Balıkesir ve Çanakkale il sınırları içinde, sırtını Anadolu'ya yaslayıp, bakışlarını Ege Denizinin engin maviliğine çeviren Kazdağları, antik çağın ünlü ozanı Homeros'un deyimiyle bin bir pınarlı İda; Ayazma Pınarında cenneti ayaklarının altına seriyor insanların.
Homeros'un Troya Savaşını anlattığı İlyada destanı ve bu destanda tanrıların yarıştığı, seviştiği, dövüştüğü efsanelerle renklenir Kazdağları. Bu renkli efsanelerin en güzellerinden biriyse Ayazma pınarında yapılan tanrılar arasındaki güzellik yarışması.
Ayazma pınarı kazdağlarının kuzey tarafında, Çanakkale'nin bayramiç ilçesi sınırlarında, Bayramiç'ten yaklaşık 29 km uzaklıkta yer alıyor. Bayramiç merkezinden Evciler köyü istikametine devam edilerek asfalt bir yolla 21 km sonra Evciler köyüne ulaşılıyor. Evcilerden Ayazma Pınarı'na giden 8 kilometrelik yol kısmen daha dar ve bozuk olsa da özel araç ve büyük otobüslerle zorlanmadan ulaşılabilir durumda. Evciler'e kadar meyve ağaçları ve Bayramiç barajı manzaralarıyla seyreden yol, Evciler köyünden sonra karaçamların gölgesinde devam ediyor.
Her ne kadar Ayazma'da Peleus ve Thetis'in düğünü için Olymposlu tanrılar ambrosia ve nektar ile şölen sofrası kurmuşlarsa da; çok çeşitli yemeğe meyil vermemeli insanlar burada. Çünkü mütevazi bir kaç parça yiyeceğin yanına katık yapılacak ve sizi görselliğiyle tıka basa doyuracak muazzam bir doğa var sonuçta Ayazma'da.
Tabiat ana kuzey sırtlarında yer alan Ayazma'ya cennetten bir köşeyi gizlemiştir adeta. Troya ovasını besleyen Karamenderes nehri, Kazdağlarından alır güzelliğe güzellik katan sularını. Nehri besleyen pınarlardan biridir Ayazma Pınarı. Güzellik tanrıçası Afrodit, bu bereketli nehrin sularında yıkanmasına borçludur kendisine yarışmada birincilik kazandıran kızıla çalan sarı saçlı güzelliğini.
Troyalı genç kızlar evlenmeden önce Karamenderes Nehri (Skamandros) sularında yıkanarak hazırlanırlar evlilik gecesine. Bu nehrin insanların saçlarını sarı yaparak güzelleştirdiğine inanılır. Kazdağlarının en yüksek noktalarından biri olan Sarıkız zirvesine adına veren, Kazdağlarına terk edilen Sarıkız'ın da, İda'nın yamaçlarına terk edilen Paris'in de sarıdır saçları.
Troya kralı Priamos'un karısı Hekabe oğlu Paris'e hamileyken bir rüya görür. Karnından çıkan bir alev topu tüm Troya'yı sarmakta ve yakıp kül etmektedir. Hemen kahinlere koşulur danışmak için bu ürkütücü rüyayı. Kahinin cevabı nettir; doğacak olan çocuk Troya kentinin yıkımına neden olacaktır.
Doğumdan sonra kraliçenin Paris adını verdiği çocuk ortadan kaldırılması için kralın adamlarına emanet edilir. İda dağının yamaçlarında bir mağaraya terk edilen çocuğu bir ayı emzirir. Ardından yolu oradan geçen bir çoban tarafından bulunup eve götürülür bebek Paris. Biraz büyünce kendisini büyüten babası gibi sürüleri otlatmaya başlar. Otlattığı hayvanlara öyle iyi sahip çıkar ki;'' koruyucu'' anlamına gelen Aleksandros adı verilir küçük çocuğa.
Paris İda'nın yamaçlarında sürülerini otlata dursun, tanrılar bir düğünün telaşındadırlar o ara. Deniz tanrıçası Thetis ve ölümlülerden Peleus'un düğünü için bir şölen sofrası kurulmuştur bugünün Ayazma'sına. Bir tanesi hariç tüm tanrılar davetlidir; fitne fesat tanrısı Eris. Düğüne fitne sokmasın diye davet edilmeyen Eris düğünü haber alınca altın bir elmanın üzerine ''en güzele'' yazısını kazıyıp ziyafet sofrasında biter aniden. Elindeki elmayı masaya yuvarlayıp geldiği gibi yok oluverir ortadan. Göz alıcı elma üzerinde ışıltılar saçan yazısıyla masada yuvarlanırken, en güzel olduğunu düşünen üç tanrıça uzanır altın elmaya.
