Manyas Gölü Marmara Denizi’nin güneyinde,
Balıkesir’in Bandırma–Manyas ilçeleri sınırında, Uludağ ile Biga Yarımadası
arasındaki tektonik bir çöküntü alanında yer alan geniş ve sığ bir tatlı su
gölü.
Kıyılar sazlık, kamışlık ve çayırlıklarla çevrili;
Kocaçay (Manyas Çayı) ve Sığırcı Deresi’nin göle karıştığı yerlerde söğüt
toplulukları, yoğun sazlık ve bataklık alanları var ve bu yapı, gölü plankton
ve dip canlıları açısından çok zengin kılıyor. Bu da balık ve kuş çeşitliliğini
artırıyor.
Kuş Cenneti Milli Parkı
Bölgenin “kuş cenneti”
niteliği, 1938’de zoolog Curt Kosswig ve eşi Leonore Kosswig’in bilimsel
çalışmalarıyla uluslararası düzeyde tanındı. Gölün kuzeydoğusundaki alan 1959’da Kuşcenneti Milli Parkı ilan edildi; bu, Türkiye’nin ilk sulak alan odaklı koruma alanlarından biri.
Kaynaklara göre 239–266 arası kuş
türü kaydedilmiş; göç dönemlerinde 2–3 milyon birey bölgeden geçiyor. Pelikan,
karabatak, kaşıkçı, balıkçıl, ördek, kaz, flamingo, tepeli pelikan ve nesli
tehlike altındaki akbaş patka gibi türler burada besleniyor ve ürüyor.
Bu çeşitlilik nedeniyle Avrupa Konseyi’nin “A Sınıfı
Avrupa Diploması” ile ödüllendirilmiş, sadece kuşlara odaklanan uluslararası
öneme sahip bir milli park. Manyas, Türkiye’de “kuş cenneti” adıyla anılan ilk
alan olduğu için, ülkemizde sulak alan bilincinin oluşmasında sembol bir yer.
Coğrafi–iklimsel özellikler: Neden kuşlar için bu
kadar çekici?
İklim: Marmara geçiş iklimi; ne çok sert kara iklimi
ne de aşırı sıcak – göçmen kuşlar için ideal “dinlenme durağı”.
Konum: Anadolu’dan Avrupa’ya giden ana göç
yollarından birinin üzerinde. Gölün sığ, besin açısından zengin, sazlıklarla
çevrili olması; hem kuluçka hem beslenme hem de konaklama için mükemmel şartlar
sağlıyor.
Besin zinciri: Sığ ve bulanık su, zengin plankton ve
dip faunası → bol balık → buna bağlı olarak balıkçıl, pelikan, karabatak gibi
türlerin büyük kolonileri.
Bu yüzden Manyas, göçmen kuşlar için adeta “açık
büfe + güvenli kreş” kombinasyonu gibi işliyor.
Antik–Pers dönemi: “Perslerin Batı Bahçesi”
Bandırma yakınındaki Daskyleion (Erken Pers
satraplık merkezi) çevresinde, eski yazarların övgüyle anlattığı bir pairidaeza
(krallık parkı / bahçesi) bulunuyordu. Modern araştırmalara göre bu parkın
bulunduğu alan, bugün Bandırma Kuş Cenneti – Manyas çevresiyle aynı konuma denk
geliyor.
Perslerin bu bölgeyi “Batı bahçesi” olarak
kullanması, sulak alan–göl–verimli ovalar kombinasyonunun av hayvanları, kuşlar
ve peyzaj düzeni açısından ne kadar cazip olduğunu gösteriyor. Pairidaeza’lar,
avcılık, dinlenme, diplomatik gösteriş ve kutsal krallık ideolojisinin
sahnelendiği yerlerdi.
Osmanlı dönemi: avcı kuşlar ve timarlar
Osmanlı belgelerinde Manyas ve çevresi, Karesi
sancağı içinde özellikle bâzdârânlık (avcı kuş yetiştiriciliği) timarlarıyla
öne çıkıyor; Karesi’deki en yoğun bâzdâr timarı Manyas’a bağlı köylerde tespit
edilmiş.
Bu, bölgenin avcılık (özellikle yırtıcı kuş
yetiştirme) açısından ne kadar önemli sayıldığını ve göl çevresinin kuş
zenginliğinin devlet nezdinde bile ekonomik–askerî bir değer taşıdığını
gösteriyor.
Kültürel ekoloji: Göl, insanlar ve yaşam biçimi
Göl çevresinde balıkçılık, tarım (özellikle sulak
alanlara bağlı tarımsal üretim) ve hayvancılık, yerel halkın temel geçim
kaynakları. Bu üretim biçimleri gölün su rejimiyle iç içe; göldeki seviyenin ve
kirlilik durumunun köylü hayatını doğrudan etkilediği vurgulanıyor.
“Manyas Gölü’nün kültürel ekolojisi” üzerine yapılan
çalışmalar, burada kuşlar–balıklar–orman–tarım–insan ilişkilerinin uzun süreli
bir ahenk içinde sürdüğünü; ancak son yıllarda kirlilik, aşırı sulama, barajlar
ve endüstriyel baskılarla bu dengenin tehdit edildiğini
Bu yönüyle Manyas, sadece doğal bir alan değil,
binlerce yıldır süren “su etrafında yaşam” kültürünün canlı bir laboratuvarı.
Güncel durum
Kuş Cenneti
Milli Parkı göl çevresinde yaklaşık 17.000 ha’lık bir alanı kapsıyor; bunun
çekirdeğini üreme adaları ve sazlıklar oluşturuyor. Ziyaretçiler için gözlem kulesi, yürüyüş
yolları ve ziyaretçi merkezi var; özellikle ilkbahar ve sonbahar göçlerinde
teleskopla kuş gözlemi için çok uygun.
Son yıllarda pek çok doğal alanın kötü kaderini
burası da paylaşıyor. Gölü besleyen akarsular üzerinden gelen evsel ve tarımsal
kirlilik, su seviyesinin barajlar ve sulama projeleri nedeniyle dalgalanması, çevredeki
yoğun tarım ve yerleşim baskısı, alanın hassas dengesini tehdit ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder