Bir ülke kağıt üzerinde başka bir ülkeye miras olarak bırakılabilir mi? Sakın hemen hayır demeyin, zira tarihte bunun bir örneği var. Üstelik bu ülke, yaşadığımız coğrafyada, bu topraklar üzerinde kurulmuş ve 150 yıl varlığını devam ettirmiş.
Yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre Bergama (Pergamon) arkaik devirde küçük bir yerleşim yeridir. Adı ''kale'' veya korunaklı müstahkem yer'' anlamına gelmekte.Kentin akropolündeki yerleşimin izlerini gösteren buluntular M.Ö 7.ve 6.yy'a dayanmakta. Hakimiyeti altında kaldığı; Frigya Krallığı, Lidya Krallığı ardından Pers İmparatorluğu, İskender'le beraber Makedonya Krallığı derken, M.Ö 282 yılında, merkezi Bergama kenti olan bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıkar.
Tarihte yazılı kaynaklarda Bergama ismi ilk kez Ksenophon'un Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde geçer. Ksenephon eserinde; kentin, 400-399 yıllarında Pers Hükümdarlığına bağlı yerel bir yönetici tarafından idare edildiğinden ve dönüş yolunda burada bir yıl kalındığından bahseder. M.Ö 334 yılında İskender'in Anadolu'yu işgaliyle Makedonya Krallığının hakimiyetine giren kent, İskender'in ölümüyle beraber Krallığın dört komutan arasında paylaşılmasıyla, M.Ö 301 yılında Makedonyalı komutan Lysimakhos'un idari sınırları içinde kalır.
Korunaklı yapısı nedeniyle Lysimakhos kenti banka gibi kullanmaya başlar ve dokuz bin talentlik savaş ganimetini buraya taşıyarak, kalede koruması ve kentin idaresi için de, subaylarından Philetairos'u (Filetairos) görevlendirir. Strabon ( M.Ö 63-M.S 24) Coğrafya adlı eserinde Philetairos'un küçükken dadısının kucağında kalabalık bir cenaze töreninde sıkışıklıkta hadım olma talihsizliğine uğradığını, İskender'in imparatorluğunu paylaşan komutanların sürekli birbiriyle savaş halinde olduğu kargaşa döneminde; güçlülere her durumda hizmet edip iyi geçinerek yirmi yıl bu görevi sürdürdüğünü söyler. Kısaca Strabon Philetairos'u tam bir dalkavuk olarak anlatır. M.Ö 282 yılında Lysimakhos, Seleukos'la yaptığı savaşta öldürülünce, Philetairos korumakla yükümlü olduğu servete el koyarak bağımsızlığını ilan eder.
Başlangıçta bağımsız küçük bir ülke olan Bergama Philetairos'un ölümünden sonra yeğeni Eumenes tarafından idare edilir. 241 yılında oğlu Attalos tahta geçer ve Galatlara karşı elde ettiği büyük zaferden sonra ilk kez kral unvanını kullanır. I.Attalos 'un tahta geçtiği tarihten itibaren ülke Bergama Krallığı olarak kabul edilir. Roma İmparatorluğu ile kurduğu dostluk ve bulunduğu coğrafyada onlara verdikleri destek nedeniyle; Roma, Anadolu'da kontrolü altında olan toprakların bir kısmını hediye ederek Bergama Krallığını ödüllendirir. Sınırları genişleyen Bergama Krallığı günümüzdeki Ege ve Marmara Bölgesini içine alan geniş bir alana yayılır.
İskender'in M.Ö 334 yılında Makedonya'dan Anadolu'ya geçmesiyle, Doğu ve Grek kültürünün karışımı sonucu Helenistik kültür oluşur ve kabaca hristiyanlığın başlamasıyla da Helenistik Çağ sona erer. Bergama Krallarının sanata ve kültüre verdikleri önem nedeniyle Bergama kenti, Helenistik Çağın en gözde merkezlerinden biri haline gelir.
