Türkiye haritasında Fethiye'den Kemer'e doğru kuzeye bombeli yay şeklinde bir çizgi çekersek, çizginin güneyinde, yani deniz tarafında kalan topraklara kabaca Lukka (Likya) diyebiliriz. Günümüzde Muğla'nın Fethiye ilçesi ile Antalya'nın Kaş, Kale, Finike, Kumluca ve Kemer ilçelerinin bulunduğu Teke Yarımadası olarak geçen alanı kapsar.
Amasya'lı Strabon (M.Ö 64-M.S 24), Anadolu'dan Roma'ya kadar yaptığı gezileri kaleme aldığı Coğrafya adlı eserinde, gezdiği yerler ve halklar ile ilgili bilgiler verir. İyi veya kötü o kentlerle veya krallıklarla ilgili pek çok tespitte bulunur. Övgüyle sözünü ettiği halklar da vardır anlatımlarında ama Likya halkını, hiç bir halk için söylemediği sözlerle över.
''Lykia'lılar öyle uygar ve nezih bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ki; şimdiye kadar hiç utanç verici kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Lykia Birliğinin nüfuz alanı içinde kaldılar.''
Antik çağ yazarlarından hiç birinin eserinde beni böylesine etkileyen bir halk tanımı olmamıştır. Strabon'un o satırları hafızama kazınan ender paragraflardan birisidir.
Likya'nın Efsanevi Kahramanı Bellerophon
Strabon'un sözünü ettiği birlik 23 kent devletinden oluşmakta. Bu kentlerden başkentleri Ksantos, meclis binasının içinde yer aldığı idari kentleri Patara, dini merkezlerinin olduğu alan ise Letoon'dur. Her kentin büyüklüğüne göre mecliste temsil hakkı vardır. En büyüklerinden altı kentin üç, diğer kentlerin ise büyüklüğüne göre iki veya bir oy hakkı bulunmaktadır. Bunlara aynı oranlarda yardımlaşmalar ve diğer kominyonlara (Kişisel harcamalarla yapılan kamu hizmeti) ödemeler yaparlar. Lukka'nın demokratik birlik sistemi, ABD'nin eyalet sistemine de kaynaklık etmiştir.
Meclis binasında gerçekleştirilen kongrede; önce bir 'Lykiarkhes'' (yönetici), sonra birliğin diğer memurlarını seçerek genel adalet kurulunu oluştururlar. Savaş, barış ve antlaşmalar bu kurulda görüşülür. Böyle iyi ve demokratik bir yönetimle yaşadıklarından, Romalıların egemenliğinde dahi bağımsız yaşayabilmişler.
Hitit yazılı kaynaklarında, bölgeden ve bölge halklarından ışık ülkesi anlamına gelen Lukka ve Lukkalar olarak bahsedilir. Günümüzde halen tam olarak çözülememiş olan Likçe dilinin Hititçeye yakınlığından dolayı, bu bölge halkının da Hititler gibi Anadolu'nun yerli halkı olan Luviler olduğu anlaşılmakta.
Herodot Likya'dan bahsederken, komşu halkların ve halkın kendilerini Termilli olarak andığından söz ederek Likyalıların Girit'ten sürgün edilen göçmenler olduğunu söyler.
Ksantos Nereidler Anıtından
Anadolu'nun her bölgesi gibi burası da dönem dönem göçler alıp istilaya uğrar. Giritliler, Yunanistan göçmenleri, Persler, İskender'le beraber Helenler, Romalılar. Bu istilalar o bölgenin halkının aslını ve kökenini değiştirir mi? Belki Lukka olan ismini dönem içinde Likya olarak değiştirip, bizlerin de diline böyle yerleşmesini sağlayabilir ama aslını değiştiremez.
Anadolu süttür, halkı ise yoğurt. Sütü hangi markanın yoğurduyla mayalarsanız mayalayın, tadında hafif değişiklikler olsa bile, sonuçta elinizdeki yoğurttur.
İzmir'in Ödemiş ilçesinde Bademli diye bir köy var. Bu yazıda bahsetmeyi düşündüğüm bir şey değildi ama yine de kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Pazara ya da manava uğradığınızda alacağınız meyveleri seçerken şöyle bir bakarsınız değil mi? Elma Amasya, kayısı Malatya, şeftali Bursa ise vs.örnekler uzayıp gidebilir, daha bir istekli alırsınız. Bu meyveye o lezzeti veren yetiştiği toprak ve iklim değil midir? Hiç bu elmanın, kirazın veya kayısının fidanı nerede yetişir diye düşündünüz mü? Bu ülkede dikilen üç meyve fidanından ikisinin Bademli'de yetiştiğini biliyor musunuz? İşte bu coğrafyada yaşayanlar da tıpkı meyve fidanını sorgulamak yerine yetiştiği meyveye ve onu yetiştiren toprağa bakmaya başladığı an, tüm ayrışmalar sona erecektir.
Fethiye'li (Telmessos) bir blogerin yazısını okudum geçenlerde, yazısında bölgeye yerleşen yabancıların, Fethiyespor'a ve Fethiye'ye bağlılığına değindiğini görünce, yazmalıyım dedim Likya'yı. Anadolu, dünyanın hiç bir coğrafyasının sahip olmadığı bir çekim gücüne sahip. Adeta insanları alıp bağrına basan ve sütünde mayalayıp karakterini veren canlı bir metafor. Anadolu varsa bizler ve gelecek nesil de var; o yoksa hiç birimiz yokuz.
Adına ister Lukkalı diyelim, ister Termilli, ister Likyalı bu Işık Ülkesinin gerçeklerini değiştirmez. Zaten halkın aynı halk olduğu, karakterinden ve tarih içinde davranış şeklinden bellidir. Likyalılar öz be öz Anadolunun yerli halkıdırlar. Anadoluya hangi noktadan tehdit gelmişse o bölgede savaşmak için yerlerini almışlardır yüzyıllar içinde.
Mısır topraklarını genişletmek gayesiyle Hititlilere savaş açtığında M.Ö 1274 yılında, Anadolu topraklarını korumak için doğuda Kadeş savaşında Hititlerin yanındadırlar.
Akalar Yunanistan'dan kalkıp Truva önlerine geldiklerinde, M:Ö 12.yy'da Likyalılar Anadolunun batısında Truvanın yanında saf tutarlar yine.
Onların karakterinde özgürlük ve yaşadıkları topraklara bağlılık vardır. Persler Anadolu'yu doğusundan batısına istila edip son olarak Lukkalar'ın kapısına dayandıklarında, tüm dünyaya kahramanlık ve bağımsızlık dersi veren de Lukkalar'dır. Pers kumandanı Harpagos M.Ö 546 yılında ordusuyla Ksantos ovasına ulaşınca, Perslerin bitmez tükenmez ordusuna karşı Ksantoslular az sayı ile dövüşürler.Yiğitlikte ün salarlar ama yenilirler.Yenilginin kaçınılmaz olduğu kesinleşince kentlerine geri çekilirler. Kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurup kaleyi dört yanından ateşe verirler.Yangın kaleyi yerle bir ettikten sonra, birbirlerine yeminlerle bağlanarak tekrar düşmana saldırırlar. Ksantos'ta yaşayanların tümü savaşarak ölmüş olur.
Bu olaydan sonra, savaş sırasında kentte olmayan ve bu nedenle hayatta kalan 80 hane tarafından kent yeniden kurulur. Kenti yaklaşık 80-90 yıl sonra bir yangın felaketi vurur. Yangından sonra tekrar kurulup iskan edilen kent, M.Ö 2.yy'da Likya Birliğinin başkenti olarak karşımıza çıkar.
Eğer bir kent için ''Küllerinden yeniden doğmak'' deyimi kullanılacak olursa, bunu hakkedecek kentlerin başında kesinlikle Ksantos gelir. Roma İmparatorluğu Anadoluyu hakimiyetine alırken en son ele geçirebildiği yer Likya kentleri olur.
Likya Kaya Mezarları
Evlerimizi mezar yaptık, mezarlarımızı ev
Yıkıldı evlerimiz, yağmalandı mezarlarımız
Dağların doruğuna çıktık toprağın altına girdik
Suların altında kaldık, gelip buldular bizi
Yakıp yıktılar, yağmaladılar bizi
Biz ki analarımızın,kadınlarımızın ve ölülerimizin uğruna
Biz ki onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna
Toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları
Bir ateş bıraktık geride
(Ksantos kazılarında ele geçen bir yazıt)
M.Ö 42 yılında Brütüs komutasındaki Roma birlikleri Ksantos'u kuşatınca; tarih tekerrür eder ve halk 500 yıl önce Persliler karşısında yaptığı davranışın aynısını yeniler.
Bir düşmanı dize getirip saygısını kazanmanın tek yolu her zaman güç müdür diye sorsanız bana; cevabım kesinlikle hayır olur. Çünkü Ksantos'ta yaşananlarla, Likya halkı düşmanının saygısını gücüyle değil cesaretiyle kazanmış nadide Anadolu halklarından biridir.
Romalılar karşısında yenilginin kesin olduğunu fark eden halk şehri ateşe verip yangının içine dalar. Kucağındaki çocuğuyla yangına atlayan kadını gören Brütüs askerlerine, kurtaracakları her kişi için ödül vereceğini duyurur. Kısa süre önce öldürmek gayesiyle saldıran Roma askerleri, bu kez insanları yangından kurtarabilmek gayretiyle saldırır, fakat yangından çok az kişi kurtarılabilir.
Bu işgalden sağ kurtarılan 150 kişi, Romalı komutan Marcus Antonius'un yardımlarıyla kenti yeniden imar ederler.
Mustafa Kemal'i iyi bir lider ve komutan yapan şeyin, yaşadığımız toprakların tarihi ve olaylarını iyi okuyup, halkının karakterini isabetli tahlil etmesi ve yönergelerini ona göre yapması olduğunu kimse inkar edemez. Bağımsızlık mücadelemizde ''Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum!'' derken, bu halkın toprakları ve özgürlüğü için; kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla bunu hiç tereddüt etmeden yerine getireceğinden emindi. Çünkü; bugünümüz ve geleceğimizin göstergesi ve teminatı geçmişimizde yatmaktadır..
Nereden geliyor bu yaşadığımız topraklara olan sevgimiz ve bağlılığımız ya da özgürlüğe ölümüne tutkumuz diye soruyorsanız; size tavsiyem önce Çanakkale'yi ardından Likya'da Ksantos ve çevresini mutlaka gidip ziyaret etmeniz. Zira sorularımızın cevabı geçmişimizde yaşananlarda gizli.
Likya'da gezerken, neleri görmek ve hangi gözlerle izlemek gerektiğine de değinecektim lakin yazı şimdiden dört sayfa olmuş neredeyse :)) Daha fazla uzatmadan bunları da başka zaman yazarım deyip noktalayayım sözlerimi.
Sonuna kadar sabredip okuyanlar için bir not düşmeliyim sanırım. Bazen Lukka, bazen de Likya'yı kullandığımı fark edip bunu hata olarak düşünenler için bir açıklamayı baştan yapmalıyım. Benim için Lukka, Likya veya Termil'in ifade ettiği tek şey yukarıda yazdığım halktır. Onlardan hangi isimle bahsettiğim önemli değildir. O nedenle de günlük yaşantıda Lukka veya Likya olarak karışık olarak, içimden o cümle içinde nasıl kullanmak geçiyorsa öyle kullanırım. Son zamanlarda isme takılanlara da anlam veremiyorum. Likyalı demek bu bölge halkının kökeninin Anadolu olduğu gerçeğini asla ve kat'a değiştiremez.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Amasya'lı Strabon (M.Ö 64-M.S 24), Anadolu'dan Roma'ya kadar yaptığı gezileri kaleme aldığı Coğrafya adlı eserinde, gezdiği yerler ve halklar ile ilgili bilgiler verir. İyi veya kötü o kentlerle veya krallıklarla ilgili pek çok tespitte bulunur. Övgüyle sözünü ettiği halklar da vardır anlatımlarında ama Likya halkını, hiç bir halk için söylemediği sözlerle över.
''Lykia'lılar öyle uygar ve nezih bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ki; şimdiye kadar hiç utanç verici kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Lykia Birliğinin nüfuz alanı içinde kaldılar.''
Antik çağ yazarlarından hiç birinin eserinde beni böylesine etkileyen bir halk tanımı olmamıştır. Strabon'un o satırları hafızama kazınan ender paragraflardan birisidir.
Strabon'un sözünü ettiği birlik 23 kent devletinden oluşmakta. Bu kentlerden başkentleri Ksantos, meclis binasının içinde yer aldığı idari kentleri Patara, dini merkezlerinin olduğu alan ise Letoon'dur. Her kentin büyüklüğüne göre mecliste temsil hakkı vardır. En büyüklerinden altı kentin üç, diğer kentlerin ise büyüklüğüne göre iki veya bir oy hakkı bulunmaktadır. Bunlara aynı oranlarda yardımlaşmalar ve diğer kominyonlara (Kişisel harcamalarla yapılan kamu hizmeti) ödemeler yaparlar. Lukka'nın demokratik birlik sistemi, ABD'nin eyalet sistemine de kaynaklık etmiştir.
Meclis binasında gerçekleştirilen kongrede; önce bir 'Lykiarkhes'' (yönetici), sonra birliğin diğer memurlarını seçerek genel adalet kurulunu oluştururlar. Savaş, barış ve antlaşmalar bu kurulda görüşülür. Böyle iyi ve demokratik bir yönetimle yaşadıklarından, Romalıların egemenliğinde dahi bağımsız yaşayabilmişler.
Hitit yazılı kaynaklarında, bölgeden ve bölge halklarından ışık ülkesi anlamına gelen Lukka ve Lukkalar olarak bahsedilir. Günümüzde halen tam olarak çözülememiş olan Likçe dilinin Hititçeye yakınlığından dolayı, bu bölge halkının da Hititler gibi Anadolu'nun yerli halkı olan Luviler olduğu anlaşılmakta.
Herodot Likya'dan bahsederken, komşu halkların ve halkın kendilerini Termilli olarak andığından söz ederek Likyalıların Girit'ten sürgün edilen göçmenler olduğunu söyler.
Anadolu'nun her bölgesi gibi burası da dönem dönem göçler alıp istilaya uğrar. Giritliler, Yunanistan göçmenleri, Persler, İskender'le beraber Helenler, Romalılar. Bu istilalar o bölgenin halkının aslını ve kökenini değiştirir mi? Belki Lukka olan ismini dönem içinde Likya olarak değiştirip, bizlerin de diline böyle yerleşmesini sağlayabilir ama aslını değiştiremez.
Anadolu süttür, halkı ise yoğurt. Sütü hangi markanın yoğurduyla mayalarsanız mayalayın, tadında hafif değişiklikler olsa bile, sonuçta elinizdeki yoğurttur.
İzmir'in Ödemiş ilçesinde Bademli diye bir köy var. Bu yazıda bahsetmeyi düşündüğüm bir şey değildi ama yine de kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Pazara ya da manava uğradığınızda alacağınız meyveleri seçerken şöyle bir bakarsınız değil mi? Elma Amasya, kayısı Malatya, şeftali Bursa ise vs.örnekler uzayıp gidebilir, daha bir istekli alırsınız. Bu meyveye o lezzeti veren yetiştiği toprak ve iklim değil midir? Hiç bu elmanın, kirazın veya kayısının fidanı nerede yetişir diye düşündünüz mü? Bu ülkede dikilen üç meyve fidanından ikisinin Bademli'de yetiştiğini biliyor musunuz? İşte bu coğrafyada yaşayanlar da tıpkı meyve fidanını sorgulamak yerine yetiştiği meyveye ve onu yetiştiren toprağa bakmaya başladığı an, tüm ayrışmalar sona erecektir.
Fethiye'li (Telmessos) bir blogerin yazısını okudum geçenlerde, yazısında bölgeye yerleşen yabancıların, Fethiyespor'a ve Fethiye'ye bağlılığına değindiğini görünce, yazmalıyım dedim Likya'yı. Anadolu, dünyanın hiç bir coğrafyasının sahip olmadığı bir çekim gücüne sahip. Adeta insanları alıp bağrına basan ve sütünde mayalayıp karakterini veren canlı bir metafor. Anadolu varsa bizler ve gelecek nesil de var; o yoksa hiç birimiz yokuz.
Adına ister Lukkalı diyelim, ister Termilli, ister Likyalı bu Işık Ülkesinin gerçeklerini değiştirmez. Zaten halkın aynı halk olduğu, karakterinden ve tarih içinde davranış şeklinden bellidir. Likyalılar öz be öz Anadolunun yerli halkıdırlar. Anadoluya hangi noktadan tehdit gelmişse o bölgede savaşmak için yerlerini almışlardır yüzyıllar içinde.
Mısır topraklarını genişletmek gayesiyle Hititlilere savaş açtığında M.Ö 1274 yılında, Anadolu topraklarını korumak için doğuda Kadeş savaşında Hititlerin yanındadırlar.
Akalar Yunanistan'dan kalkıp Truva önlerine geldiklerinde, M:Ö 12.yy'da Likyalılar Anadolunun batısında Truvanın yanında saf tutarlar yine.
Onların karakterinde özgürlük ve yaşadıkları topraklara bağlılık vardır. Persler Anadolu'yu doğusundan batısına istila edip son olarak Lukkalar'ın kapısına dayandıklarında, tüm dünyaya kahramanlık ve bağımsızlık dersi veren de Lukkalar'dır. Pers kumandanı Harpagos M.Ö 546 yılında ordusuyla Ksantos ovasına ulaşınca, Perslerin bitmez tükenmez ordusuna karşı Ksantoslular az sayı ile dövüşürler.Yiğitlikte ün salarlar ama yenilirler.Yenilginin kaçınılmaz olduğu kesinleşince kentlerine geri çekilirler. Kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurup kaleyi dört yanından ateşe verirler.Yangın kaleyi yerle bir ettikten sonra, birbirlerine yeminlerle bağlanarak tekrar düşmana saldırırlar. Ksantos'ta yaşayanların tümü savaşarak ölmüş olur.
Bu olaydan sonra, savaş sırasında kentte olmayan ve bu nedenle hayatta kalan 80 hane tarafından kent yeniden kurulur. Kenti yaklaşık 80-90 yıl sonra bir yangın felaketi vurur. Yangından sonra tekrar kurulup iskan edilen kent, M.Ö 2.yy'da Likya Birliğinin başkenti olarak karşımıza çıkar.
Eğer bir kent için ''Küllerinden yeniden doğmak'' deyimi kullanılacak olursa, bunu hakkedecek kentlerin başında kesinlikle Ksantos gelir. Roma İmparatorluğu Anadoluyu hakimiyetine alırken en son ele geçirebildiği yer Likya kentleri olur.
Evlerimizi mezar yaptık, mezarlarımızı ev
Yıkıldı evlerimiz, yağmalandı mezarlarımız
Dağların doruğuna çıktık toprağın altına girdik
Suların altında kaldık, gelip buldular bizi
Yakıp yıktılar, yağmaladılar bizi
Biz ki analarımızın,kadınlarımızın ve ölülerimizin uğruna
Biz ki onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna
Toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları
Bir ateş bıraktık geride
(Ksantos kazılarında ele geçen bir yazıt)
M.Ö 42 yılında Brütüs komutasındaki Roma birlikleri Ksantos'u kuşatınca; tarih tekerrür eder ve halk 500 yıl önce Persliler karşısında yaptığı davranışın aynısını yeniler.
Bir düşmanı dize getirip saygısını kazanmanın tek yolu her zaman güç müdür diye sorsanız bana; cevabım kesinlikle hayır olur. Çünkü Ksantos'ta yaşananlarla, Likya halkı düşmanının saygısını gücüyle değil cesaretiyle kazanmış nadide Anadolu halklarından biridir.
Romalılar karşısında yenilginin kesin olduğunu fark eden halk şehri ateşe verip yangının içine dalar. Kucağındaki çocuğuyla yangına atlayan kadını gören Brütüs askerlerine, kurtaracakları her kişi için ödül vereceğini duyurur. Kısa süre önce öldürmek gayesiyle saldıran Roma askerleri, bu kez insanları yangından kurtarabilmek gayretiyle saldırır, fakat yangından çok az kişi kurtarılabilir.
Bu işgalden sağ kurtarılan 150 kişi, Romalı komutan Marcus Antonius'un yardımlarıyla kenti yeniden imar ederler.
Mustafa Kemal'i iyi bir lider ve komutan yapan şeyin, yaşadığımız toprakların tarihi ve olaylarını iyi okuyup, halkının karakterini isabetli tahlil etmesi ve yönergelerini ona göre yapması olduğunu kimse inkar edemez. Bağımsızlık mücadelemizde ''Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum!'' derken, bu halkın toprakları ve özgürlüğü için; kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla bunu hiç tereddüt etmeden yerine getireceğinden emindi. Çünkü; bugünümüz ve geleceğimizin göstergesi ve teminatı geçmişimizde yatmaktadır..
Nereden geliyor bu yaşadığımız topraklara olan sevgimiz ve bağlılığımız ya da özgürlüğe ölümüne tutkumuz diye soruyorsanız; size tavsiyem önce Çanakkale'yi ardından Likya'da Ksantos ve çevresini mutlaka gidip ziyaret etmeniz. Zira sorularımızın cevabı geçmişimizde yaşananlarda gizli.
Likya'da gezerken, neleri görmek ve hangi gözlerle izlemek gerektiğine de değinecektim lakin yazı şimdiden dört sayfa olmuş neredeyse :)) Daha fazla uzatmadan bunları da başka zaman yazarım deyip noktalayayım sözlerimi.
Sonuna kadar sabredip okuyanlar için bir not düşmeliyim sanırım. Bazen Lukka, bazen de Likya'yı kullandığımı fark edip bunu hata olarak düşünenler için bir açıklamayı baştan yapmalıyım. Benim için Lukka, Likya veya Termil'in ifade ettiği tek şey yukarıda yazdığım halktır. Onlardan hangi isimle bahsettiğim önemli değildir. O nedenle de günlük yaşantıda Lukka veya Likya olarak karışık olarak, içimden o cümle içinde nasıl kullanmak geçiyorsa öyle kullanırım. Son zamanlarda isme takılanlara da anlam veremiyorum. Likyalı demek bu bölge halkının kökeninin Anadolu olduğu gerçeğini asla ve kat'a değiştiremez.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Başkalarının, özellikle ataların vs. yaptıklarıyla övünmek çok saçma gelse de yazınızı okurken ''vay be. demek ki genlerimde varmış'' deyip atlarımın yozgat'a falan yerleşmediği şükrettim. Xanthos halkının hikayesi gerçekten çok etkileyici bir hikaye. likya yolu'nu yürürken sırf hikayeden etkilenip yarım günümü Xanthos'ta geçirmiştim.
YanıtlaSilDoğduğunuz topraklarla ilgili böyle düşünmeniz çok güzel.Ben Anadolu'yu doğusundan batısına bir bütün olarak düşünürüm genelde.Her bölgesi ayrı bir efsanedir.Bu yorumdan sonra Yozgat'la ilgili bir yazı yazmak farz oldu artık:))
SilNe kadar güzel bir yazı olmuş blogunu benim blogumda bıraktığın izlerden buldum iyi ki de bulmuşum :) Takibe almak istedim ancak Google Friend Connect butonu olmadığı için seni aldım takibe Google+'dan :) Çok mutlu oldum karşılaştığımız için.
YanıtlaSilTeşekkür ederim güzel sözlerin için.Blogunu başka bir arkadaşın paylaşması neticesinde bulmuştum ben de.Yazında paylaştığın ;Çeçen halkına yapılan Rus katliamı ve eziyetlerinden sonra,Strabon'un Likya halkı için söylediği sözler daha bir anlamlı oluyor değil mi? Keşke tüm halklar arkalarında böyle tasvirlere neden olacak davranış ve politikalara sahip olabilseler,ve keşke lanet yerine Likyalılar gibi takdirle yad edilebilseler.
SilŞafak Hanımdan buldun sanırım. Ne mutlu bana takipçilerimin böyle senin gibi niteliklerdeki takipçilerimin artmasına çok seviniyorum :) Söylediklerinin de her kelimesine katılıyorum üstüne ne eklesem de anlamlı olmaz dediklerinin :)
SilBloguna bir Termilli'den ulaştım.Berkay'dan:) Keyifle okuyacağım blogları bulunca,çok mutlu oluyorum ben de.
SilAa evet o da paylaşmıştı :) İzninle ona da bu vesileyle tekrar teşekkür edeyim :) Bu güzel karşılaşmaya vesile olduğu için :D
SilPeki :) Berkay'a buradan birlikte teşekkür edelim o halde.Hem karşılaşma,hem de bu yazıyı yazmama vesile olduğu için:)
SilBen ne yapmışım ya, hiç haberim yok :)
SilDilekçe'nin bir yazısını paylaşmıştın. Ben de paylaşımını görüp yazılarına ulaştım:)
SilArada yaparım öyle şeyler :D
Sil4 sayfaydi ama sonuna kadar okudum emeginiz icin tesekkurler ellerinize saglik..Yeni seyler ogrenmek guzeldir...
YanıtlaSilBerika,sabrınız ve güzel sözleriniz için ben teşekkür ederim.
SilYAzınızı arşivime almıştım. Tekrar okudum ve tekrar aynı şekilde duygulandım. Bu güzel anadoluya sahip olmak demek bu kültürlere ve bu insanların mirasına sahip olmak demek olduğunu birkez daha anladım. Onlar nasıl yaptıysa bugün de aynı şeyleri yapmanın zamanıdır. Tıpkı çanakkalede atamızın yaptığı gibi. Çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilYazıyı bu kadar güzel özetlediğiniz için ben teşekkür ederim.
Silağzınıza sağlık nefis bir yazı olmuş , daha önce gezdiğim bu yerleri daha farklı yorumlamama sebebiyet verdiğiniz için teşekkür ederim...
YanıtlaSilAntik yerleşim yerlerini baz alacak alacak olursak bende Likya'nın Telmessos kentindenim. yazınızı çok beğendim. sormak istediğim yazıyı yazarken hangi kaynak veya kaynaklardan yararlandınız? ve bir de genel olarak Antik çağla ilgili önerebileceğiniz kaynak kitap var mı?
YanıtlaSilYazılarımda çoğunlukla Homeros (İlyada, Odysseia), Herodot (Herodot Tarihi), Strabon'u (Coğrafya) kaynak olarak kullanırım.
SilTeşekkür ederim
Sil