dünya ışığı görmiyesen ecel teknesinde yüzesen

Geçmişin izlerini tarihi didikleyerek değil toprağı didikleyerek arayan, geçmişe merakı öğrenmek gayesinden çok para kazanmak olan, üzerinde yaşadığı topraklarda kültürel mirası korunacak bir emanet değil, kabını kacağını, taşını toprağını, parasını, sanatını, mezarını yağmalanacak bir ganimet olarak gören insanların hiç de azımsanamayacak oranda olduğu bir toplumun parçası olmaktan hiç bu kadar utanç duymuşluğum olmamıştı Kolophon antik kentini gezerken.

 Smyrna kentinin sonradan eklenmesiyle sayısı on üçe çıkan İyon kentlerinin oluşturduğu bir birlik İyon birliği. Kolophon bu on üç kent içinde deniz kenarında kurulmamış tek kent olma özelliğini taşıyor. Denize uzaklığını telafi etmek amacıyla olsa gerek, yaklaşık on beş km uzağında, deniz kenarına bir liman kenti de kurmuş Kolophonlular. Kıyıdaki Kolophon veya güneydeki Kolophon olarak da adlandırılan Notion kenti, ilerleyen yıllarda Kolophon'un zayıflayıp gücünü kaybetmesi ve bir kısmının bu kente yerleşmesiyle daha çok önem kazanmış.


kolophon

Notion, Klaros Apollon Kutsal Alanı ve asıl kent kuzeydeki Kolophon'la üç alandan oluşan, bu nedenle İyon Birliğine üye kentler arasında Kolophon Ülkesi olarak anılan, tek kent olma özelliğine sahip bu kent. Bugün kentteki Pers yanlılarının diğerlerinden kendilerini ayırmak için yaptıkları, dünyadaki en eski örneklerden biri olan, bir çeşit ''Berlin Duvarı'' sayılabilecek kent içi ayraç duvarının uygulayıcısı Notion ve zengin Kolophon kentleri definecilere emanetken, Klaros'da kazı çalışmaları sürüyor.

Ahmetbeyli plajının hemen yanındaki tepe üzerinde yükselen Notion, belki de fazla göz önünde olmanın verdiği avantajla defineciler tarafından kısmen daha az eşelenmişken, Gözlerden uzakta, içerilerde, çam ormanının gölgelerinde kalan, yamaçları yüksek tepelere bakan Kolophon; coğrafi konumunun avantajından faydalananlar tarafından delik deşik edilmiş.

kolophon

Bir zamanlar yetiştirdiği atlarla dönemin güçlü süvarilerinden olan, dokumacılık ve kumaş boyamada ün salan, kumaşları ve farbalaları ile dönemin modasına yön veren, verimli topraklara sahip olan, Klaros'daki Apollon kutsal alanınında; Apollon'un kehanetlerinden faydalanmak için, uzak yakın tüm ülkelerden gelenler sayesinde darphane gibi para basan zengin bir kent Kolophon.

Savaştaki ustalıklarıyla ve savaşların yönünü değiştirmekle, girdiği savaşlarda taraf oldukları kentleri galibiyete taşımakla, sorunları çözmekle ünlü Kolophonluların; sahip oldukları zenginlik nedeniyle lüks ve sefahate dalmaları nedeniyle güçten düşüp, zayıflayıp, sonlarını hazırladıklarından bahseder bazı antik çağ yazarları.

Bu terk edilmişliğe, duyarsızlığa kahrından olsa gerek; Akropol tepesinin hemen yamaçlarında koca bir kaya kütlesinin ortadan ayrılmış hali, ''taş olsa dayanamaz çatlar'' sözünü doğru çıkarır gibi. Nasıl çatlamasın koca kaya? Bir zamanlar gözlerinin önünde yükselen abidevi binalar, göz alıcı güzellikteki atlar, modaya yön veren kumaşları üzerine geçirmiş zengin insanları gördü bu büyük kaya.

kolophon

İnsanoğlunun akıl erdiremediği, hayranlık duyduğu, sırrına eremediği her olay yada nesneye tanrı vasfını yakıştırdığı bir ortamda; ne tanrıdan aldığı bir vahyi, ne de oğlu olduğu iddiasını öne sürmeden; sadece akıl ve gözlem gücünü kullanarak ''Habeşiştanlılar tanrılarını yassı burunlu ve esmer, Trakyalılar mavi gözlü ve sarışın çiziyorlar. Öküzlerin ve atların elleri olsa resim çizebilseler onlar da tanrılarını at ya da öküz olarak çizerlerdi.'' diyen felsefenin mihenk taşlarından filozof Ksenofanes'i izledi agora sohbetlerinde belki.

M.Ö 570 yıllarında burada doğup büyüyen İsa'dan yaklaşık 500 yıl, Hz. Muhammed'den 1100 yıl önce yaşayan ünlü filozofun;  ''Tanrı tekdir. Tanrı ne insan şeklindedir, ne de insanlar gibi giyinip dünyayı idare etmek için oradan oraya koşturur. Bir görüntüsü yoktur, sırf akıldır, düşüncedir, düşünce gücüyle tüm evreni idare eder'' sözlerinin halk üzerinde yarattığı hayrete şahit oldu büyük ihtimal.

Aşık olduğu flütçü kız Nanno'nun çaldığı flüt eşliğinde şiirlerini okuyan şair Mimnermos'u dinledi belki 600'lü yıllarda. Tarihin, bir kadın için yazılan ilk aşk kitabının doğuşuna şahit oldu izlerken Mimnermos ve Nanno'yu muhtemelen. Nanno'ya yazdığı, gençliğe özlem, ihtiyarlığa lanet okuduğu, insanlığa şiirde ağıt türünü armağan ettiği dizeleri, bu koca kayaya yaslanarak, sevdiği kızın gözlerine bakarak okudu belki de Mimnermos kim bilir...

Bizler de benzeriz çok, çiçeklenen baharın serpilttiği yapraklara
hani çabucak boy verirler ya güneşin hüzmeleri altında
işte biz de onlar gibi kısacık bir zaman süreriz
gençlik çiçeklerinin sefasını,
bilmeyiz kötülük mü iyilik mi gelecek
tanrılardan; kara iki ecel meleği durur yanımızda
biri tutar akıbetimiz olarak kara ihtiyarlığı,
diğeri ise ölümü; kısa ömürlüdür gençliğin meyvesi,
yere yayılıncaya kadar sürer güneş ışığı

İnsan demeye dilim varmıyor; koca koca köstebeklerin açtığı çukurların arasında geçmişin izlerini ararken; bu terk edilmişliğe, sahipsizliğe, yağmaya isyan etmenin yersizliği ise daha bir yıkıcı. Kime isyan edilecek ki? Yaşarken donumuzu zor kurtardığımız hırsızlardan, yaşadığımız coğrafyanın ölmüşlerinin bıraktığı mirası kurtarmasını nasıl isteriz? Hayatımızın sudan ucuz, varlığımızın üç kuruştan değersiz olduğu, her gün ölüm haberleri aldığımız, fidan gibi delikanlılarımızı yitirdiğimiz, geleceğimizi kuracak umudumuzu bağladığımız bir nesli teker teker tüketen, canımızın güvenliğinin sağlanamadığı bir ülkede, hırsızların cirit attığı bir antik kentin güvenliğinin sağlanmasını nasıl talep edebiliriz?
ozancan akkuş
                             Bugüne Kadar Yitirdiğimiz Onca Masum Fidandan Birisi    
              13 Mart Kızılay Saldırısında yitirilen ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği öğrencisi                                                                       OZANCAN AKKUŞ

Toprağın altındaki ve üstündeki tarihi, kültürel, doğal zenginliklerimizi, paramızı, canımızı Ali'ye edik Veli'ye düdük eden, ark atlamaz hendek geçmez basiretsiz yöneticilere, çalıp çırpan hırsızlara, katillere, şiirde ağıt türünün kurucusu hemşehrimiz şair Mimnermos'un viran şehri Kolophon'u yazarken, Anadolu'nun başka bir yöresi Erzurum'dan ağıt gibi beddualar zinciri geçiyor içimden;

On barmağından biri gala, o da dolama ola
Gözlerin toprah doyura
Gazandığın darı, goyduğun elek ola
Vurucun vura
Ocağın söne
Etlerin yere töküle
Issı yatıp soğuk galkasın




3 yorum:

  1. Ne denilebilir ki, ne geçmiş tarihimize, ne geleceğimiz gençlerimize sahip çıkabildik ...

    YanıtlaSil
  2. Ülkemizin değerleri birer birer teröre kurban gidiyor maalesef

    YanıtlaSil
  3. Sonunu çok anlamlı yazmışsın..

    YanıtlaSil