Almanya'da Pergamon Müzesinde sergilenen Bergama Zeus Sunağı
Galatlara karşı kazanılan zaferin anısına yaptırılan Bergama Zeus Sunağı'nın heykeltıraşlık eserleri barok sanatın öncüsü niteliğindedir. Sunağın frizlerinde, tanrıların Bergamalılar, gigantların ise Galatlar olarak düşünüldüğü, tanrıların ve gigantların (devler) savaşı işlenmiştir.Pek çok heykeltıraş sunağın frizlerini süslemede görev almasına rağmen , eserlerin tümü tek bir sanatçı elinden çıkmış gibidir. Bu da, heykeltıraşlık alanında Bergama ekolünün varlığını ve sanatçıların da bu ekolde yetiştiğini gösterir.
Çağının en büyük kütüphanelerinden biri olan Bergama Kütüphanesi yine bu dönemde II.yy da kurulur. Bergama Kütüphanesinin, İskenderiye Kütüphanesini geçmesinden endişe eden Mısır'ın, papirüs ihracatını durdurması sonucu oluşan ihtiyacı giderebilmek için, Bergamalılar üzerine yazı yazılabilecek bir nesnenin arayışına girerler. Tarihe Bergama Kağıdı olarak geçen, keçi derisinden imal edilen parşömen bu dönemde Bergamalılar tarafından bulunur ve buradan tüm dünyaya yayılır. Antik çağın yazılı kaynakları, kütüphanede iki yüz bin kitabın varlığından bahsederler.
Bergama Asklepion
Döneminde oldukça ünlü bir tedavi merkezi olan Bergama Asklepionu'nun yanı sıra, yaklaşık 18 km uzağına, suyla tedavi merkezi olan Allionai yine bu dönemde yapılarak Bergama'ya ikinci bir Asklepion kazandırılır. Böylece kent sağlık ve tedavi merkezi haline dönüştürülür.
Yakın Doğu'da Bergama'ya sanat, kültür ve bilim alanında rakip olabilecek durumda sadece iki başkent vardır, Antakya ve İskenderiye. M.Ö 138-135 yılları arasında amcası II.Attalos'un vasiyetiyle tahta geçerek, beş yıl hüküm süren III.Attalos ölümünden önce, krallığın topraklarını, tahtını ve tacını vasiyetle Roma İmparatorluğu'na bırakır. Böylece 150 yıllık krallık Roma'ya bağlanarak, Asya Eyaleti adı altında, Roma'nın bir eyaleti olur.
III.Attalos'un bu kararı Bergama'nın yüzyıllarca laneti olmuş adeta. Bağımsız bir krallığı elinde tutamayan ülkenin sahip olduğu değerleri ve zenginliği elinde tutabilmesi düşünülebilir mi? Ülkenin, Roma'ya hediye edilmesiyle başlayan süreç, ardından Bergama'yı Bergama yapan kütüphanesinin kitaplarının Mısır'a, sonrasında da Zeus Sunağı'nın Almanya'ya hediye edilmesiyle devam eder.
Devrinin en büyük kütüphanesi olan Bergama Kütüphanesi'nin 200 000 kitabı, M.Ö 47 yılında Ceasar'ın İskenderiye'yi işgali sırasında çıkan yangında İskenderiye Kütüphanesinde bulunan kitap rulolarının yanarak yok olmasına çok üzülen Kleopatra'yı teselli için, Antonius tarafından, M.S 41 yılında gemilerle hediye olarak İskenderiye'ye gönderilir.
Kitapları İskenderiye'ye hediye edilen Bergama Kütüphanesinin, okuma salonunda yer alan Athena heykeli ve muhtelif sayıda eser, asırlar sonra Almanya'ya adeta gümüş tepsi içinde sunulur.
Almanya'ya kaçırılan Bergama Kütüphanesi'ndeki Athena Heykeli
Sultan II.Abdülhamit döneminde, 1870'li yıllarda, Aydın-İzmir kara yolunu yapan Alman yol mühendisi Carl Human, yol inşaatında kullanacağı taşlar için kaynak ararken Bergama Akropol'ünü görür. Zeus Sunağına hayran kalır ve burada arkeolojik kazılara başlar. 1878-1886 yılları arasında burada sürdürülen kazılarda çıkarılan Bergama Sunağı II.Abdülhamit'e ödenen cüz i bir yardım karşılığında parçalara ayrılıp numaralandırılarak Almanya'ya kaçırılır.
Bergama Zeus Sunağından Geriye Kalanlar
Peki Bergama'nın kaderi değişmiş midir? Kaderini değiştirme ve varlıklarının yağmalanmasına izin vermeme konusundaki kararlılıklarını Bergama halkı yakın tarihte sadece kendi ülkesine değil, tüm dünyaya göstermiştir. 1990 yılında çok uluslu maden arama şirketi Eurogold, Bergama'da altın arama projesini hayata geçirmeye çalıştığında, halkın topraklarını ve doğasını korumak için yıllarca süren direnişiyle karşılaşmıştır.
Son dönemlerde elden ele dolaşan ülkenin bir kaç parçaya bölündüğünü gösteren haritalar, kağıt üzerinde bir vasiyet olayını hatırlatmakta.Attalos'lara fırsat vermemenin yolu, yaşadığımız coğrafyanın tarihini bilmek ve gerekli dersleri alabilmekten geçmekte.
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre Bergama (Pergamon) arkaik devirde küçük bir yerleşim yeridir. Adı ''kale'' veya korunaklı müstahkem yer'' anlamına gelmekte.Kentin akropolündeki yerleşimin izlerini gösteren buluntular M.Ö 7.ve 6.yy'a dayanmakta. Hakimiyeti altında kaldığı; Frigya Krallığı, Lidya Krallığı ardından Pers İmparatorluğu, İskender'le beraber Makedonya Krallığı derken, M.Ö 282 yılında, merkezi Bergama kenti olan bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıkar.
Tarihte yazılı kaynaklarda Bergama ismi ilk kez Ksenophon'un Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde geçer. Ksenephon eserinde; kentin, 400-399 yıllarında Pers Hükümdarlığına bağlı yerel bir yönetici tarafından idare edildiğinden ve dönüş yolunda burada bir yıl kalındığından bahseder. M.Ö 334 yılında İskender'in Anadolu'yu işgaliyle Makedonya Krallığının hakimiyetine giren kent, İskender'in ölümüyle beraber Krallığın dört komutan arasında paylaşılmasıyla, M.Ö 301 yılında Makedonyalı komutan Lysimakhos'un idari sınırları içinde kalır.
Korunaklı yapısı nedeniyle Lysimakhos kenti banka gibi kullanmaya başlar ve dokuz bin talentlik savaş ganimetini buraya taşıyarak, kalede koruması ve kentin idaresi için de, subaylarından Philetairos'u (Filetairos) görevlendirir. Strabon ( M.Ö 63-M.S 24) Coğrafya adlı eserinde Philetairos'un küçükken dadısının kucağında kalabalık bir cenaze töreninde sıkışıklıkta hadım olma talihsizliğine uğradığını, İskender'in imparatorluğunu paylaşan komutanların sürekli birbiriyle savaş halinde olduğu kargaşa döneminde; güçlülere her durumda hizmet edip iyi geçinerek yirmi yıl bu görevi sürdürdüğünü söyler. Kısaca Strabon Philetairos'u tam bir dalkavuk olarak anlatır. M.Ö 282 yılında Lysimakhos, Seleukos'la yaptığı savaşta öldürülünce, Philetairos korumakla yükümlü olduğu servete el koyarak bağımsızlığını ilan eder.
Başlangıçta bağımsız küçük bir ülke olan Bergama Philetairos'un ölümünden sonra yeğeni Eumenes tarafından idare edilir. 241 yılında oğlu Attalos tahta geçer ve Galatlara karşı elde ettiği büyük zaferden sonra ilk kez kral unvanını kullanır. I.Attalos 'un tahta geçtiği tarihten itibaren ülke Bergama Krallığı olarak kabul edilir. Roma İmparatorluğu ile kurduğu dostluk ve bulunduğu coğrafyada onlara verdikleri destek nedeniyle; Roma, Anadolu'da kontrolü altında olan toprakların bir kısmını hediye ederek Bergama Krallığını ödüllendirir. Sınırları genişleyen Bergama Krallığı günümüzdeki Ege ve Marmara Bölgesini içine alan geniş bir alana yayılır.
İskender'in M.Ö 334 yılında Makedonya'dan Anadolu'ya geçmesiyle, Doğu ve Grek kültürünün karışımı sonucu Helenistik kültür oluşur ve kabaca hristiyanlığın başlamasıyla da Helenistik Çağ sona erer. Bergama Krallarının sanata ve kültüre verdikleri önem nedeniyle Bergama kenti, Helenistik Çağın en gözde merkezlerinden biri haline gelir.
Almanya'da Pergamon Müzesinde sergilenen Bergama Zeus Sunağı
Bergama Asklepion
Yakın Doğu'da Bergama'ya sanat, kültür ve bilim alanında rakip olabilecek durumda sadece iki başkent vardır, Antakya ve İskenderiye. M.Ö 138-135 yılları arasında amcası II.Attalos'un vasiyetiyle tahta geçerek, beş yıl hüküm süren III.Attalos ölümünden önce, krallığın topraklarını, tahtını ve tacını vasiyetle Roma İmparatorluğu'na bırakır. Böylece 150 yıllık krallık Roma'ya bağlanarak, Asya Eyaleti adı altında, Roma'nın bir eyaleti olur.
III.Attalos'un bu kararı Bergama'nın yüzyıllarca laneti olmuş adeta. Bağımsız bir krallığı elinde tutamayan ülkenin sahip olduğu değerleri ve zenginliği elinde tutabilmesi düşünülebilir mi? Ülkenin, Roma'ya hediye edilmesiyle başlayan süreç, ardından Bergama'yı Bergama yapan kütüphanesinin kitaplarının Mısır'a, sonrasında da Zeus Sunağı'nın Almanya'ya hediye edilmesiyle devam eder.
Devrinin en büyük kütüphanesi olan Bergama Kütüphanesi'nin 200 000 kitabı, M.Ö 47 yılında Ceasar'ın İskenderiye'yi işgali sırasında çıkan yangında İskenderiye Kütüphanesinde bulunan kitap rulolarının yanarak yok olmasına çok üzülen Kleopatra'yı teselli için, Antonius tarafından, M.S 41 yılında gemilerle hediye olarak İskenderiye'ye gönderilir.
Kitapları İskenderiye'ye hediye edilen Bergama Kütüphanesinin, okuma salonunda yer alan Athena heykeli ve muhtelif sayıda eser, asırlar sonra Almanya'ya adeta gümüş tepsi içinde sunulur.
Sultan II.Abdülhamit döneminde, 1870'li yıllarda, Aydın-İzmir kara yolunu yapan Alman yol mühendisi Carl Human, yol inşaatında kullanacağı taşlar için kaynak ararken Bergama Akropol'ünü görür. Zeus Sunağına hayran kalır ve burada arkeolojik kazılara başlar. 1878-1886 yılları arasında burada sürdürülen kazılarda çıkarılan Bergama Sunağı II.Abdülhamit'e ödenen cüz i bir yardım karşılığında parçalara ayrılıp numaralandırılarak Almanya'ya kaçırılır.
Peki Bergama'nın kaderi değişmiş midir? Kaderini değiştirme ve varlıklarının yağmalanmasına izin vermeme konusundaki kararlılıklarını Bergama halkı yakın tarihte sadece kendi ülkesine değil, tüm dünyaya göstermiştir. 1990 yılında çok uluslu maden arama şirketi Eurogold, Bergama'da altın arama projesini hayata geçirmeye çalıştığında, halkın topraklarını ve doğasını korumak için yıllarca süren direnişiyle karşılaşmıştır.
Son dönemlerde elden ele dolaşan ülkenin bir kaç parçaya bölündüğünü gösteren haritalar, kağıt üzerinde bir vasiyet olayını hatırlatmakta.Attalos'lara fırsat vermemenin yolu, yaşadığımız coğrafyanın tarihini bilmek ve gerekli dersleri alabilmekten geçmekte.
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder