar.
Sevgilisine koşan bir kadının kanından rengini aldığı için aşkın sembolü olmuştur kırmızı güller belki de, kim bilir..
Kadınlar gününde Kibele'den bir kaç örneğe yer vermek için yıllar sonra, bitirme tez kitabıma el atınca; okurken önce bir şaşkınlık yaşadım. Nasıl ki doğumunu takip eden ilk yıllarda hayat çocuklar için oldukça karmaşıksa ve gençlikte bu karmaşayı biraz da kendimiz içinden çıkılmaz hale getiriyorsak; benim tezim de öyle bir karmaşaya sahip olmuş. Yıllar ilerledikçe hayatı ve bakış açımızı sadeleştirmeyi öğrendiğimiz gibi; ifadelerimizi de buna paralel daha net, daha basit ve lafı dolandırmadan dile getiriyoruz.
Yaşadığımız dünya tanrının cinsiyetinin Ana Tanrıça'dan Tanrı Baba'ya geçişini gördü. Günümüzde tanrının cinsiyetini erkek yapan ve kadını ikinci sınıf insan statüsüne sokan anlayışın kadına verdiği bu bir günlük teselli ödülünü kutlamayı, ben kabul etmiyorum. Ne zaman ki; tanrının cinsiyetinin olmadığı, kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan bir bütünün eşit iki parçasından biri olduğunun kabul edildiği bir gün olacak; işte sadece o günü kutlanacak bir gün olarak kabul edeceğim.
Bitirme tezimde anlatmak istediklerim ( yukarıda biraz sadeleştirip bir kaç alıntı yaptığım) isimler ve terimler karmaşık ifadelerle öyle bir hale gelmiş ki; aslında konunun özü olan ''bir zamanlar, onun bereketinden faydalanmak için taptığınız kadına erkekliğinizi kesip kurban ediyor, onun üzerine güç tanımıyordunuz; şimdi ne oldu da onu kendi nefsinize ve egonuza kurban ediyorsunuz ?''cümlesini yazıp bırakıversem daha net olacakmış sanırım.
Hatta şöyle de diyebilirdim:''Bugün yollarına serip, ellerine verdiğiniz çiçekleri yeşertmek için dün ne kanlar döktünüz bir bilseniz''
Şimdi içini hayranlıkla izlediğiniz çamların doldurduğu ormanları, üzerinde kadınlarınız için topladığınız menekşe, gül ve lalelerin açtığı kırları gezerken; bütün bu güzelliklerin meydana gelme amacını unutmadan, doğanın kadınlara, kadınların ise size armağan ettiği güzellikleri aklınızda tutarak dolaşmanız dileğiyle..
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir.Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Tanrıça figürinlerinden ana tanrıça kültüne uzanan anaerkil toplum düzeninde insan daha mı mutluydu bilemiyorum, ama ataerkil toplum düzeninde durumumuz içler acısı bunu biliyorum. Yazıda çok güzel bir cümle var, "birbirini tamamlayan bir bütünün iki eşit parçası..." Belki de ne anaerkil, ne de ataerkil. Emeğiniz için teşekkürler...
YanıtlaSilKesinlikle ne anaerkil ne ataerkil düşüncesine katılıyorum Bay E.Anlatmaya çalıştıklarımı kısa ve öz özetleyivermişsiniz kıskandım :)) Teşekkür ederim.
SilSanırım o günlerden bugünlere miras kalan ve kadını yücelten tek ifade "tabiaat ana" ifadesi.
YanıtlaSilYazını okurken bir yandan da şöyle düşündüm "Bunlar çocuklara anlatılmalı." Mitoloji çok keyifli öyküler anlatır insanlığa. Ve inanılmaz bir yaşam tecrübesi sunar. Keşke anlatılabilseydi.
Mitoloji biraz da insanların evreni algılama şeklinin çağlar içinde gelişimini sunması ve geldiğimiz noktayı bizlere göstermesi açısından çok önemli. Sözlerinize kesinlikle katılıyorum. Çocuklarımıza bu eğlenceli ve öğretici gelişimi okutup anlatabilsek keşke.
YanıtlaSilKonunun başında bir savunuculuk sezmedim değil.
YanıtlaSil''Savunuculuk''tan kastınız kadınlar ise; elbette savunuyorum, bu sır değil. Zaten yazının tarihine dikkat ederseniz, 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle, kadınlara ithafen yazıldığını görebilirsiniz. Kastettiğiniz Kibele ise burada anlatılanlar arkeolojik veriler ve mitolojik hikayelerden oluşan evrensel bilgilerdir. Yalan, yanlış veya yanlı olması söz konusu bile olmadığı gibi, benim savunmama ihtiyaç duymayan, geçmişten bir inanç sistemidir.
SilArtemis Efes de değil yunan mitolojisindeki tanrıçadır Kibele=Demeter=Ceres ve hepsinin kadın olarak gösterilmesi için ayrı çaba harcadılar o zamanlar makine falan yoktu elle nasıl olursa belki o erkeğe benzeyen heykel bize göre çok geri teknoji olduğu için öyle gözüküyor
YanıtlaSilSanat söz konusu olunca teknoloji belirleyici olamaz. Günümüzde teknolojinin yardımıyla yaratılan heykeltıraşlık eserlerinin geçmişte keski ve çekiçle çalışan sanatçıların yaptıklarının yanında lafı bile edilemez.Onlardaki incelik ve güzelliği bugün hala hayranlıkla izliyoruz.
Sil8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ait, okuduğum güzel ve çok anlamlı yazı için teşekkür ederim. Kutlama için yazdıklarınıza aynen katılıyorum ve de kutlamıyorum ben de. Özellikle menekşe, çam ağacı, Manisa lalesi ve kırmızı gülün öykülerinden etkilendim.
YanıtlaSilAslında büyük çoğunluğumuz bu konuda hemfikiriz belki; lakin sistem bizi öyle bir esir almış ki pek çok konuda olduğu gibi bunda da düşüncemiz tam tersi bile olsa usule ve topluma uyup bizden istenildiği, beklenildiği şekilde davranıp gidiyoruz işte :)
Sil