Tarihte pek çok ilke kaynaklık eden Anadolu'da, yaşanan bu ilklerin belki de en anlamlısı Aristonikos önderliğinde gerçekleşen tarihin en büyük ilk köle isyanı ve sosyal hareketidir.
Güneş ısısını ve ışığını nasıl herkese aynı yansıtıyorsa; ülkede eşitlik ve adalet de güneş gibi olmalı. Güneş ne fakirin ısısından kısıp zengine, ne kadının ışığından kısıp erkeğe verir.
Bir ülke düşünmelidir, tıpkı güneş gibi... Adaleti güneş gibidir; eşit dağıtılır. Mülkiyet güneş gibidir; herkes hakkına düşen kadarını eşit alır. Yasaları güneş gibidir; tüm vatandaşlar o yasalar önünde cinsiyet, din, dil, milliyet ayrımı gözetmeksizin eşittir.
Böyle bir güneş ülkesi günümüzde nasıl bir ütopya ise ve pek çoğumuzun hayalini süslüyorsa, 2100 yıl önce de bu hayali yaşayarak harekete geçirip, gerçekleştirmeye çalışan bir isyan yaşanmış yaşadığımız coğrafyada.
Güneş Ülkesi
Bergama Krallığının M.Ö 188 yılında Apameia (Dinar) barışı ile yapılan düzenlemeler sonrası, Adana'dan İstanbul'a çekilecek bir çizginin batısında kalacak alanı kapsadığı, yüz ölçümünün 173.00 km, nüfusun ise 5.5 milyon olduğu tahmin edilmekte.
Bergama'nın son kralı III. Attalos M.Ö 133 yılında ölürken en az kendi yaşamı kadar tartışmalı bir vasiyet bırakır geride. Antik çağ yazarlarının anlatımlarından; Attalos'un şifalı otlar yetiştirdiği bir bahçesinin olduğu, bu bitkilerin bazılarının zehirli bitkilerden oluştuğu, burada yetiştirdiği bitkilerin zehirlerini damıttığı ve kölelerle ölüme mahkum edilen kişiler üzerinde deneyler yaptığı bir laboratuvara sahip olduğu bilinmekte. Deri üzerindeki çıbanlara iyi gelen bir merhem ve hazım bozukluğunu tedavi eden bir diyet hazırladığı da verilen bilgiler arasında.
Attalos'un böcekler üzerinde deneyler yaptığı, şarapçılık, zeytincilik gibi tarımsal faaliyetler için ilginç yöntemler geliştirdiği, son yıllarında ise çeşitli madenlerden heykeller yapmaya merak sardığı da anlatılanlar arasında. Hobi olarak uğraştığı toksikoloji (zehir bilim) ve metalurji (metal bilimi) nedeniyle; bu uğraşlarını insanlar üzerinde denediği için bir cani mi, yoksa bulduğu bazı tedaviler nedeniyle insanlık yararına çalışan bir mucit mi olduğu tartışmalı.
Akrabalarını öldürüp arkasından uzun süre yas tutan, halka zalimce davranan, insanlardan nefret eden ama annesine aşırı derece bağlılık ve sevgi besleyen dengesiz bir karakter olarak geçer tarih sayfalarına Attalos. Annesine olan bu aşırı sevgisi, onun için metal bir anıt yaparken, güneş çarpması sonucu hastalanıp, bir hafta sonra 33 yaşında ölmesiyle sonuçlanır.
III.Attalos
Ölümünden önce hazırladığı vasiyet ile şahsi mal varlığını ve krallık arazilerini Roma İmparatorluğuna miras olarak bırakır. Vasiyetin Attalos'un kişisel varlığını içerdiği, ülkeyi bağlamadığı, ülkenin kralın mülkü sayıldığı için ülkeyi kapsadığı ve Roma tarafından vasiyetin taklit edilerek ülkeye el konulduğu gibi farklı yorumlar ve tartışmalara yol açar vasiyetname.
Attalos'un böyle bir vasiyetname hazırlaması; kimilerine göre Roma hayranlığı ve dengesizliğinin işareti, kimilerine göre ise iyice güçlenen Roma İmparatorluğunun gelecekte nasıl olsa kaçınılmaz olan ülkeye el koymasının, kan dökmeden gerçekleşmesi için hazırlanmış, Attalos'un ileri görüşlülüğünün eseridir.