Elma bir tanedir güzellikte iddialı tanrıça ise üç... Bu durumda hakemlik yapacak biri gerektir... Bakışlar tanrılar tanrısı Zeus'a çevrilir altın elmayı en güzele vermesi için. Zeus tanrıların tanrısı olsa da nihayetinde bir erkektir. Girer mi hiç üç kadının arasına? Hele de bu kadınlar karısı, kız kardeşi ve kızıysa? Hem zordur da güzellikte biri diğerinden geri kalmayan karısı Hera, kızı Athena ve kardeşi Afrodit arasından seçim yapmak.
Paris'in Seçimi (Rubens 1636)
Tam bu anda işleyiş tersine dönüverir. Hep insanlar mı tanrıları hakem yapıp yardım dileyecektir onlardan. Zeus işi bir ölümlüye yıkıverir. Habercisi tanrı Hermes İda dağının yamaçlarına doğru süzülürken hayvanlarını otlatan Paris'i görür ve çoban Paris kendisini hakem olarak üç güzel tanrıçanın önünde buluverir.
Kim demiş tanrılar erdemlidir diye? Söz konusu kazanmak olunca ne dürüstlük ne erdem kalır geriye ve rüşvet girer devreye. Kendisini seçmesi durumunda Hera iki kıtanın krallığını, Athena savaşlarda zafer ve gücü, Afrodit ise okşayıp sevmeye doyamayacağı bir hediyeyi; dünyanın en güzel kadınını vadeder delikanlıya.
Paris şan şöhret ve iktidarı bir kenara itip, aşkı seçer elbette. İşte bu seçim Troya kentini yıkıma götürecek bir seçim olur gelecekte. Zaman gelip Afrodit'in vadettiği Helen'i Yunanistan'dan kaçıran Paris, sadece bir kadını ardına takmamış; savaş çığlıkları atan neredeyse bir kıtayı da peşi sıra sürükleyip getirmiştir Troya kentine.
Günümüzde altından yapılan değil belki ama, dalından koparılan elma hala çok meşhur Bayramiç'de. Ayazma Pınarının olduğu mesire yerinde geçmişe izafeten güzellik yarışmaları yapılıp, Bayramiç elmasıyla ödüllendiriliyor güzeller her sene.
Sarıkız
Asırlar geçip kültürler değişiyor, eskilerin yerini yeni efsaneler alıyor fakat, ana motif değişmiyor efsanelerde. Kazdağlarının zirvesine adını veren Sarıkız'ın efsanesi gibi mesela.
Sarıkız Kazdağlarının eteklerindeki bir köyde yaşayan, güzeller güzeli bir kızdır. Altın sarısı saçlarının tamamladığı güzelliğiyle gençleri hayran bırakmaktadır kendine. Kimine göre iftiraya uğraması, kimine göre köyün delikanlılarının arasında çıkacak tartışmayla köyde yıkıma sebep olması endişesiyle babasına yapılan baskılar sonucu, ailesi tarafından terk edilir Kazdağlarının yükseklerine.
Tıpkı Paris'in sığırlara çobanlık etmesi gibi; Sarıkız da kazlara çobanlık ve yoldaşlık eder. Yıllar sonra Paris'in ailesine kavuşması gibi güzel kız da kavuşur anne babasına. Babasının bir tas su istemesi üzerine Kazdağlarının zirvelerinden kabını Ege Denizi'ne daldırıp bir tas su alır. Babasına deniz suyunu uzattıktan sonra erenlere karışıp yok olan Sarıkız'ın ardından; kazlarını otlattığı dağlar Kazdağları, zirvesi de Sarıkız olarak anılır.
Efsanelerdeki sarıya yapılan vurgu; yüzyıllarca Karamenderes'in İda'nın zirvelerinden çağlayıp gelen suyunun, Troya kentinin ovalarına bereket, sürükleyip getirdiği altının ekonomisine sağladığı zenginlikten olsa gerektir. Troya'nın İda dağından gelen zenginliği nasıl geçmişte istilaya uğradıysa; günümüzde de altın yataklarıyla Kazdağları, yağmacıların hedefine oturmuş durumda.
Kazdağları bugün, altında yatan zengin cevherleriyle; zeytin, kızılçam, karaçam ve bu dağa özgü köknar ağaçlarının yamaçlarını süslediği yeşiliyle; coşkuyla denize koşan bin bir pınarıyla yağmacıların tehdidi altında. Tabii bizler sahip çıkıp, bu sessiz güzelliğin sesi olmazsak...
Homeros'un Troya Savaşını anlattığı İlyada destanı ve bu destanda tanrıların yarıştığı, seviştiği, dövüştüğü efsanelerle renklenir Kazdağları. Bu renkli efsanelerin en güzellerinden biriyse Ayazma pınarında yapılan tanrılar arasındaki güzellik yarışması.
Ayazma pınarı kazdağlarının kuzey tarafında, Çanakkale'nin bayramiç ilçesi sınırlarında, Bayramiç'ten yaklaşık 29 km uzaklıkta yer alıyor. Bayramiç merkezinden Evciler köyü istikametine devam edilerek asfalt bir yolla 21 km sonra Evciler köyüne ulaşılıyor. Evcilerden Ayazma Pınarı'na giden 8 kilometrelik yol kısmen daha dar ve bozuk olsa da özel araç ve büyük otobüslerle zorlanmadan ulaşılabilir durumda. Evciler'e kadar meyve ağaçları ve Bayramiç barajı manzaralarıyla seyreden yol, Evciler köyünden sonra karaçamların gölgesinde devam ediyor.
Her ne kadar Ayazma'da Peleus ve Thetis'in düğünü için Olymposlu tanrılar ambrosia ve nektar ile şölen sofrası kurmuşlarsa da; çok çeşitli yemeğe meyil vermemeli insanlar burada. Çünkü mütevazi bir kaç parça yiyeceğin yanına katık yapılacak ve sizi görselliğiyle tıka basa doyuracak muazzam bir doğa var sonuçta Ayazma'da.
Tabiat ana kuzey sırtlarında yer alan Ayazma'ya cennetten bir köşeyi gizlemiştir adeta. Troya ovasını besleyen Karamenderes nehri, Kazdağlarından alır güzelliğe güzellik katan sularını. Nehri besleyen pınarlardan biridir Ayazma Pınarı. Güzellik tanrıçası Afrodit, bu bereketli nehrin sularında yıkanmasına borçludur kendisine yarışmada birincilik kazandıran kızıla çalan sarı saçlı güzelliğini.
Troyalı genç kızlar evlenmeden önce Karamenderes Nehri (Skamandros) sularında yıkanarak hazırlanırlar evlilik gecesine. Bu nehrin insanların saçlarını sarı yaparak güzelleştirdiğine inanılır. Kazdağlarının en yüksek noktalarından biri olan Sarıkız zirvesine adına veren, Kazdağlarına terk edilen Sarıkız'ın da, İda'nın yamaçlarına terk edilen Paris'in de sarıdır saçları.
Troya kralı Priamos'un karısı Hekabe oğlu Paris'e hamileyken bir rüya görür. Karnından çıkan bir alev topu tüm Troya'yı sarmakta ve yakıp kül etmektedir. Hemen kahinlere koşulur danışmak için bu ürkütücü rüyayı. Kahinin cevabı nettir; doğacak olan çocuk Troya kentinin yıkımına neden olacaktır.
Doğumdan sonra kraliçenin Paris adını verdiği çocuk ortadan kaldırılması için kralın adamlarına emanet edilir. İda dağının yamaçlarında bir mağaraya terk edilen çocuğu bir ayı emzirir. Ardından yolu oradan geçen bir çoban tarafından bulunup eve götürülür bebek Paris. Biraz büyünce kendisini büyüten babası gibi sürüleri otlatmaya başlar. Otlattığı hayvanlara öyle iyi sahip çıkar ki;'' koruyucu'' anlamına gelen Aleksandros adı verilir küçük çocuğa.
Paris İda'nın yamaçlarında sürülerini otlata dursun, tanrılar bir düğünün telaşındadırlar o ara. Deniz tanrıçası Thetis ve ölümlülerden Peleus'un düğünü için bir şölen sofrası kurulmuştur bugünün Ayazma'sına. Bir tanesi hariç tüm tanrılar davetlidir; fitne fesat tanrısı Eris. Düğüne fitne sokmasın diye davet edilmeyen Eris düğünü haber alınca altın bir elmanın üzerine ''en güzele'' yazısını kazıyıp ziyafet sofrasında biter aniden. Elindeki elmayı masaya yuvarlayıp geldiği gibi yok oluverir ortadan. Göz alıcı elma üzerinde ışıltılar saçan yazısıyla masada yuvarlanırken, en güzel olduğunu düşünen üç tanrıça uzanır altın elmaya.
