denemeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
denemeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Delfi Apollon Tapınağı Üç Özdeyiş

Delfi Apollon Tapınağı girişine yazılmış ünü günümüz kadar ulaşan üç özdeyiş;

“Kendini bil.”

Bu söz, Delfi Tapınağı’nın en bilinen ve merkezî öğüdüdür. Anlamı yalnızca “kendini tanı” değildir; “Tanrılara öykünme, sınırını bil” çağrısı da içerir. İnsanın ölçüsünü, doğasını, arzularını ve geçiciliğini fark etmesini öğütler. Platon’dan Epiktetos’a kadar tüm filozoflar bu sözü insanın ahlaki ölçüsü olarak yorumlamıştır.

Kendini bil” sözü Delfi Tapınağı’nda Apollon’un ağzından verilmiş olsa da, köken olarak Yedi Bilge’den biri olan Miletoslu Thales veya Prieneli Bias’a; bazı antik kaynaklarda ise Sokrates’e atfedilir.
Bu çeşitlilik de zaten sözün ne kadar temel bir ilkeye dönüştüğünü gösterir. Herkes kendi çağında o uyarıyı sahiplenmiştir.

Pausanias ve Platon sözü Delfi Tapınağı’na yazılmış olarak aktarır, ama Platon diyaloglarında Sokrates’in ağzından sık sık duyulur. Bu yüzden halk arasında “Sokrates’in sözü” gibi anılır.

Diogenes Laertios ise “Kendini bil” ifadesini Prieneli Bias ve bazen Chilon’a atfeder.

Thales, “Kendini bilmek en zor iştir” der; dolayısıyla özdeyişin anlam çemberinde onun izi de vardır.

Sokrates Delfi Kehaneti’yle derinden ilişkilidir: Delfi rahibesi Pythia, “Sokrates’ten daha bilgesi yoktur” dediğinde, Sokrates bu sözü şöyle yorumlar: “Ben hiçbir şey bilmediğimi bildiğim için bilgeyim.”

Yani “kendini bilmek” artık sadece ölçülülük değil, epistemik bir erdem, bilgiye giden yolun kapısı olur. Bu da Delfi’nin dinsel bilgelik alanından felsefeye geçişini simgeler.

“Kendini bil” hem Apollon’un tapınağında yazılıdır, hem Bias ve Thales’in öğüdü, hem de Sokrates’in yaşam düsturudur. O yüzden bu özdeyiş, insan düşüncesinin en eski ve en geniş yankılı cümlesidir diyebiliriz.
 
“Hiçbir şeyde aşırılığa kaçma.”

Bu ikinci söz ölçülülüğün ifadesidir. Hazda, öfkede, dinde, siyasette, hatta bilgide bile dengeyi gözetmeyi öğütler. Bu, ne gölgede kalmak, ne de yanmaktır; Apollon’un ışığının ortasında yürümektir. Epikür’den Aristoteles’e kadar pek çok düşünür bu ölçülülüğü erdemin temeli saymıştır.
 
“Kefil olma, yoksa felaket gelir.”

Bu, diğer iki söze göre daha dünyevi ama bilgece bir uyarıdır. Anlamı yalnızca ekonomik değildir; “başkalarının yükünü taşımaya kalkma, kendi ölçünü koru” anlamı taşır. Yani insanın sınırını, sorumluluk alanını bilmesi üzerine bir ahlak uyarısıdır.

Tapınağın ön yüzüne kazınmış bu üç söz, aslında birlikte okunur:
 
“Kendini bil. Aşırılıktan kaçın. Kendi sınırını aşma.”

Bu üçlü, Apollon’un Delfi’deki medeniyet bilincini temsil eder. İnsan, ne tanrı kadar kudretli ne de hayvan kadar kördür; aradaki çizgiyi fark ettiğinde bilgeleşir.

Delfi Kehanet Merkezi
Apollon’un bu üç öğüdü, insanın doğayla kurduğu dengeye dair kadim bir hatırlatmadır.
Ben de bu dengeyi ve ölçüyü kendi dilimde şu dizelerle yorumladım:

Ölçü

Doğanın ta kendisiyiz
bazen bir yağmur tanesiyiz
büyük bir ihtiyaçla
her gün özlemle beklenen
yaşamda tutmak için
bitkiyi, insanı, böceği
ve arındırmak için
her tortuyu, her kiri...

Bazen özleniriz güneş gibi
ısımız ve ışığımızla
doldurmak için doğanın ruhuna
yaşamı ve neşeyi...
Bazen ay oluruz;
aranırız karanlıkta
aydınlatmak için geceyi.

Yağmur düştüğü anda yere
ayaklar hazırdır
üzerinde gezinmeye...
Güneşin yükselmesiyle
ısınıp yeterince
gölge aranır gizlenmeye...
Ay geride bırakılır
kavuşunca elektriğe...
Yağmur yere düşene,
güneş ısıtana,
ay yolunu aydınlatana kadardır..

Tıpkı olduğu gibi
doğadaki her nesne;
kıymetlisin tabii ki sen de...
Bir de ölçün var elbette;
amaca hizmet edebildiğin
ve isteneni verebildiğin
sürece varsın
ve sen insan;
bir başkasının ihtiyacı kadarsın...


antik çağda enflasyon ve ekonomiye dair kararnameler

Tarih öyle ilgi çekici ve şaşırtıcı bir alandır ki geçmişte geziniyorum diye düşünürken sizi bugüne getiriverir. Şöyle yaşandığı yılları ve olayın kahramanlarının isimlerini bir kenara atsanız; bugünün olaylarını okuyormuşsunuz hissi uyandırır kişide. Ekonomi, enflasyon, kararname gibi terimler şu aralar havada uçuşurken yaşadığımız coğrafyanın 1700 yıl öncesine Roma İmparatorluğu dönemine doğru akalım.

Roma İmparatorluğunun geç dönemlerinde önlenemeyen yüksek enflasyon ve sürekli yükselmesinin önüne geçilemeyen fiyatlarla mücadele etmenin çözümü; ekonomiyi düzeltecek kararlar yerine polisiye tedbirlerin uygulandığı kararnameler çıkararak bulunmaya çalışılmış.

ölümsüz zeytin ağacı ve karaçalı

Bir ağaç düşünün:
Yüzlerce yıl insanoğlunun eline dalları barışın simgesi, başına iktidar ve zaferin tacı olarak yerleşmiş olsun...
Saflığın ve temizliğin sembolü kabul edilen yağı; haricen kullanarak yaralara, dahilen kullanılarak hasta organlara şifa versin...
Meyvesi yeşilken toplanmaya başlayıp, olgunlaşana kadar renk renk lezzet kaynağı olsun sofraların...
Yağı yakıldığında ışık olsun insanlara, odunu yakıldığında ateşiyle ısıtsın üşüyen bedenleri...
Ve insanlara sunduğu bunca nimete karşılık olarak, minnetle asırlarca kutsansın kıymet bilen insanlarca bu kutsal ağaç...

Kesildiği yerden verdiği filizlerle ölümsüzlüğün, yeniden yaşama dönüşün simgesi, yetiştiği ülkelerin zenginliği böylesi bir ağaç olur da; mitolojiden kutsal kitaplara adının geçmediği bir alan olabilir mi?
Olamaz elbet ve İnsanoğlunun varlığı nasıl Adem'in yaratılışıyla başlıyorsa; ölümsüz zeytin ağacı öyküleri de Adem'le birlikte başlar.

biri kadın olmak mı dedi?

Dünya değişti, ülkeler değişti, diller değişti, dinler değişti, toplumlar değişti, yaşam standartları değişti, hatta iklimler bile değişti ama tek bir şey değişmeden çağlar boyu sürüne sürüne günümüze kadar geldi; toplumda kadının yeri. İnsan soyunun zayıf halkası kadının binlerce yıl önce sıkıntısı ve statüsü neyse üç aşağı beş yukarı bugün de aynı.

Filozof Aspasia kadın olmasa hakkındaki fahişelik suçlamalarıyla mahkemeler kurulur muydu? Şair Sappho kadın olmasa yazdığı şiirler nedeniyle eşcinsellikle suçlanır mıydı? Ya filozof, matematikçi Hypatia kadın olmasa bilime verdiği onca katkıdan sonra canlı canlı yakılır mıydı? Onların niteliklerinde veya daha gerisindeki çağdaşı erkekler saygıyla karşılanırken antik çağın bu üç kadın dehası suçlamalarla savaşmak zorunda kalır mıydı? Elbette hayır!

genç bir kızın mezarından sütunun başlığına yolculuk

Geçmişten günümüze ulaşan, insan elinin değdiği eserleri izlemek bize neden keyif verir bilir misiniz? Çünkü atalarımız doğanın şekilsiz, vasıfsız, duygusuz birer parçası olan, taşı, toprağı ve mermeri işlerken her birine ruh katarak, onu yaşayan, onlarla beraber soluk alan,  geçmişi ve hikayesi olan birer varlığa dönüştürdüğü içindir ki, onları izlemek bize zevk verir.

Teknolojinin doğayı tekdüze, ruhsuz, duygusuz yaşam alanlarına dönüştürdüğü günümüzün aksine, eski çağlardaki insanların eline aldıkları her nesneye estetik, zarafet ve duyguyla dokunmuş olmaları onları bizim gözümüzde bu kadar eşsiz ve güzel kılıyor muhtemelen.Tıpkı yapıların mimari elamanlarından biri olan sütunları süsleyen başlıklarda olduğu gibi.

güneş ülkesi için tarihin ilk köle isyanı

Tarihte pek çok ilke kaynaklık eden Anadolu'da, yaşanan bu ilklerin belki de en anlamlısı Aristonikos önderliğinde gerçekleşen tarihin en büyük ilk köle isyanı ve sosyal hareketidir.

Güneş ısısını ve ışığını nasıl herkese  aynı yansıtıyorsa; ülkede eşitlik ve adalet de güneş gibi olmalı. Güneş ne fakirin ısısından kısıp zengine, ne kadının ışığından kısıp erkeğe verir.

Bir ülke düşünmelidir, tıpkı güneş gibi... Adaleti güneş gibidir; eşit dağıtılır. Mülkiyet güneş gibidir; herkes hakkına düşen kadarını eşit alır. Yasaları  güneş gibidir; tüm vatandaşlar o yasalar önünde cinsiyet, din, dil, milliyet ayrımı gözetmeksizin eşittir.

anabasis... onbinlerin kandırılışı

Yıl M.Ö 401 ; Lidya Satrabı Pers Prensi Kiros, krallığın kendi hakkı olduğunu düşündüğü için, Yunanistan, batı Anadolu ve Trakya'dan toplanan paralı Hellen askerlerden ve Persler'den oluşan bir orduyla, abisi Pers kralı  II.Artakserkses'e karşı bir sefer düzenler. Bu darbe yapmaya yönelik seferi o kadar gizli tutar ki, ordusunda yer alan paralı askerler bile neye ve kime karşı savaşacaklarını bilmeden binlerce kilometre yol alırlar.

Bu sefere katılanlardan biri de Atina'da aristokrat bir ailenin oğlu olan, Sokrates'in öğrencisi, tarihçi, yazar ve filozof Ksenophon'dur (Yaklaşık M.Ö 430-355). Paralı asker olarak prens Kiros'un ordusuna katılan Ksenophon da, sık sık, yazdığı kitabında para için değil dostluk için bu sefere çıktığını, aldığı parayı dini amaçlar için kullandığını belirtir.

tarihte ne değişti?

Pers kralı Kserkses M.Ö 480 yılında Salamis deniz savaşında Hellenler tarafından yenilgiye uğratılınca, fethettiği Yunan topraklarını komutanı Mardonios'un idaresine bırakarak geri çekilir.

Mardonios idaresindeki Pers ordusunu Hellas'tan tamamen atabilmek için, içinde Atina, Sparta, Megara, Korint'in de yer aldığı bir grup kent devleti birleşerek, tarihçi Herodot'un ifadesine göre yaklaşık yüz on bin kişilik bir ordu oluştururlar.

denize söven suları döven diktatör..kserkses

Omuzlarınıza yüklenen yükün büyük, derdinizin çok mu olduğunu düşünüyorsunuz? Cevabınız evet ise  bu cevabı duyunca, Çanakkale Boğazı (Hellespontos) isyan edip haykıracak size: ''Benden büyük dert, benden ağır yük taşıyan yoktur tarihte'' diye.

