Mitolojide, Kazdağları'nın (İda) Ayazma pınarının olduğu alanda geçtiğine inanılan Üç Güzeller Yarışması, tarihin ilk güzellik yarışması olmasının yanında, antik çağda, şairlerin şiirlerine, seramik sanatçılarının ve heykeltıraşların eserlerine en fazla konu olan Truva Savaşı'nın tohumlarının da atıldığı yarışmadır.
Gaia (toprak) ve Pontos'un (deniz) birleşmesinden doğan Nereus, Deniz İhtiyarlarından biridir. Denizin oğlu Nereus ,Okeanus kızı Doris'le evlenince, Doris tam elli kız dünyaya getirir. Bu kızlara Nereus Kızları denir. Bu kızların her biri, denizin çeşitli hallerini, renklerini, köpüklü dalgalarını simgeler. Babaları Nereus'la beraber, Knidos (Tekir burnu) açıklarında, denizin dibinde , bir mağarada bulunan saraylarında yaşadıklarına inanılır. Nereus Kızları, günlerini iplik dokuyup nakış yaparak, şarkı söyleyerek geçirir, arada bir babalarıyla beraber yarı bellerine kadar denizin yüzeyine çıkıp, suda dans ederek koro halinde şarkı söylerler ve deniz canlılarıyla gezerlermiş.
okeanos ve karısı Tethys(Gaziantep,Zeugma Mozaik Müzesi)
Aralarından efsanelere konu olan bazıları çok ünlüdür. Bunların başında Thetis gelir. Güzelliğiyle dikkat çeken Thetis'e hem tanrılar tanrısı Zeus, hem de deniz tanrısı Poseidon göz koyarlar. Hatta Zeus o kadar aşıktır ki onunla evlenmeyi bile düşünür. Ama anneleri Rhea'nın Thetis'ten doğacak çocuğun kaderin buyruğuna göre, babasından daha güçlü olacağını söylemesi üzerine tanrılar Thetis'le evlenmekten vazgeçtikleri gibi, her ihtimale karşı onu bir ölümlüyle evlendirmeye karar verirler. Böylelikle gelecekte kendilerine tehdit oluşturabilecek bir tanrı yerine ölümlü bir çocuğu garantilemek isterler.
Zeus, ölümlü biriyle evlendirilme buyruğunu iletince, Thetis bunu kabul etmek istemez. Zeus'a yalvarır ama karar verilmiştir. Zeus'u taht korkusu sarmıştır bir kere ve bu kararından dönmek niyetinde değildir. Thetis kendisine biçilen bu yazgıyı kabul etmekten başka çaresi olmadığını görünce, son bir hamlede bulunur ve tek şart koşar evlilik için; ancak kendisini güreşte yenebilen bir ölümlüyle evlenecektir. Bir kadın olsa da, tanrıçadır nihayetinde ve ölümlü bir erkeğin kendisini yenebileceğine ihtimal vermez. Zeus kabul eder çaresiz Thetis'in bu şartını ve haber kısa sürede ölümlüler arasında yayılır.
Güzeller güzeli bir tanrıçayla evlenmenin cazibesine dayanamayan ve kendine güvenen erkekler şanslarını denerler ama tanrıçayı alt edebilecek güçte değildir hiçbiri. Thetis kurnazlıkla bu yazgısından kurtulduğunu düşünerek sevinmeye başlamıştır ki; sevinci çok uzun sürmez.
Başından geçen olaylar, pek çok mitolojiye konu olan Peleus'ta bu haberi duyan ölümlüler arasındadır. Peleus'un babası Yunanlıların en dürüstü olarak anılan Zeus'un oğlu Aiakos, annesi ise su perisi Aigina'dır. Kardeşi Telemon'la beraber, üvey kardeşlerini öldürdükleri için yurtlarından sürülünce, Teselya'ya gidip Pythia kralına sığınırlar. Kral onu suçundan arındırır ve kızı Antigone ile evlendirir. Peleus katıldığı domuz avında yanlışlıkla kayın pederi olan kralı öldürünce, buradan da sürülür.
Bu kez İolkos Kralı olan arkadaşı Akastos'un yanına sığınır ve ondan suçundan arındırılmasını ister. Ama talihsizliği peşini yine bırakmaz. Akastos'un karısı Peleus'a aşık olur ve onu baştan çıkarmaya çalışır. Başarılı olamayınca, kocasına Peleus'un kendisine göz diktiğini söyler. Akastos,konuğunu kendi eliyle öldürmemek için, bir gece avdan sonra yorgunlukla uykuya dalan Peleus'u dağda silahsız olarak vahşi hayvanlara yem olarak bırakır ama Peleus buradan kurtulmayı başarır. Öfkesine engel olamayıp Akastos ve karısını öldürür. İşte bunca talihsizlikten sonra, yazgısından kaçmak için tekrar yollara düştüğünde yine tanrıların oyununa gelip, Thetis'in karşısına çıkar.
Peleus ve Thetis'in güreş sahnesi
Peleus'un galibiyetiyle biten güreş, antik çağda özellikle seramik sanatçıları tarafından en çok işlenen motiflerden biridir.
Peleus ve Thetis'in güreş sahnesi
Güreşte yenilen Thetis, kaderine razı olur ve düğün hazırlıklarına başlanır. Eris hariç, Olympos'un tüm tanrıları bu düğüne davet edilir. Düğünde hır çıkmasın diye fitne fesat tanrıçası Eris'e haber verilmez ama Eris bu düğünü bir şekilde öğrenir ve yapar yine yapacağını. Göz alıcı güzellikteki altın elmanın üzerine ''en güzeline''diye yazar. Düğünde tüm davetliler şölen masasında yerini aldığında masanın ortasına bir altın elma düşer. Üzerindeki yazıyı görünce; üç güzel tanrıça aynı anda uzanır elmaya. Ortaya düşen, sadece güzelleri bir birine düşüren altın bir elmadan öte, iki kıtayı on yıllık savaşa sürükleyen işaret bombasından farksızdır aslında.
Altın elmayı hak ettiğini düşünen üç güzel tanrıça elmayı almak için, hakemlik yapmasını istedikleri Zeus'a bakışlarını çevirirler. Karısı inek gözlü Hera (Here) , çakır gözlü kızı Athena ve kız kardeşi güzel ve işveli Afrodit. İşte o an; yerlerin ve göklerin hakimi, insanların ve tanrıların tanrısı Zeus'un korkudan bacaklarının titrediği an olmalı. ''Kadından korkmayan, tanrıdan korkmaz'' lafı da o an literatüre geçti kanımca:) Ne karısına, ne kızına, ne de kardeşine ''en güzel sensin'' deme cesaretini gösteremeyen Zeus topu bir ölümlüye atarak işin içinden sıyrılır.
Zeus, haber tanrısı Hermes'e İda Dağı'ndan aşağı inip, hakemlik yapması için ölümlü birini seçip getirmesini buyrur. Hermes kanatlı ayaklarıyla İda Dağı'ndan aşağıya uçarcasına giderken, dağın eteğinde ineklerini otlatan bir çoban görür ve kaptığı gibi tanrıların arasına götürür.
Paris'in Seçimi
Hermes'in seçtiği ölümlü Truva Kralı Priamos'un oğlu Paris'ten (Aleksandros) başkası değildir ve yazgı işlemeye devam etmektedir. Hakem olarak üç güzelin karşısına getirilen Paris'e tanrıçaların her biri altın elmayı kendisine vermesi için vaatlerde bulunurlar. (aslında rüşvetli bir pazarlığın ilk ve üstelik tanrısallaştırılmış hali bu olsa gerek)
Kendisini seçmesi durumunda; Hera, iki kıtanın (Asya ve Avrupa) krallığını , Athena, sonsuz bir akıl, sınırsız güç ve kahramanlığı, Afrodit ise dünyanın en güzel kadınının aşkını vaat eder. Paris, erkeklerin gücü ve iktidarı hayatlarında her şeyin üstünde tuttukları inancını çürütürcesine, tercihini bir kadının aşkından yana kullanarak elmayı Afrodit'e verir. Paris'in bu seçimi iki kıta arasında uzun sürecek bir savaşın ve büyük bir krallığın yok oluşunun da başlangıcıdır.
Çocukluğumda masalların sonu ''gökten üç elma düştü'' diye biterdi hep. Merak ettiğim gökten düşen elmalar neden üç tane sorusunun cevabı, belki de bu mitolojide gizli olmalı. Bir elmanın tarihte yol açtığı yıkım atalarımızın ders almasına yol açmış olmalı ki, kimsenin huzurunu kaçırmamak, paylaşma eziyetine katlanmamak için olsa gerek elmaları üçleyip sorunu çözümlemiş olmalılar.:)
Bu eser Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Gaia (toprak) ve Pontos'un (deniz) birleşmesinden doğan Nereus, Deniz İhtiyarlarından biridir. Denizin oğlu Nereus ,Okeanus kızı Doris'le evlenince, Doris tam elli kız dünyaya getirir. Bu kızlara Nereus Kızları denir. Bu kızların her biri, denizin çeşitli hallerini, renklerini, köpüklü dalgalarını simgeler. Babaları Nereus'la beraber, Knidos (Tekir burnu) açıklarında, denizin dibinde , bir mağarada bulunan saraylarında yaşadıklarına inanılır. Nereus Kızları, günlerini iplik dokuyup nakış yaparak, şarkı söyleyerek geçirir, arada bir babalarıyla beraber yarı bellerine kadar denizin yüzeyine çıkıp, suda dans ederek koro halinde şarkı söylerler ve deniz canlılarıyla gezerlermiş.
okeanos ve karısı Tethys(Gaziantep,Zeugma Mozaik Müzesi)
Aralarından efsanelere konu olan bazıları çok ünlüdür. Bunların başında Thetis gelir. Güzelliğiyle dikkat çeken Thetis'e hem tanrılar tanrısı Zeus, hem de deniz tanrısı Poseidon göz koyarlar. Hatta Zeus o kadar aşıktır ki onunla evlenmeyi bile düşünür. Ama anneleri Rhea'nın Thetis'ten doğacak çocuğun kaderin buyruğuna göre, babasından daha güçlü olacağını söylemesi üzerine tanrılar Thetis'le evlenmekten vazgeçtikleri gibi, her ihtimale karşı onu bir ölümlüyle evlendirmeye karar verirler. Böylelikle gelecekte kendilerine tehdit oluşturabilecek bir tanrı yerine ölümlü bir çocuğu garantilemek isterler.
Zeus, ölümlü biriyle evlendirilme buyruğunu iletince, Thetis bunu kabul etmek istemez. Zeus'a yalvarır ama karar verilmiştir. Zeus'u taht korkusu sarmıştır bir kere ve bu kararından dönmek niyetinde değildir. Thetis kendisine biçilen bu yazgıyı kabul etmekten başka çaresi olmadığını görünce, son bir hamlede bulunur ve tek şart koşar evlilik için; ancak kendisini güreşte yenebilen bir ölümlüyle evlenecektir. Bir kadın olsa da, tanrıçadır nihayetinde ve ölümlü bir erkeğin kendisini yenebileceğine ihtimal vermez. Zeus kabul eder çaresiz Thetis'in bu şartını ve haber kısa sürede ölümlüler arasında yayılır.
Güzeller güzeli bir tanrıçayla evlenmenin cazibesine dayanamayan ve kendine güvenen erkekler şanslarını denerler ama tanrıçayı alt edebilecek güçte değildir hiçbiri. Thetis kurnazlıkla bu yazgısından kurtulduğunu düşünerek sevinmeye başlamıştır ki; sevinci çok uzun sürmez.
Başından geçen olaylar, pek çok mitolojiye konu olan Peleus'ta bu haberi duyan ölümlüler arasındadır. Peleus'un babası Yunanlıların en dürüstü olarak anılan Zeus'un oğlu Aiakos, annesi ise su perisi Aigina'dır. Kardeşi Telemon'la beraber, üvey kardeşlerini öldürdükleri için yurtlarından sürülünce, Teselya'ya gidip Pythia kralına sığınırlar. Kral onu suçundan arındırır ve kızı Antigone ile evlendirir. Peleus katıldığı domuz avında yanlışlıkla kayın pederi olan kralı öldürünce, buradan da sürülür.
Bu kez İolkos Kralı olan arkadaşı Akastos'un yanına sığınır ve ondan suçundan arındırılmasını ister. Ama talihsizliği peşini yine bırakmaz. Akastos'un karısı Peleus'a aşık olur ve onu baştan çıkarmaya çalışır. Başarılı olamayınca, kocasına Peleus'un kendisine göz diktiğini söyler. Akastos,konuğunu kendi eliyle öldürmemek için, bir gece avdan sonra yorgunlukla uykuya dalan Peleus'u dağda silahsız olarak vahşi hayvanlara yem olarak bırakır ama Peleus buradan kurtulmayı başarır. Öfkesine engel olamayıp Akastos ve karısını öldürür. İşte bunca talihsizlikten sonra, yazgısından kaçmak için tekrar yollara düştüğünde yine tanrıların oyununa gelip, Thetis'in karşısına çıkar.