Bu tartışmalı kral ve vasiyetnamesi başka bir tartışmalı olayın da başlangıcı olur. III. Attalos'un babası II. Eumenes'in Efesli bir kadınla olan ilişkisinden dünyaya gelen gayrimeşru çocuğu ve Attalos'un üvey kardeşi Aristonikos, krallığın varisi olduğunu ve vasiyetnameyi tanımadığını söyleyerek kendisini Bergama kralı III. Eumenes olarak ilan eder.
Roma senatosu Attalos'un vasiyetini kabul ederek Bergama krallığına miras olarak el koyar. Bergama'daki Roma taraftarı aristokratlar, yönetici ve çıkar grupları tarafından benimsenmeyen Aristonikos'un ve taraftarlarının davranışı ise isyan olarak kabul edilir.
Roma'da M.Ö 133 yılında halk sınıfının temsilcisi olarak konsül seçilen soylu ve nüfuzlu bir ailenin oğlu olan Gracchus, devlet arazilerinin halka dağıtılmasını içeren bir toprak reformu kanunu hazırlar.Teklif senatoda kabul edilir. Gracchus reformları olarak anılan bu yasanın hazırlanmasında danışmanlık yapan isim ise İtalya'nın Cumea kentinden stoacı filozof Blossius'tur. Yürürlüğe koydurttuğu bu reformlarla, büyük toprak sahipleri ve aristokrat sınıftan pek çok kişinin düşmanlığını kazanan Gracchus'un öldürülmesiyle, Blossius Roma'yı terk ederek, Bergama'da isyan hareketini başlatan Aristonikos'un yanına sığınır ve isyan hareketinde onun danışmanlığını yapar.
Aristonikos'un isyan hareketinin teorisyeni Filozof Blossius 'dur ve isyan felsefi temellere dayanır. Tüm kölelere özgürlük ve toprak verileceği, herkesin kardeşlik ve eşitlik içinde yaşayacağı bir ülke söylemiyle kitleleri harekete geçiren Aristonikos, kurulacak ülkenin ismine, Heliopolis ''Güneş Ülkesi'', bu mücadeleye katılanlara ise Heliopolit ''Güneş ülkesi halkı'' ismini verir.Aristonikos'un, Diodorus tarafından anlatılan, M.Ö 3. yy'dan ütopik hikaye, Jambulos'un güneş adasına yolculuğundan esinlenerek kurulacak ülkeye bu ismi verdiği öne sürülen düşünceler arasında.
Yazılı kaynakların anlatımlarından da öğrendiğimiz, o dönemlerde köle nüfusun özgür vatandaşlardan daha fazla olduğu, köleliğin yakın tarihimize kadar devam ettiği düşünüldüğünde, iki bin yıl önce bu söylemin kıymeti ve ne derece radikal bir hareket olduğu daha iyi anlaşılır.
Bergama şehri dışında savaşını sürdüren Aristonikos'un ordusuna, ipotekli yaşamları ve zincirleri dışında zaten kaybedecek bir şeyi olmayan hemen hemen tüm köleler katılır. Trakya ve iç Ege'den büyük destek alır. Roma emperyalizmine karşı çıkan, bağımsızlığını korumak isteyen pek çok kentin de desteğini alarak; M.Ö 131 yılında Roma'nın isyanı bastırmak için gönderdiği orduyu yenilgiye uğratır.
Aristonikos
Bergama kentinde yaşayanların Aristonikos'a destek ve katılımının önüne geçmek için, alelacele bir yasa çıkarılır. Bu yasaya göre vatandaş olmayan bazı yabancılara, asker ve kolonistlere yurttaşlık hakkı ve kraliyetin bir grup kölesine ise özgürlük verilir. Kentten ayrılan ve Aristonikos'a katılanların ise vatandaşlık hakkının ve mal varlıklarının ellerinden alınacağı yasaya eklenir.
Kölelerin katılımıyla hızla büyüyen bu isyan ordusunu yok etmek, isyanın kendi ülkelerine ve kölelerine yayılımını engellemek için Bithynia, Paphlagonia, Kappadokia kralları, Kyzikos ve Byzantion güçleri ile, yönetimde Roma yanlısı idarecilerin olduğu Efes ve Smyrna gibi bazı Ege kentlerinin desteğiyle oluşturulan büyük bir kuvvetle M.Ö 129 yılında Manisa Kırkağaç yakınlarında Aristonikos'un ordusu bozguna uğratılır.
Aristonikos'un kaçıp sığındığı Stratonikea kenti kuşatma altına alınır. Açlığa daha fazla dayanamayan kent, Aristonikos'u Romalı konsüle teslim eder ve Bergama'nın hazineleriyle beraber tutsak Roma'ya gönderilir. Bazı kaynaklara göre zindanda cellat tarafından boğularak, bazılarına göre ise intihar ederek ölür.
Aristonikos'un yakalanmasıyla isyanın teorik altyapısını oluşturan filozof Blossius'da yaşama geçirilememiş idealleriyle beraber, intihar ederek hayatına son verir.
Aristonikos'un isyan ordusu, sosyal ve ekonomik düzenden hoşnut olmayan fakirler, köleler, paralı askerler ve Attalos'un vasiyetine karşı çıkan, Roma emperyalizmine karşı çıkıp, bağımsızlığı isteyen milliyetçi kesimden oluşur.
İsyanın karakteriyle ilgili çok farklı görüşler ve tartışmalar hala süregelmekte. Ne ölçüde köle ve yoksulların hareketi, var olan düzene başkaldırı, hatta köle isyanı, ne ölçüde milliyetçi ya da Roma karşıtı bir isyan olduğu konusunda hala fikir birliğine varılabilmiş değil.
Bu hareket başarıya ulaşmış olsa idi tarihte kurulan ilk sosyal devlet modeli de bu coğrafyada uygulanacak, ezilen, sömürülen ve parayla alınıp satılan insanlar için bir rol model olacaktı belki. Aristonikos'un ölümüyle, onun ve özgürlük tutkusuyla ardından gidenlerin hayalindeki güneş ülkesi de, doğamadan ölen bir ideal olarak tarih sayfalarında yerini alır.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Güneş ısısını ve ışığını nasıl herkese aynı yansıtıyorsa; ülkede eşitlik ve adalet de güneş gibi olmalı. Güneş ne fakirin ısısından kısıp zengine, ne kadının ışığından kısıp erkeğe verir.
Bir ülke düşünmelidir, tıpkı güneş gibi... Adaleti güneş gibidir; eşit dağıtılır. Mülkiyet güneş gibidir; herkes hakkına düşen kadarını eşit alır. Yasaları güneş gibidir; tüm vatandaşlar o yasalar önünde cinsiyet, din, dil, milliyet ayrımı gözetmeksizin eşittir.
Böyle bir güneş ülkesi günümüzde nasıl bir ütopya ise ve pek çoğumuzun hayalini süslüyorsa, 2100 yıl önce de bu hayali yaşayarak harekete geçirip, gerçekleştirmeye çalışan bir isyan yaşanmış yaşadığımız coğrafyada.
Bergama Krallığının M.Ö 188 yılında Apameia (Dinar) barışı ile yapılan düzenlemeler sonrası, Adana'dan İstanbul'a çekilecek bir çizginin batısında kalacak alanı kapsadığı, yüz ölçümünün 173.00 km, nüfusun ise 5.5 milyon olduğu tahmin edilmekte.
Bergama'nın son kralı III. Attalos M.Ö 133 yılında ölürken en az kendi yaşamı kadar tartışmalı bir vasiyet bırakır geride. Antik çağ yazarlarının anlatımlarından; Attalos'un şifalı otlar yetiştirdiği bir bahçesinin olduğu, bu bitkilerin bazılarının zehirli bitkilerden oluştuğu, burada yetiştirdiği bitkilerin zehirlerini damıttığı ve kölelerle ölüme mahkum edilen kişiler üzerinde deneyler yaptığı bir laboratuvara sahip olduğu bilinmekte. Deri üzerindeki çıbanlara iyi gelen bir merhem ve hazım bozukluğunu tedavi eden bir diyet hazırladığı da verilen bilgiler arasında.
Attalos'un böcekler üzerinde deneyler yaptığı, şarapçılık, zeytincilik gibi tarımsal faaliyetler için ilginç yöntemler geliştirdiği, son yıllarında ise çeşitli madenlerden heykeller yapmaya merak sardığı da anlatılanlar arasında. Hobi olarak uğraştığı toksikoloji (zehir bilim) ve metalurji (metal bilimi) nedeniyle; bu uğraşlarını insanlar üzerinde denediği için bir cani mi, yoksa bulduğu bazı tedaviler nedeniyle insanlık yararına çalışan bir mucit mi olduğu tartışmalı.
Akrabalarını öldürüp arkasından uzun süre yas tutan, halka zalimce davranan, insanlardan nefret eden ama annesine aşırı derece bağlılık ve sevgi besleyen dengesiz bir karakter olarak geçer tarih sayfalarına Attalos. Annesine olan bu aşırı sevgisi, onun için metal bir anıt yaparken, güneş çarpması sonucu hastalanıp, bir hafta sonra 33 yaşında ölmesiyle sonuçlanır.
Ölümünden önce hazırladığı vasiyet ile şahsi mal varlığını ve krallık arazilerini Roma İmparatorluğuna miras olarak bırakır. Vasiyetin Attalos'un kişisel varlığını içerdiği, ülkeyi bağlamadığı, ülkenin kralın mülkü sayıldığı için ülkeyi kapsadığı ve Roma tarafından vasiyetin taklit edilerek ülkeye el konulduğu gibi farklı yorumlar ve tartışmalara yol açar vasiyetname.
Attalos'un böyle bir vasiyetname hazırlaması; kimilerine göre Roma hayranlığı ve dengesizliğinin işareti, kimilerine göre ise iyice güçlenen Roma İmparatorluğunun gelecekte nasıl olsa kaçınılmaz olan ülkeye el koymasının, kan dökmeden gerçekleşmesi için hazırlanmış, Attalos'un ileri görüşlülüğünün eseridir.
Bu tartışmalı kral ve vasiyetnamesi başka bir tartışmalı olayın da başlangıcı olur. III. Attalos'un babası II. Eumenes'in Efesli bir kadınla olan ilişkisinden dünyaya gelen gayrimeşru çocuğu ve Attalos'un üvey kardeşi Aristonikos, krallığın varisi olduğunu ve vasiyetnameyi tanımadığını söyleyerek kendisini Bergama kralı III. Eumenes olarak ilan eder.
Roma senatosu Attalos'un vasiyetini kabul ederek Bergama krallığına miras olarak el koyar. Bergama'daki Roma taraftarı aristokratlar, yönetici ve çıkar grupları tarafından benimsenmeyen Aristonikos'un ve taraftarlarının davranışı ise isyan olarak kabul edilir.
Roma'da M.Ö 133 yılında halk sınıfının temsilcisi olarak konsül seçilen soylu ve nüfuzlu bir ailenin oğlu olan Gracchus, devlet arazilerinin halka dağıtılmasını içeren bir toprak reformu kanunu hazırlar.Teklif senatoda kabul edilir. Gracchus reformları olarak anılan bu yasanın hazırlanmasında danışmanlık yapan isim ise İtalya'nın Cumea kentinden stoacı filozof Blossius'tur. Yürürlüğe koydurttuğu bu reformlarla, büyük toprak sahipleri ve aristokrat sınıftan pek çok kişinin düşmanlığını kazanan Gracchus'un öldürülmesiyle, Blossius Roma'yı terk ederek, Bergama'da isyan hareketini başlatan Aristonikos'un yanına sığınır ve isyan hareketinde onun danışmanlığını yapar.
Aristonikos'un isyan hareketinin teorisyeni Filozof Blossius 'dur ve isyan felsefi temellere dayanır. Tüm kölelere özgürlük ve toprak verileceği, herkesin kardeşlik ve eşitlik içinde yaşayacağı bir ülke söylemiyle kitleleri harekete geçiren Aristonikos, kurulacak ülkenin ismine, Heliopolis ''Güneş Ülkesi'', bu mücadeleye katılanlara ise Heliopolit ''Güneş ülkesi halkı'' ismini verir.Aristonikos'un, Diodorus tarafından anlatılan, M.Ö 3. yy'dan ütopik hikaye, Jambulos'un güneş adasına yolculuğundan esinlenerek kurulacak ülkeye bu ismi verdiği öne sürülen düşünceler arasında.
Bergama şehri dışında savaşını sürdüren Aristonikos'un ordusuna, ipotekli yaşamları ve zincirleri dışında zaten kaybedecek bir şeyi olmayan hemen hemen tüm köleler katılır. Trakya ve iç Ege'den büyük destek alır. Roma emperyalizmine karşı çıkan, bağımsızlığını korumak isteyen pek çok kentin de desteğini alarak; M.Ö 131 yılında Roma'nın isyanı bastırmak için gönderdiği orduyu yenilgiye uğratır.
Bergama kentinde yaşayanların Aristonikos'a destek ve katılımının önüne geçmek için, alelacele bir yasa çıkarılır. Bu yasaya göre vatandaş olmayan bazı yabancılara, asker ve kolonistlere yurttaşlık hakkı ve kraliyetin bir grup kölesine ise özgürlük verilir. Kentten ayrılan ve Aristonikos'a katılanların ise vatandaşlık hakkının ve mal varlıklarının ellerinden alınacağı yasaya eklenir.
Kölelerin katılımıyla hızla büyüyen bu isyan ordusunu yok etmek, isyanın kendi ülkelerine ve kölelerine yayılımını engellemek için Bithynia, Paphlagonia, Kappadokia kralları, Kyzikos ve Byzantion güçleri ile, yönetimde Roma yanlısı idarecilerin olduğu Efes ve Smyrna gibi bazı Ege kentlerinin desteğiyle oluşturulan büyük bir kuvvetle M.Ö 129 yılında Manisa Kırkağaç yakınlarında Aristonikos'un ordusu bozguna uğratılır.
Aristonikos'un kaçıp sığındığı Stratonikea kenti kuşatma altına alınır. Açlığa daha fazla dayanamayan kent, Aristonikos'u Romalı konsüle teslim eder ve Bergama'nın hazineleriyle beraber tutsak Roma'ya gönderilir. Bazı kaynaklara göre zindanda cellat tarafından boğularak, bazılarına göre ise intihar ederek ölür.
Aristonikos'un yakalanmasıyla isyanın teorik altyapısını oluşturan filozof Blossius'da yaşama geçirilememiş idealleriyle beraber, intihar ederek hayatına son verir.
Aristonikos'un isyan ordusu, sosyal ve ekonomik düzenden hoşnut olmayan fakirler, köleler, paralı askerler ve Attalos'un vasiyetine karşı çıkan, Roma emperyalizmine karşı çıkıp, bağımsızlığı isteyen milliyetçi kesimden oluşur.
İsyanın karakteriyle ilgili çok farklı görüşler ve tartışmalar hala süregelmekte. Ne ölçüde köle ve yoksulların hareketi, var olan düzene başkaldırı, hatta köle isyanı, ne ölçüde milliyetçi ya da Roma karşıtı bir isyan olduğu konusunda hala fikir birliğine varılabilmiş değil.
Bu hareket başarıya ulaşmış olsa idi tarihte kurulan ilk sosyal devlet modeli de bu coğrafyada uygulanacak, ezilen, sömürülen ve parayla alınıp satılan insanlar için bir rol model olacaktı belki. Aristonikos'un ölümüyle, onun ve özgürlük tutkusuyla ardından gidenlerin hayalindeki güneş ülkesi de, doğamadan ölen bir ideal olarak tarih sayfalarında yerini alır.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
"İnsan yaşıyorken özgürdür." Güneş ülkesinin her çağda bir ütopya olması galiba insanın özgürlük, eşitlik, adalet gibi değerleri sürekli arayış içinde olmasından kaynaklanıyor.
YanıtlaSilHaklısınız. Hep aranan, hiç ulaşılamayan bir ideal olarak kalacak belli ki.
SilÇok güzel bir yazı olmuş, teşekkürler. Acaba yazıyı yazarken kullandığınız kaynakçaları paylaşabilir misiniz?
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Yorumunuzu okuyunca uzun uzun düşündüm:) Bir konu üzerinde yazarken genelde Herodot, Strabon, Hesiodos, Ksenephon gibi antik çağ yazarlarını kaynak alıp, onların anlatımlarını yorumlamaya çalışırım. Tereddüte düştüğümde ilgili konularda ulaşabildiğim doktora ve tez çalışmalarını gözden geçiririm. Yukarıda adı geçen her karakter için emin olabilmek adına onlarca yazı okumuşumdur belki. Biraz da yılların birikimi diyebiliriz ki; buna kaynakça gösteremiyorum:) Yazılarımı takip etme imkanınız olduysa görüş farklılıkları varsa bunu mutlaka aktarırım ki; bilgide tek taraflı veya yanlış kanı olmasın. Bu yazıda bana fikir veren eser ise, G.E.M. de Ste. Croix'in Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi isimli eserindeki bir paragraflık bölümdü.
YanıtlaSil