Eeee haksız da değil hani isyan etmekte. Kolay değil koskoca iki kıtanın ayağı olup sırtını köprü yapıp dertleri'de, yükleri de taşımak.

paranın iki yüzü

 Yıl  3715...

Küçük kız her gün yaptığı şeyi hiç şaşmadan tekrar ederek,okulu ve evi arasında kullandığı yolunun üzerindeki, etrafı şeffaf bir duvarla çevrilip korumaya alınmış alana iyice yaklaştı. Şeffaf duvara burnunu dayayarak gözlerini yerde boylu boyunca uzanan, uzun güzel taş parçasına dikti.

Kendisinden yıllar önce yaşamış insanların, silindir şeklinde, metrelerce uzanıp ucu sivrilerek sona eren bu taşı neden ve hangi amaçla kullanmış olabileceklerini hayalinde canlandırmaya çalıştı. Her gün bu taş parçasıyla ilgili hayalinde farklı bir hikaye kurgulardı.

çanak çömlek deyip geçmeyin

Tarihi buluntular deyince seramikler akla gelenlerin en başında yer alır. Çağları aşıp günümüze ulaşan,parçalar veya bütün halinde ele geçen seramikler basitçe çanak çömlek deyip geçemeyeceğimiz, geçmişi okumak için en önemli bilgi kaynaklarıdır.

 İlk bakışta işlenmiş ve toprağın şekil almış halinden öte bir şey ifade etmeyen bu kıymetli buluntuları, bu kadar önemli kılan şeyin ne olduğunu ve bizlere neleri anlattıklarını merak ettiniz mi hiç?

antik çağdan bir sefer hazırlığı

İnsanların yaşadığı topraklara dışarıdan gelen bir saldırı karşısında, bir araya gelip direnmesi ve savaşması doğal. Sahip olduğu, yaşamının idamesi için gerekli kaynaklarının az olması, neslinin sürekliliği için yeni kaynaklar bulma zorunluluğundan başka yerlere yönelmesi ve savaşması da kabul edilebilir bir durum.

Fakat bu sebepler dışında orduların savaşma isteğini hiç anlayamamışımdır.Antik çağda yapılan savaşlarda diktatörlerin ve imparatorların daha fazla güç için binlerce kilometreyi aşması anlaşılabilir belki, ama bu duruma ayak uydurup onların peşlerine takılan farklı ülke ve kentlerin insanlarını anlamak güç gelirdi.

nokta yazıya nasıl düştü ?

Yazılı metinlerin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, bu metinlerin, cilt cilt sıralanmış kitaplar, kelime aralarına konulan boşluklar, nokta ve virgülle anlamlandırılmış yazılar olduğunu mu düşünüyorsunuz? O halde çok yanılıyorsunuz.

Günümüzde antik çağın abideleri olarak gözümüzü okşayan kütüphaneleri dolduran kitaplar nasıldı dersiniz? Bergama Kütüphanesinde 200 000, İskenderiye Kütüphanesinde 150 000. Efes Celsus Kütüphanesinde 14 000 kitap vardı derken; bunlar pek çoğumuzun hayalinde canlandırdığı gibi ciltlerle duvarlara dizilmiş kitaplar değildi elbette.

Ölüdeniz yazmaları
                                  Ölüdeniz'de ele geçen yazmalar

İşte Aşk Budur !

Madem bugün sevgililer ve aşkın günü; tarih içinde gezen bu sitede tarihin başlangıcına gitmek istedim ben de. Tarih aşkla başladı. Adem ve Havva'ya yasak meyveyi yediren aşktı belki kim bilir.

Cennetten kovulmak özgür iradelerini kullanmaya başlamanın ilk adımıydı insanların. Belki de  bu adımı atacak cesareti veren aşktı birbirlerine hissettikleri. Sebep ne olursa olsun, insanlık tarihi nasıl ki Adem ve Havva ile başladı; aşk da onlarla yaşıt olarak süre geldi.