şairin aşkıyla doğan din orfizm

Aşk; insanoğluna bağışlanmış, manevi ve fiziksel enerjisini kat be kat arttıran, sahip olabileceği en büyük güç. O aşk öyle güçlü bir duygudur ki; insana tanrıyı da, onun yeryüzündeki silüeti insanı da aratan, ömre ömür katan, uğruna ömrü harcatan. O aşktır ki; Mevlana'yı yaratan aşkıyla döndüren, Ferhat'a aşkı için dağları deldirten. O aşktır ki; bulanı ateşiyle yakıp, hiç yaşayamayanı arayışa sürükleyen.

Böylesine güçlü bir duygu, ezgileri ve çalgısıyla dağı taşı büyüleyen, ölümlüler arasında gelmiş geçmiş en büyük şair ve lir sanatçısı Orfeus'u (Orpheus) bulursa ne olur? Orfeus'un dillere destan aşkı, ona ölüme meydan okutup, ölüm ülkesi Tartaros'un kapısını aralatır ve adını Orfeus'un adından alan, mistik bir din olan Orfizmin ortaya çıkmasına neden olur tabi ki.
     Orfeus ve Eurydike
                                       Orfeus ve Eurydike-Joseph Paelinck(1815)

Orfeus, Trakya kralı Oiagros (isim, yaban elması anlamına geliyor) ile, dokuz ilham perisi Müzlerden (Muse) en büyüğü ve en zekisi, epik şiirin ve destanların ilham perisi olan, adı ''güzel sesli'' anlamına gelen Kalliope'nin oğludur. Apollon ona bir lir hediye eder ve Müzler de ona nasıl çalınacağını öğretir.

Orfeus ezgileri söyleyip, lirini çalmaya başlayınca; gökteki kuşlar durur onu dinler, müziğin ritmine kendini kaptıran dağlar, taşlar, ağaçlar bile sağa sola sallanıp ona eşlik edermiş. Hatta derler ki; Trakya bölgesinin bazı yerlerinde ağaçlar, onun bıraktığı şekilde müziğin ritmiyle aldığı şekilde kalmış öylece. Bugün Trakya'da olması gerekenin dışında, bir figürü uygular gibi şekil almış bir ağaç görürseniz, Orfeus'un ezgilerine ve müziğine eşlik etmiş bir ağaçtır gördüğünüz belki de.

Yine günlerden bir gün, elinde liri ezgilerini söylerken, orman perisi Eurydike'yi görür Orfeus. Belki bir görüşte aşk, belki de ezgilerle büyüyen bir aşktır aşkları ama, birbirlerini öyle severler, öyle severler ki, Eurydike'ye olan aşkı, onun ölümüyle, arkasından Tartaros'a kadar götürür Orfeus'u.

Apollon ve su perisi Kyrene'nin oğlu olan Aristaios tarım ve hayvancılık üzerine her şeyi bilen, özellikle arıcılıkta üzerine olmayan, dağda bayırda yetişen usta bir avcıdır. En büyük eğlencesi dağ ve su perilerini kovalamak olan Aristaios bir gün kırlarda Orfeus'un karısı, orman perisi Eurydike'yi görür. Güzel perinin peşine takılıp, onu kovalamaya başlar. Eurydike kaçıp, tecavüzden kurtulma telaşıyla koşarken, çimlerin arasındaki zehirli yılanı fark etmeyip üzerine basar. Bacaklarına dolanıveren yılanın ısırdığı Eurydike, kocası Orfeus'u keder içinde bırakıp ölüler diyarı Tartaros'a, Hades'in ülkesine göç eder.

Orpheus, oyuk kaplumbağa kabuğundan sazıyla
yaslı sevgisini avuttu durdu.
Hep seni söylerdi, tatlı eşi, hep seni,
onunla baş başaydın ya hani yalnız kıyılarda,
gün doğar seni söylerdi, gün batar seni.
     Orfeus ve Eurydike
                         Eurydike Orfeus Hades ve Persephone- Rubens (1577-1640)

Karısının ölümüyle çılgına dönen Orfeus, onu yer altı tanrısının elinden alıp gelmek için, hiç bir ölümlünün gitmeye cesaret edemeyeceği Tartaros'a gitmeye karar verir. Tartaros, yer altı tanrısı Hades'in kontrolünde olan ölüler diyarının en alt noktası, yani cehennemdir. Homeros Tartaros'u tanımlarken, yerin dibindeki kara dumanlı çukur olduğunu, demir kapılar ve tunç eşiklerle kapalı olduğunu söyler. O kadar derindedir ki, Tartaros'la, yer altındaki tanrı Hades'in arasındaki mesafe bile gökle yeryüzü kadardır. Hesiodos ise şu sözlerle anlatır Tartaros'un yerini;

Bir örs gökten düşse dokuz gün dokuz gece,
ancak sonuncu gün varabilirdi yeryüzüne
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak
dokuz gün dokuz gece sonra varabilir Tartaros'a

Burada gökten örsün düştüğü yer cennet, yeryüzünden düşüp Tartaros'a gittiği yer ise cehennemdir. Tartaros'un bekçisi üç başlı köpek Kerberos'tur. Orfeus karısını kurtarabilmek için tanrı Hades'i, karısı Persephone'yi ve Kerberos'u aşmak zorundadır ki, bunu başarmak bir ölümlü için imkansızla eş değerdir.

Lirini omuzlayıp yer altı ülkesinin yolunu tutar Orfeus. Ağzından dökülen ezginin ve lirinden yer altına yayılan müziğin etkisi öyle güçlüdür ki, ne merhametsiz Hades, ne de onun karısı Persephone karşı koyamaz Orfeus'un isteğine. Tartaros'u etkisine alan melodiler Kerberos'u bile yatıştırır.

Biricik sevgilisini vermeye razı olur Orfeus'un Hades, ama bir şartı vardır: Ölüler diyarından ayrılıp güneş ışığını görmeden, karısı Eurydike'nin yüzüne bakmamalıdır. Eğer bakarsa; Eurydike tekrar ait olduğu yere, Tartaros'a dönecektir ve bir daha onu asla göremeyecektir.

Karısının yüzünü görmemek için lir çalarak önden yürüyen Orfeus'u Eurydike arkasından takip ederek yeryüzüne doğru yola çıkarlar. Orfeus dışarı çıkıp güneşi görünce daha fazla dayanamaz ve çok sevdiği karısına bakmak için başını çevirir. Henüz güneş ışığına çıkmamış olan Eurydike'yi sonsuza dek yitirir.

Eurydike'si ışığın altına tam çıktı çıkacakken,
unutup duruverdi, gönlüne yenildi döndü baktı arkasına.
İşte bir anda bütün çabalar uçtu gitti,
bir anda kopuverdi amansız zorbayla yapılan anlaşmalar,
bir gümbürtüdür yükseldi hem de üç kez Avernus batağından.

Haykırdı Eurydike: '' Bu ne Orfeus, bu ne?
Bu ne çılgınlık böyle, seni de yok eden, zavallı beni de?
İşte gene çağırır beni zalim kader,
uyku kapatır kararan gözlerimi,
dört yanımı saran gece götürür beni, elveda!
Giderim işte uzata uzata ellerimi sana,
artık senin olmayan güçsüz ellerimi.''
       Orfeus ve  Eurydike
                                        Orfeus ve  Eurydike-Kratzenstein (1806)

Karısını kaybeden Orfeus tam yedi ay Strymon Irmağı (Trakya'da Struma Nehri) kenarında, kayalarda, buz gibi mağaralarda oturup ağlar. Çaldığı liri ve acıklı ezgileriyle, kaplanları büyüleyip, meşe ağaçlarını ayaklandırır. Dövüne dövüne nehirleri aşıp dağlarda dolanır. Ne bir tutku, ne de bir evlilik bağı yumuşatamaz Orfeus'un Eurydike'nin aşkıyla yanan yüreğini.

Trakyalı kadınlar kendilerini hor görüp Eurydike için divane olan Orfeus'a kızıp onu paramparça ederler. Meriç nehrine attıkları ozanın vücudundan kopmuş başı ''Eurydike,Eurydike'' diye haykırarak uzaklaşır nehrin akıp giden sularında.

Orfeus'u parçalayanların Mainadlar (kendini tanrı Dionysos'a adamış, onun adına yapılan törenlerde dans edip kendinden geçen kadınlar) olduğu, işledikleri bu cinayet nedeniyle Olymposlu tanrılar tarafından cezalandırılacakları için, Dionysos'un onları birer meşe ağacına dönüştürdüğü anlatılan efsaneler arasında. Trakyalı erkekler, meşeye dönüşmekten kurtulabilen kadınların, işledikleri cinayet belli olsun diye vücutlarına dövme yapmaya karar verirler. Trakya'da yakın zamana kadar, bu dövme yapma geleneğinin izlerinin hala devam ettiğini düşünenler mevcut.

Orfeus'un kesik başı şarkı söyleye söyleye Lesbos (Midilli) Adası kıyılarına kadar ulaşır. Burada Dionysos için kutsal sayılan alanda bir mağaraya konur. Bir süre sonra burası büyük bir kehanet merkezine dönüşür. Gelecekten haber almak isteyenler Apollon'un kehanet merkezi Klaros ve Delphoi yerine buraya gitmeye başlayınca; Apollon kesik başın yanına gelir ve artık işine karışmaktan vazgeçmesini, kendisine ve şarkılarına yeterince tahammül ettiğini söyler. Bunun üzerine Orfeus'un kesik başı sessizliğe gömülür.
pisagor
                                                               Pisagor

Trakya'da doğan Orfik dinin kurucusu olarak, şarkıcı ve kahin Orfeus kabul edilir. Çok tanrılı dinlerin ruhsal doyumu yetersiz kalınca, mistik bir din olan orfizm ortaya çıkar ve M.Ö. 6. yy'da Trakya'dan Yunanistan'a, oradan da İtalya'ya yayılır.

Orfizm inancına göre, Zeus'un Persephone ile birleşmesinden Dionysos Zagreus doğar. Titanlar Doğan çocuğu parçalayıp yutarlar. Athena parçalanan çocuğun yüreğini titanlardan kurtarır Zeus bu yüreği yer ve sonra Dionysos Lysseus'u (kurtarıcı) yaratır.

Titanlara öfkelenen Zeus, yıldırımlarının aleviyle onları küle çevirir. Titanların küllerinden insanlar doğarlar. İnsan soyunda; titanların kötü huylarıyla, onlar tarafından yutulan çocuk Dionysos'un tanrısal iyi huyları birleşir. İnsandaki tanrısal ruh, bedende (soma) bir mezarda (sema) gibi hapistir, öte dünyaya ulaşmaya çabalar. Platon'un deyimiyle ''Soma-Sema'' (Beden ruhun mezarıdır). Tanrısal, yani iyi huylu taraf, titanik kötü huylu unsurlardan arınmak ister.

Günahlarından temizlenmek için ruh bir çok vücutta dolaşır. Reenkarnasyon yani ''ruh göçü'' inancı da bu coğrafyada Orfizmle başlamış olur. Dürüst bir yaşayış, canlıların verdikleri besinlerden (et, yumurta) el çekiş sayesinde arınma gerçekleşecektir. Böylece vejeteryanlıkla veganlık da, batıda tarih sahnesine çıkar. Orfeus'un öbür dünyaya gidip dönmesi hikayesinin, erken Hristiyanlığı ve bu dinin öbür dünya inancını etkilediği görüşü de, savunulan tezler arasında yer alır.

Bu akımın en önemli destekçisi ise Samos Adasında (Sisam) doğup yetişen filozof ve matematikçi Pisagor'dur (M.Ö 570-495). Güney İtalya'da kurduğu Orfeusçuluğun öğretilerini benimseyen gizli dinsel grubuna ''matematikçiler'' adını vererek, ruh göçü inancı nedeniyle et yemeyen orfizm dininin önde gelen takipçilerinden biri olur.

Şair Alessandro Striggio tarafından yazılan, bestesi Cloudio Monteverdi'ye ait, Orfeus ve Eurydike'nin hikayesini anlatan opera ilk kez 1607 yılında sahnelenir. Dinlemeyi arzu edenler için..








Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.

2 yorum:

  1. Bütün yazılarınızı takip etmeye gayret gösteriyorum.Emeğiniz için çok tesekkurler.Yine harika bir yazı olmus :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Berika. Sizin gibi yazılarına duygularıyla ruh katabilen birinin, yazılanlardan keyif alarak okuyup takip etmesi çok hoş. Sevgiler.

      Sil