Şair Simonides'ten (M.Ö. 556 -468)
Rüzgarın Ardından
Rüzgâr eser, deniz köpürür,
insan kalbi de öyledir.
Bir gün sakin, bir gün fırtına
ama gemici denizi suçlamaz,
yalnızca yönünü düzeltir.
Çünkü bilge insan, rüzgârı değiştiremez,
ama yelkenini ayarlayabilir.
Şiirde rüzgâr Doğanın değişken gücüdür; insanın kontrolü dışındaki olayları, kaderi temsil eder. Antik çağ düşüncesinde “anemos” (rüzgâr) aynı zamanda ruh nefesi anlamını da taşır; dolayısıyla bu dize hem dış dünyayı hem içsel dalgalanmayı anlatır.
Deniz (thalassa) antik şiirde ruhun aynasıdır. Simonides burada, kalbin de deniz gibi gelgitli, kararsız ve derin olduğunu söyler. Bu imgede hem doğa-insan birliği hem de Stoacı denge düşüncesi gizlidir.
Gemici (nautēs) figürü, insanın kendi yaşamının “kaptanı” oluşunu temsil eder. Rüzgârı (dış koşulları) değiştiremeyen insan, eylemini ve yönünü değiştirebilir. Yani bilge kişi, kaderiyle savaşmaz; ona uyum sağlayarak yön bulur.
Bu şiir Simonides döneminde henüz Stoacılık kurulmamış olsa da, onun öncülü sayılabilecek bir kozmik uyum fikrini taşır.Epiktetos’un ünlü sözüne neredeyse bire bir denk düşer:
“Olanları değil, onlara verdiğin tepkini yönet.”
Rüzgâr–deniz–yön üçlüsü, insanın iç denetimi ile dış kader arasındaki sınırın şiirsel bir temsili gibidir.
Bu epigram bugün okunduğunda hâlâ taze bir öğüt gibi: Modern insan da “rüzgârı suçlayarak” yaşar; koşulları, sistemi, şansı. Oysa Simonides’in sesi binlerce yıldan bize seslenir;
“Kendini suçla, denizi değil.”
Simonides, M.Ö. 556’da Keos adasında doğan ve yaklaşık M.Ö. 468 civarında Sicilya’da hayatını kaybeden antik çağın bilge şairlerinden biri.
Yaşamı boyunca yakın dünyanın dört bir yanını dolaşan şair, gezdiği yerlere hem kahramanlık destanlarının yankısını taşıdı hem de insanın kırılganlığı ve zamanın geçiciliği üzerine sessiz bir bilgelik inşa etti.
Onun dizelerinde savaşın görkemi kadar, ölümlülüğün bilinci, geçiciliğin ağırlığı ve insan ruhunun inceliği de bulunur.
Antik kaynaklar (özellikle Plutarkhos ve Cicero), onun hafıza (mnēmē) gücünün olağanüstü olduğunu yazarlar. Bir ziyafette çöken binadaki konukları oturdukları yerlerden hatırlayarak kurtardığı söylenir. “Simonides etkisi” denilen ve günümüzde “hafıza sarayı tekniği” olarak bilinen yöntem de adını ondan alır. Bu da onun unutulmaz bir zihinsel disipline sahip olduğunu gösterir.
Şiirinde sade ama derin bir dil kullanması, taşlara kazınacak kadar kalıcı ve ruhlara dokunacak kadar canlı öğretiler bırakmasını sağlamış. Yaşamı, şiirle tarihin, insanla tanrının ince çizgisinde yürüyen bir dengeyi temsil eder ve dizelerinde yüzyıllar boyunca yankılanan bilgelik, bugün bile modern insanın kalbinde kendi yönünü bulma çağrısı yapar;
Rüzgârı değil, yelkenini ayarla.
insan kalbi de öyledir.
Bir gün sakin, bir gün fırtına
ama gemici denizi suçlamaz,
yalnızca yönünü düzeltir.
Çünkü bilge insan, rüzgârı değiştiremez,
ama yelkenini ayarlayabilir.
Şiirde rüzgâr Doğanın değişken gücüdür; insanın kontrolü dışındaki olayları, kaderi temsil eder. Antik çağ düşüncesinde “anemos” (rüzgâr) aynı zamanda ruh nefesi anlamını da taşır; dolayısıyla bu dize hem dış dünyayı hem içsel dalgalanmayı anlatır.
Deniz (thalassa) antik şiirde ruhun aynasıdır. Simonides burada, kalbin de deniz gibi gelgitli, kararsız ve derin olduğunu söyler. Bu imgede hem doğa-insan birliği hem de Stoacı denge düşüncesi gizlidir.
Gemici (nautēs) figürü, insanın kendi yaşamının “kaptanı” oluşunu temsil eder. Rüzgârı (dış koşulları) değiştiremeyen insan, eylemini ve yönünü değiştirebilir. Yani bilge kişi, kaderiyle savaşmaz; ona uyum sağlayarak yön bulur.
Bu şiir Simonides döneminde henüz Stoacılık kurulmamış olsa da, onun öncülü sayılabilecek bir kozmik uyum fikrini taşır.Epiktetos’un ünlü sözüne neredeyse bire bir denk düşer:
“Olanları değil, onlara verdiğin tepkini yönet.”
Rüzgâr–deniz–yön üçlüsü, insanın iç denetimi ile dış kader arasındaki sınırın şiirsel bir temsili gibidir.
Bu epigram bugün okunduğunda hâlâ taze bir öğüt gibi: Modern insan da “rüzgârı suçlayarak” yaşar; koşulları, sistemi, şansı. Oysa Simonides’in sesi binlerce yıldan bize seslenir;
“Kendini suçla, denizi değil.”
Simonides, M.Ö. 556’da Keos adasında doğan ve yaklaşık M.Ö. 468 civarında Sicilya’da hayatını kaybeden antik çağın bilge şairlerinden biri.
Yaşamı boyunca yakın dünyanın dört bir yanını dolaşan şair, gezdiği yerlere hem kahramanlık destanlarının yankısını taşıdı hem de insanın kırılganlığı ve zamanın geçiciliği üzerine sessiz bir bilgelik inşa etti.
Onun dizelerinde savaşın görkemi kadar, ölümlülüğün bilinci, geçiciliğin ağırlığı ve insan ruhunun inceliği de bulunur.
Antik kaynaklar (özellikle Plutarkhos ve Cicero), onun hafıza (mnēmē) gücünün olağanüstü olduğunu yazarlar. Bir ziyafette çöken binadaki konukları oturdukları yerlerden hatırlayarak kurtardığı söylenir. “Simonides etkisi” denilen ve günümüzde “hafıza sarayı tekniği” olarak bilinen yöntem de adını ondan alır. Bu da onun unutulmaz bir zihinsel disipline sahip olduğunu gösterir.
Şiirinde sade ama derin bir dil kullanması, taşlara kazınacak kadar kalıcı ve ruhlara dokunacak kadar canlı öğretiler bırakmasını sağlamış. Yaşamı, şiirle tarihin, insanla tanrının ince çizgisinde yürüyen bir dengeyi temsil eder ve dizelerinde yüzyıllar boyunca yankılanan bilgelik, bugün bile modern insanın kalbinde kendi yönünü bulma çağrısı yapar;
Rüzgârı değil, yelkenini ayarla.