bir arkeolog blog yazmaya kalkışırsa

Günlük hayatta yazı yazmayı, sürekli karalamalar yapmayı seven ben, günlerden bir gün, nette blog yazarlığı diye bir kavramın varlığını keşfettim. Meğer isteyen herkes özgürce kendisine bir sayfa açıp bilgilerini paylaşıp, hatta aklına eseni yazabiliyormuş. Ben de bir denesem dedim ama, işe başlamaktan çok toparlayıp sonuçlandırmak inanılmaz zor bir şeymiş.

Bildiğim alanda yazacaktım güya, fakat şu dört ayda fark ettim ki bir arkeolog olarak yazmak, mutfakta 20 çeşit yemeği aynı anda yapmaya benziyor. Arkeoloji deyince çoğu kişinin aklına ören yerinde görülen, teknoloji kullanmadan inşası mümkün görünmeyen hayret uyandırıcı yapılarla mermer heykeller geliyor. Bunlar hakkında yazmanın nesi zor diyecekler eminim. Sonuçta bunu gezginlerin çoğu ziyadesiyle yapıyorlar, üstelik de hakkını veriyorlar diyecekler. Lakin işin mutfağı hiçte sanıldığı gibi değilmiş.



bilgileri düzenlemek

Yazmak için hangi konuya el atsam elimde kaldı.Yaklaşık yirmi adet tamamlanmayı bekleyen yazı var. Benim blog yazarlığım, Didim Apollon Tapınağına döndü.

Didim, (Didyma) Delphoi ile beraber,antik çağın en büyük dini merkezlerinden biri. Kehanetin antik çağlarda var olan önemi, Apollon ve onun kahinlerini tüm ülkelerin ziyaret merkezi haline getirmiş.

Klasik dönem tapınağı  494 İyon isyanı bastırıldığında Persler tarafından tahrip edilir. M.Ö 334 de İskender'le beraber Anadolu Makedonya Krallığının hakimiyetine girince, M.Ö 311'lerde Seleukoslar döneminde tapınağın yeniden inşasına başlanır.

Didyma Apollon Tapınağı

Didim Apollon Tapınağı 51x109 m'lik stylobat (yapının oturduğu alan) ölçüsüyle Samos Hera ve Efes Artemis Tapınağından sonra üçüncü büyük tapınak. İnşası M.S 200 yılına kadar, yaklaşık beş yüz yıl sürmesine rağmen tapınağın üst yapısı bitirilemez.

Gelecekten haber almak niyetiyle  gelen insanlar buraya elbette  elleri boş gelmiyorlardı. Apollon'a sundukları değerli hediyeler ve ödenen onca paraya rağmen tapınağın duvarlarında, inşaattan parasını alamayan işçilerin şikayet yazıları okunmakta.

Emeğin karşılıksız bırakılması yokluktan değil, çağlar geçse de, idareyi elinde tutanların değişmeyen tamahkar ve açgözlü tutumlarından kaynaklanıyor demek ki.

Arkeoloji oldukça komplike bir alan,bir tapınağı yazmak istesen, önce bulunduğu kentin adını yazmakla beraber, ardından bu kent gökten inmedi ya deyip, başlıyorsun kentin kuruluşu, tarihçesi, coğrafyası vs. derken yaklaşık bir sayfada kent kuruluyor diyelim, sonra bu kenti dolduran halk var.

filozoflar


Halk deyip geçemiyorsun ki, bunların gündelik yaşantıları, dinleri, dilleri, gelenek görenekleri, siyasal yapılanmaları derken, işin içine mitoloji, edebiyat, felsefe giriyor, sonra çık çıkabilirsen iki sayfada içinden. Çünkü mitolojiye dalınca bir kaç örnek vermeden, felsefeye el atınca varsa o kentte doğanı anmadan geçmek, kente ihanet gibi geliyor. Bu halk yedi, içti, eğlendi, sonuçta o topraklarda alet edevatını da bıraktı. Kabını kacağını, takısını, çarığını şöyle bir tanıtmadan geçivermek olur mu?Elbette olmaz. Al sana bir sayfada buradan.

Tam artık tapınağa geçeyim derken, o dönemin mimari özelliklerini şöyle bir açıklamak lazım diyorsun, şöyle bir dediğin oluyor bir sayfa. Artık tapınağı anlatacak enerji kalmıyor. Diyorum beklesin bir ara da onu yazar sonra yayınlarım. Bakalım bu yarımlar ne zaman tamamlanacak. Bunu yapmanın inceliklerini bilenlerin tavsiyeleri hiç de fena olmazdı.

gerçekleri yazmak

Baktım bildiğim konuda yazmak zor oluyor; dedim bilmediğim bir konuda deneyeyim ve astrolojiyi seçtim. Hem ha arkeoloji, ha astroloji ne fark eder. Aradaki, iki üç harfi kalkacak değiller ya başıma:) Yaklaşık bir saatte bir metin yazılıverdi. Oh dedim ne kadar da kolaymış, kim demiş bildiğin konuda yazmak lazım diye, bilmediğin konuda yazmak çok daha basitmiş:))

Arkeolojiye ilgi duymak sadece tarihi eseri ve ören yerini ziyaretten öte bir şey. Yani bu eserleri hayata geçiren çağın sosyolojik ve siyasal olayları bilinmezse, o çağdan, olaylardan,kişilerden, günümüze bir bağ kurulamazsa, yapılan ziyaretler, keyifli geçirilmiş bir göz banyosundan öteye gitmeyecektir.

5 yorum:

  1. Belki numaralandırarak seri halinde yazabilirsin. Her konu için ayrı bir yazı yazabilirsin. Böylece hem teman belli olur hem de konuyu sınırlandırdığın için anlatman kolaylaşır.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim tavsiyeniz için.Sanırım bir konuyu tek seferde anlatmaya çalışmak yerine söylediğiniz şekilde bölümlere ayırmak hem benim için yazması kolay olacak,hem de okuyanı çok sıkmayacak belki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya kusura bakma şimdi okudum da yorumumu, mesleki alışkanlıktan olsa gerek pek bir buyurgan olmuş. 10. sınıf Dil ve Anlatım konusu: Anlatımda Sınırlandırma :)) Sanki öğrencime ders veriyorum tövbe ya rabbim ya! Cidden kusura bakma.

      Sil
    2. :)) Kusura bakacak hiç bir şey yok önerilerinizde,lütfen rahatsızlık hissetmeyin.Aksine gayet açıklayıcı ,kısa ve net olmuş.Sonuçta bilgiyi alacak taraf ben olduğuma göre,ha 10.sınıf öğrencisi,ha ben bir şey farketmez.Bilgiye ulaşmak için hepsi kabulümüz:)) Tekrar teşekkür ediyorum zaman ayırıp fikir verdiğiniz için.

      Sil
    3. Aslında bana çok güzel bir fikir verdiniz.Her konu için ayrı yazı fikri,hep aklımda olan ama nasıl yapacağıma karar veremediğim,tarihten ilginç bilgileri aktarma şeklini buldum.Bugün hayata geçirdim farketmişsinizdir.Uzun sıkıcı yazılarımın yanında kısa ilginç bilgilerin olduğu bir katagori oluşturdum.:))

      Sil