Elma bir tanedir güzellikte iddialı tanrıça ise üç... Bu durumda hakemlik yapacak biri gerektir... Bakışlar tanrılar tanrısı Zeus'a çevrilir altın elmayı en güzele vermesi için. Zeus tanrıların tanrısı olsa da nihayetinde bir erkektir. Girer mi hiç üç kadının arasına? Hele de bu kadınlar karısı, kız kardeşi ve kızıysa? Hem zordur da güzellikte biri diğerinden geri kalmayan karısı Hera, kızı Athena ve kardeşi Afrodit arasından seçim yapmak.
Paris'in Seçimi (Rubens 1636)
Tam bu anda işleyiş tersine dönüverir. Hep insanlar mı tanrıları hakem yapıp yardım dileyecektir onlardan. Zeus işi bir ölümlüye yıkıverir. Habercisi tanrı Hermes İda dağının yamaçlarına doğru süzülürken hayvanlarını otlatan Paris'i görür ve çoban Paris kendisini hakem olarak üç güzel tanrıçanın önünde buluverir.
Kim demiş tanrılar erdemlidir diye? Söz konusu kazanmak olunca ne dürüstlük ne erdem kalır geriye ve rüşvet girer devreye. Kendisini seçmesi durumunda Hera iki kıtanın krallığını, Athena savaşlarda zafer ve gücü, Afrodit ise okşayıp sevmeye doyamayacağı bir hediyeyi; dünyanın en güzel kadınını vadeder delikanlıya.
Paris şan şöhret ve iktidarı bir kenara itip, aşkı seçer elbette. İşte bu seçim Troya kentini yıkıma götürecek bir seçim olur gelecekte. Zaman gelip Afrodit'in vadettiği Helen'i Yunanistan'dan kaçıran Paris, sadece bir kadını ardına takmamış; savaş çığlıkları atan neredeyse bir kıtayı da peşi sıra sürükleyip getirmiştir Troya kentine.
Günümüzde altından yapılan değil belki ama, dalından koparılan elma hala çok meşhur Bayramiç'de. Ayazma Pınarının olduğu mesire yerinde geçmişe izafeten güzellik yarışmaları yapılıp, Bayramiç elmasıyla ödüllendiriliyor güzeller her sene.
Sarıkız
Asırlar geçip kültürler değişiyor, eskilerin yerini yeni efsaneler alıyor fakat, ana motif değişmiyor efsanelerde. Kazdağlarının zirvesine adını veren Sarıkız'ın efsanesi gibi mesela.
Sarıkız Kazdağlarının eteklerindeki bir köyde yaşayan, güzeller güzeli bir kızdır. Altın sarısı saçlarının tamamladığı güzelliğiyle gençleri hayran bırakmaktadır kendine. Kimine göre iftiraya uğraması, kimine göre köyün delikanlılarının arasında çıkacak tartışmayla köyde yıkıma sebep olması endişesiyle babasına yapılan baskılar sonucu, ailesi tarafından terk edilir Kazdağlarının yükseklerine.
Tıpkı Paris'in sığırlara çobanlık etmesi gibi; Sarıkız da kazlara çobanlık ve yoldaşlık eder. Yıllar sonra Paris'in ailesine kavuşması gibi güzel kız da kavuşur anne babasına. Babasının bir tas su istemesi üzerine Kazdağlarının zirvelerinden kabını Ege Denizi'ne daldırıp bir tas su alır. Babasına deniz suyunu uzattıktan sonra erenlere karışıp yok olan Sarıkız'ın ardından; kazlarını otlattığı dağlar Kazdağları, zirvesi de Sarıkız olarak anılır.
Efsanelerdeki sarıya yapılan vurgu; yüzyıllarca Karamenderes'in İda'nın zirvelerinden çağlayıp gelen suyunun, Troya kentinin ovalarına bereket, sürükleyip getirdiği altının ekonomisine sağladığı zenginlikten olsa gerektir. Troya'nın İda dağından gelen zenginliği nasıl geçmişte istilaya uğradıysa; günümüzde de altın yataklarıyla Kazdağları, yağmacıların hedefine oturmuş durumda.
Kazdağları bugün, altında yatan zengin cevherleriyle; zeytin, kızılçam, karaçam ve bu dağa özgü köknar ağaçlarının yamaçlarını süslediği yeşiliyle; coşkuyla denize koşan bin bir pınarıyla yağmacıların tehdidi altında. Tabii bizler sahip çıkıp, bu sessiz güzelliğin sesi olmazsak...
Tarih ve doğa altına gaLip gelsin. Hem oksijeni hem güzelliği hem tarihi olan kaç bölge var?
YanıtlaSilHiç biri Kazdağlarının yerini tutamaz. Her birinin kendine özgü güzelliği ve kıymeti var.
Sil