Peleus ve Thetis'in güreş sahnesi
Peleus'un galibiyetiyle biten güreş, antik çağda özellikle seramik sanatçıları tarafından en çok işlenen motiflerden biridir.
Peleus ve Thetis'in güreş sahnesi
Güreşte yenilen Thetis, kaderine razı olur ve düğün hazırlıklarına başlanır. Eris hariç, Olympos'un tüm tanrıları bu düğüne davet edilir. Düğünde hır çıkmasın diye fitne fesat tanrıçası Eris'e haber verilmez ama Eris bu düğünü bir şekilde öğrenir ve yapar yine yapacağını. Göz alıcı güzellikteki altın elmanın üzerine ''en güzeline''diye yazar. Düğünde tüm davetliler şölen masasında yerini aldığında masanın ortasına bir altın elma düşer. Üzerindeki yazıyı görünce; üç güzel tanrıça aynı anda uzanır elmaya. Ortaya düşen, sadece güzelleri bir birine düşüren altın bir elmadan öte, iki kıtayı on yıllık savaşa sürükleyen işaret bombasından farksızdır aslında.
Altın elmayı hak ettiğini düşünen üç güzel tanrıça elmayı almak için, hakemlik yapmasını istedikleri Zeus'a bakışlarını çevirirler. Karısı inek gözlü Hera (Here) , çakır gözlü kızı Athena ve kız kardeşi güzel ve işveli Afrodit. İşte o an; yerlerin ve göklerin hakimi, insanların ve tanrıların tanrısı Zeus'un korkudan bacaklarının titrediği an olmalı. ''Kadından korkmayan, tanrıdan korkmaz'' lafı da o an literatüre geçti kanımca:) Ne karısına, ne kızına, ne de kardeşine ''en güzel sensin'' deme cesaretini gösteremeyen Zeus topu bir ölümlüye atarak işin içinden sıyrılır.
Zeus, haber tanrısı Hermes'e İda Dağı'ndan aşağı inip, hakemlik yapması için ölümlü birini seçip getirmesini buyrur. Hermes kanatlı ayaklarıyla İda Dağı'ndan aşağıya uçarcasına giderken, dağın eteğinde ineklerini otlatan bir çoban görür ve kaptığı gibi tanrıların arasına götürür.
Paris'in Seçimi
Hermes'in seçtiği ölümlü Truva Kralı Priamos'un oğlu Paris'ten (Aleksandros) başkası değildir ve yazgı işlemeye devam etmektedir. Hakem olarak üç güzelin karşısına getirilen Paris'e tanrıçaların her biri altın elmayı kendisine vermesi için vaatlerde bulunurlar. (aslında rüşvetli bir pazarlığın ilk ve üstelik tanrısallaştırılmış hali bu olsa gerek)
Kendisini seçmesi durumunda; Hera, iki kıtanın (Asya ve Avrupa) krallığını , Athena, sonsuz bir akıl, sınırsız güç ve kahramanlığı, Afrodit ise dünyanın en güzel kadınının aşkını vaat eder. Paris, erkeklerin gücü ve iktidarı hayatlarında her şeyin üstünde tuttukları inancını çürütürcesine, tercihini bir kadının aşkından yana kullanarak elmayı Afrodit'e verir. Paris'in bu seçimi iki kıta arasında uzun sürecek bir savaşın ve büyük bir krallığın yok oluşunun da başlangıcıdır.
Çocukluğumda masalların sonu ''gökten üç elma düştü'' diye biterdi hep. Merak ettiğim gökten düşen elmalar neden üç tane sorusunun cevabı, belki de bu mitolojide gizli olmalı. Bir elmanın tarihte yol açtığı yıkım atalarımızın ders almasına yol açmış olmalı ki, kimsenin huzurunu kaçırmamak, paylaşma eziyetine katlanmamak için olsa gerek elmaları üçleyip sorunu çözümlemiş olmalılar.:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder