Yazılı metinlerin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, bu metinlerin, cilt cilt sıralanmış kitaplar, kelime aralarına konulan boşluklar, nokta ve virgülle anlamlandırılmış yazılar olduğunu mu düşünüyorsunuz? O halde çok yanılıyorsunuz.
Günümüzde antik çağın abideleri olarak gözümüzü okşayan kütüphaneleri dolduran kitaplar nasıldı dersiniz? Bergama Kütüphanesinde 200 000, İskenderiye Kütüphanesinde 150 000. Efes Celsus Kütüphanesinde 14 000 kitap vardı derken; bunlar pek çoğumuzun hayalinde canlandırdığı gibi ciltlerle duvarlara dizilmiş kitaplar değildi elbette.
Ölüdeniz'de ele geçen yazmalar
O dönemin el yazması metinlerinden kitap değil de ''Yazma'' olarak söz etmek daha doğru. Bu yazmalar parşömenlere yazılmış, rulo haline getirilmiş metinler. Kitaplıkların duvarlarını da sıra sıra dizilmiş rulolar dolduruyordu bu durumda.
Antik çağ yazarları yazılarını daha çok dizeler halinde yazılmış şiirler şeklinde yazıyorlardı. Noktalama işareti kullanılmadığı için, yazıda anlam kargaşası yaratmamak ve daha anlaşılır olmasını sağlamak için şiirsel yazım tekniği kullanılıyordu belki de.
Çünkü alt alta sıralanmış dizeleri noktalama işaretsiz haliyle okumak ve anlamak, yan yana uzayıp giden düz yazıyı anlamaktan çok daha kolay.
Noktalama işaretleri ne Herodot, ne Aristo ne de Heraklit (Herakleitos) döneminde bilinmez. Efesli filozof Heraklit (M.Ö 540-480), dönemindeki düşünür ve tarihçilerin aksine yazılarını düz yazı şeklinde yazmayı tercih eden, üstü kapalı ve anlaşılması güç sözleriyle ünlenen bir düşünür. Onun bu tarzının üzerine, noktalama işaretlerinin yokluğu, durumu içinden çıkılması daha güç hale getirir ve lakabı tarihe Karanlık Filozof olarak geçer.
Rulo yazmalar
Rulo halindeki yazmayı açınca, yazılar şuna benzer şekilde ortaya çıkar ve uzayıp gider.
''BULOGOSKİVARDIRHERZAMANİNSANLARUSLARIYLAYABANCIDIRONADUYMADANÖNCEDEBİRKEZDUYDUKTANSONRADA''
Bu örneği, noktalama işaretleri ile yazmaya kalkışırsak ortaya çıkan cümle şöyle;
''Bu logos ki vardır her zaman insanlar uslarıyla yabancıdır ona, duymadan önce de, bir kez duyduktan sonra da.''
Heraklit'in burada sözünü ettiği Logos'un kelime anlamı ''söz''. Değişim felsefesinin öncüsü olan Heraklit; erken dönemlerde Sokrat ve Platon gibi, geç dönemde Marks, Hegel, Gothe ve Nietzsche gibi düşünürleri etkilemiş, antik çağın en fazla etki bırakmış düşünürlerinden biri.
Heraklit'in bu kendine özgü anlaşılması güç üslubunu tarihten bazı anlatılarla örneklemek mümkün.
Pers kralı Darius Heraklit'e gönderdiği bir mektupta ''Çok iyi İyonca bilen kişiler bile, yazdıklarının gerçek ve doğru yorumu konusunda kuşkudalar '' şeklinde başlayan mektubunda; yaşadığı kentte kıymetinin bilinmediğini, eğer yanına gelip sohbetiyle kendisine eşlik ederse, hakkettiği saygıyı ülkesinde fazlasıyla göreceğini söyleyerek davette bulunur. Heraklit bu daveti geri çevirerek Efes'ten ayrılmayacağını bildirir.
Bir başka öyküde ise, Euripides bir gün Heraklit'in kitabını Sokrates'e verir ve sonrasında kitap konusunda fikrini sorar. Sokrates'in cevabı; ''Anladıklarım dahice, anlamadıklarım da sanırım öyle, ama yol gösterecek Delos'lu bir dalgıç gerek'' olur.
Heraklit (Herakleitos) M.Ö 535-475
Açık bir şekilde yazılan yazıların bile okumakta zorlanıldığı bu yazmalarda, Efesli Heraklit'in işi daha da zora koşan düşünce ve anlatımlarını daha anlaşılır hale getirmek için derine dalmalarıyla ünlü Delos'lu dalgıçlar değil belki ama; antik çağda bir başka Efesli çözüm bulur.
Öğrenciyken Türkçe dersi sınavlarında hayır dualarıyla (!), yazarken sitemle, okurken minnetle andığımız, İskenderiye kitaplığı yöneticisi Ephesoslu Zenodotos (M.Ö 320-240), kitaplıkta bulunan yazmalara, okumayı kolaylaştıracak noktalar koyan ve sözcükleri ayıran ilk düşünce adamı.
Ardından da öğrencileri ve yandaşları Bizanslı Aristophanes (M.Ö 257-180) ve Semadrekli Aristharkos (M.Ö 220-143) gelir.
Öğrenci ve yazanların kabusu, okuyanın dostu olan noktalama işaretleri, Efesli Zenodotos'la çıktığı tarih sahnesinde; üzerine virgül, iki nokta, noktalı virgül, ünlem, soru işareti derken en son 17.yy'da kesme işaretinin eklenmesiyle bugünkü halini alır.
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Günümüzde antik çağın abideleri olarak gözümüzü okşayan kütüphaneleri dolduran kitaplar nasıldı dersiniz? Bergama Kütüphanesinde 200 000, İskenderiye Kütüphanesinde 150 000. Efes Celsus Kütüphanesinde 14 000 kitap vardı derken; bunlar pek çoğumuzun hayalinde canlandırdığı gibi ciltlerle duvarlara dizilmiş kitaplar değildi elbette.
O dönemin el yazması metinlerinden kitap değil de ''Yazma'' olarak söz etmek daha doğru. Bu yazmalar parşömenlere yazılmış, rulo haline getirilmiş metinler. Kitaplıkların duvarlarını da sıra sıra dizilmiş rulolar dolduruyordu bu durumda.
Antik çağ yazarları yazılarını daha çok dizeler halinde yazılmış şiirler şeklinde yazıyorlardı. Noktalama işareti kullanılmadığı için, yazıda anlam kargaşası yaratmamak ve daha anlaşılır olmasını sağlamak için şiirsel yazım tekniği kullanılıyordu belki de.
Çünkü alt alta sıralanmış dizeleri noktalama işaretsiz haliyle okumak ve anlamak, yan yana uzayıp giden düz yazıyı anlamaktan çok daha kolay.
Noktalama işaretleri ne Herodot, ne Aristo ne de Heraklit (Herakleitos) döneminde bilinmez. Efesli filozof Heraklit (M.Ö 540-480), dönemindeki düşünür ve tarihçilerin aksine yazılarını düz yazı şeklinde yazmayı tercih eden, üstü kapalı ve anlaşılması güç sözleriyle ünlenen bir düşünür. Onun bu tarzının üzerine, noktalama işaretlerinin yokluğu, durumu içinden çıkılması daha güç hale getirir ve lakabı tarihe Karanlık Filozof olarak geçer.
Rulo yazmalar
Rulo halindeki yazmayı açınca, yazılar şuna benzer şekilde ortaya çıkar ve uzayıp gider.
''BULOGOSKİVARDIRHERZAMANİNSANLARUSLARIYLAYABANCIDIRONADUYMADANÖNCEDEBİRKEZDUYDUKTANSONRADA''
Bu örneği, noktalama işaretleri ile yazmaya kalkışırsak ortaya çıkan cümle şöyle;
''Bu logos ki vardır her zaman insanlar uslarıyla yabancıdır ona, duymadan önce de, bir kez duyduktan sonra da.''
Heraklit'in burada sözünü ettiği Logos'un kelime anlamı ''söz''. Değişim felsefesinin öncüsü olan Heraklit; erken dönemlerde Sokrat ve Platon gibi, geç dönemde Marks, Hegel, Gothe ve Nietzsche gibi düşünürleri etkilemiş, antik çağın en fazla etki bırakmış düşünürlerinden biri.
Heraklit'in bu kendine özgü anlaşılması güç üslubunu tarihten bazı anlatılarla örneklemek mümkün.
Pers kralı Darius Heraklit'e gönderdiği bir mektupta ''Çok iyi İyonca bilen kişiler bile, yazdıklarının gerçek ve doğru yorumu konusunda kuşkudalar '' şeklinde başlayan mektubunda; yaşadığı kentte kıymetinin bilinmediğini, eğer yanına gelip sohbetiyle kendisine eşlik ederse, hakkettiği saygıyı ülkesinde fazlasıyla göreceğini söyleyerek davette bulunur. Heraklit bu daveti geri çevirerek Efes'ten ayrılmayacağını bildirir.
Bir başka öyküde ise, Euripides bir gün Heraklit'in kitabını Sokrates'e verir ve sonrasında kitap konusunda fikrini sorar. Sokrates'in cevabı; ''Anladıklarım dahice, anlamadıklarım da sanırım öyle, ama yol gösterecek Delos'lu bir dalgıç gerek'' olur.
Heraklit (Herakleitos) M.Ö 535-475
Açık bir şekilde yazılan yazıların bile okumakta zorlanıldığı bu yazmalarda, Efesli Heraklit'in işi daha da zora koşan düşünce ve anlatımlarını daha anlaşılır hale getirmek için derine dalmalarıyla ünlü Delos'lu dalgıçlar değil belki ama; antik çağda bir başka Efesli çözüm bulur.
Ardından da öğrencileri ve yandaşları Bizanslı Aristophanes (M.Ö 257-180) ve Semadrekli Aristharkos (M.Ö 220-143) gelir.
Öğrenci ve yazanların kabusu, okuyanın dostu olan noktalama işaretleri, Efesli Zenodotos'la çıktığı tarih sahnesinde; üzerine virgül, iki nokta, noktalı virgül, ünlem, soru işareti derken en son 17.yy'da kesme işaretinin eklenmesiyle bugünkü halini alır.
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Çok zevkle okudum. Daha önce, noktalama işaretleri nasıl bulundu diye sormak hiç aklıma gelmemiş. Sanki yazı ile birlikte onlar da kullanılmaya başladı diye düşünmüşüm demek :)
YanıtlaSilAllah'tan pek çoğumuzda aynı algı var. Eğer öyle düşünmeseydik eminim Zenodotos'un kulakları daha çok çınlardı :)
Sil