Antik çağda zenginliğin temeli; ana gıda kaynağını sağlayan tahıl ve diğer tarımsal ürünlerin, zeytin ve şarap üretiminin yapıldığı, aynı zamanda sığır, koyun ve atların otlatıldığı toprak zenginliğidir.
Yükünü tutmuş ve bir beyefendi gibi yaşamak isteyen zengin tüccar bir yurttaşın, toprak satın almak için önce ticaret işini bırakması gerekir.
Antik çağ yazarlarından Ksenophon (M.Ö 430-355) Economicus adlı eserinde, çiftçiliğin tüm uğraşlar içinde en soylusu, hayatını kazanmanın en hoş ve makbul yolu olduğunu söyler. Bedeni güçlendirir ve cesaret aşılar. İşiyle tutkuyla ilgilenmeye hazır, akıllı bir insan için daha karlı bir şey yoktur ve her şeyden önce öğrenmesi kolaydır. Gerçek bir beyefendinin boş zamanını faydalı bir şekilde değerlendirmesi için pek çok fırsat sunar.
Bu fırsatların başında gelen de siyasettir. Siyaset antik çağda kent devletlerinde en yüksek seviyede tam zamanlı bir uğraş olduğundan, eğer bir kimse siyasetçi olacaksa ticaret ve imalatla uğraşmamalıdır. Siyasetle uğraşıyorsa; servetini ticaret yoluyla kazanmak, kişiye itibar kaybettirir.
Günümüzde ise, kazancını ticaretten sağlamıyorsa bile, siyasetle uğraşmaya başlayanların çoğunluğunun ticarete de başladığı, başlamakla kalmayıp bunu hırsızlık ve yolsuzluk boyutunda büyüttükleri bir gerçek.
Sokrates'le aynı dönemde yaşayan ve onunla sohbetleri olan Ksenophon; Sardes'te satraplık yapan Pers prensi Kiros'un, Pers İmparatoru olan abisi Artakserkses'e karşı yaptığı sefere katılmış, Kiros'un Mezopotamya'da savaşta ölmesiyle başıboş kalan batı Anadolu, Trakya ve Yunanistan'dan toplanmış on bin paralı askerle türlü zorluklarla yurtlarına geri dönmüş bir tarihçi-savaş muhabiri-asker yazar. Prens Kiros'un, bir savaş veya tarım faaliyetiyle gayretle uğraşmadan akşam yemeği yememe ilkesinden ve Sardes'deki (Günümüzde Manisa-Salihli-Sart köyü) muhteşem bahçesini bizzat tasarlayıp, kimi ekimlerini kendi elleriyle yaptığından bahseder.
Zeytin Hasadı (Amfora M.Ö 520)
Antik çağda beyefendinin kendi toprağına sahip olması ve basit bir kiracı olmaması genel kuraldır. Ksenophon kitabında, Sokrates'i şöyle konuşturur:
''Sadece sevgilisinin görünüşüyle ilgilenen insan, bir parça toprak kiralamış birine benzer. Onun endişesi toprağın daha değerli hale gelmesi değil, ondan mümkün olan en fazla ürünü elde etmektir. Oysa esas derdi sevgi olan kişi; kendi çiftliği olan kişiye daha çok benzer, çünkü sevdiğini daha değerli kılmak için tüm gücüyle çalışır.''
Cicero'ya göre ise tıpkı bir davacının medeni hukuku ayrıntılı bir şekilde bilmesine gerek olmadan sadece kendi davasıyla ilgili bilmesi gerekeni kolayca öğrenebilmesi gibi, toprak sahibi de herkesçe bilinen şeylerle yetinebilir. Asmaların ve diğer ağaçların budanması, ekme ve biçmenin doğası, bu tür işlerin yılın hangi zamanında yapılacağı v.s gibi.
Cicero, elde ettiği kazançla doyan ve limandan emekli olup, tarlalara çekilen tüccarları över ve ''yine de tüm servet edinme yolları içinde hiç bir şey çiftçilikten daha iyi, daha tatlı, özgür bir insana daha yaraşır değildir'' der.
M.S 3.yy filozoflarından Plotinus, bir insanı zengin ya da fakir kılan şeyin ne olduğuna dair tartışmada; servetin ilk kaynağının miras olduğunu, emek yoluyla elde edilen zenginliklerin en erdemlisinin ise çiftçilik olduğunu söyler. Ticaret ya da imalattan elde edilen zenginlikler ise sıralamasına giremez.
Bir başka filozof Musonius Rufus ise kendisine sorulan ''Hangi geçim kaynağı bir filozof için uygundur?'' sorusuna; toprağın, kendisine harcanan emeğin karşılığını kat be kat verdiğini, çalışmaya istekli olan kişinin yaşamını sürdürmesi için gerekli olan şeyleri bol miktarda karşılayacağını ve bunu ''asaleti koruyacak, kimseyi gücendirmeyecek bir şekilde yaptığını'' söyler.
Likya kentlerinden biri olan ve günümüzde Muğla il sınırları içinde yer alan Oinoanda kenti filozoflarından Diogenes'in M.S 2. yüzyılda kente diktirdiği yazıtının bir bölümünde, herkesin sadece felsefe çalışmaya değil, tarım ve hayvancılık faaliyetlerine de katılacağı gelecekte ki bir ''Altın Çağ'' tasviri yer alır.
Bizler henüz o altın çağı göremedik ama; binlerce yıl önce saygın bir iş olan çiftçiliğin ve siyasetin temel taşı olan çiftçilerin, itibarının yerle bir edildiğini, değil zengin olmak geçimini bile zor sağladığını, siyasetle uğraşmak bir yana, haddini bilmez diktatör siyasetçiler tarafından nasıl yumruklanıp tartaklandığını gördük. Altın Çağa yol almanın yolu ''YOL''dan geçiyorsa bu yolla o çağa ulaşmamız yakın, yok eğer, yol ''YOL''dan geçmiyor ise o zaman işimiz çok zor.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Yükünü tutmuş ve bir beyefendi gibi yaşamak isteyen zengin tüccar bir yurttaşın, toprak satın almak için önce ticaret işini bırakması gerekir.
Antik çağ yazarlarından Ksenophon (M.Ö 430-355) Economicus adlı eserinde, çiftçiliğin tüm uğraşlar içinde en soylusu, hayatını kazanmanın en hoş ve makbul yolu olduğunu söyler. Bedeni güçlendirir ve cesaret aşılar. İşiyle tutkuyla ilgilenmeye hazır, akıllı bir insan için daha karlı bir şey yoktur ve her şeyden önce öğrenmesi kolaydır. Gerçek bir beyefendinin boş zamanını faydalı bir şekilde değerlendirmesi için pek çok fırsat sunar.
Bu fırsatların başında gelen de siyasettir. Siyaset antik çağda kent devletlerinde en yüksek seviyede tam zamanlı bir uğraş olduğundan, eğer bir kimse siyasetçi olacaksa ticaret ve imalatla uğraşmamalıdır. Siyasetle uğraşıyorsa; servetini ticaret yoluyla kazanmak, kişiye itibar kaybettirir.
Günümüzde ise, kazancını ticaretten sağlamıyorsa bile, siyasetle uğraşmaya başlayanların çoğunluğunun ticarete de başladığı, başlamakla kalmayıp bunu hırsızlık ve yolsuzluk boyutunda büyüttükleri bir gerçek.
Sokrates'le aynı dönemde yaşayan ve onunla sohbetleri olan Ksenophon; Sardes'te satraplık yapan Pers prensi Kiros'un, Pers İmparatoru olan abisi Artakserkses'e karşı yaptığı sefere katılmış, Kiros'un Mezopotamya'da savaşta ölmesiyle başıboş kalan batı Anadolu, Trakya ve Yunanistan'dan toplanmış on bin paralı askerle türlü zorluklarla yurtlarına geri dönmüş bir tarihçi-savaş muhabiri-asker yazar. Prens Kiros'un, bir savaş veya tarım faaliyetiyle gayretle uğraşmadan akşam yemeği yememe ilkesinden ve Sardes'deki (Günümüzde Manisa-Salihli-Sart köyü) muhteşem bahçesini bizzat tasarlayıp, kimi ekimlerini kendi elleriyle yaptığından bahseder.
Antik çağda beyefendinin kendi toprağına sahip olması ve basit bir kiracı olmaması genel kuraldır. Ksenophon kitabında, Sokrates'i şöyle konuşturur:
''Sadece sevgilisinin görünüşüyle ilgilenen insan, bir parça toprak kiralamış birine benzer. Onun endişesi toprağın daha değerli hale gelmesi değil, ondan mümkün olan en fazla ürünü elde etmektir. Oysa esas derdi sevgi olan kişi; kendi çiftliği olan kişiye daha çok benzer, çünkü sevdiğini daha değerli kılmak için tüm gücüyle çalışır.''
Cicero'ya göre ise tıpkı bir davacının medeni hukuku ayrıntılı bir şekilde bilmesine gerek olmadan sadece kendi davasıyla ilgili bilmesi gerekeni kolayca öğrenebilmesi gibi, toprak sahibi de herkesçe bilinen şeylerle yetinebilir. Asmaların ve diğer ağaçların budanması, ekme ve biçmenin doğası, bu tür işlerin yılın hangi zamanında yapılacağı v.s gibi.
Cicero, elde ettiği kazançla doyan ve limandan emekli olup, tarlalara çekilen tüccarları över ve ''yine de tüm servet edinme yolları içinde hiç bir şey çiftçilikten daha iyi, daha tatlı, özgür bir insana daha yaraşır değildir'' der.
M.S 3.yy filozoflarından Plotinus, bir insanı zengin ya da fakir kılan şeyin ne olduğuna dair tartışmada; servetin ilk kaynağının miras olduğunu, emek yoluyla elde edilen zenginliklerin en erdemlisinin ise çiftçilik olduğunu söyler. Ticaret ya da imalattan elde edilen zenginlikler ise sıralamasına giremez.
Bir başka filozof Musonius Rufus ise kendisine sorulan ''Hangi geçim kaynağı bir filozof için uygundur?'' sorusuna; toprağın, kendisine harcanan emeğin karşılığını kat be kat verdiğini, çalışmaya istekli olan kişinin yaşamını sürdürmesi için gerekli olan şeyleri bol miktarda karşılayacağını ve bunu ''asaleti koruyacak, kimseyi gücendirmeyecek bir şekilde yaptığını'' söyler.
Likya kentlerinden biri olan ve günümüzde Muğla il sınırları içinde yer alan Oinoanda kenti filozoflarından Diogenes'in M.S 2. yüzyılda kente diktirdiği yazıtının bir bölümünde, herkesin sadece felsefe çalışmaya değil, tarım ve hayvancılık faaliyetlerine de katılacağı gelecekte ki bir ''Altın Çağ'' tasviri yer alır.
Bizler henüz o altın çağı göremedik ama; binlerce yıl önce saygın bir iş olan çiftçiliğin ve siyasetin temel taşı olan çiftçilerin, itibarının yerle bir edildiğini, değil zengin olmak geçimini bile zor sağladığını, siyasetle uğraşmak bir yana, haddini bilmez diktatör siyasetçiler tarafından nasıl yumruklanıp tartaklandığını gördük. Altın Çağa yol almanın yolu ''YOL''dan geçiyorsa bu yolla o çağa ulaşmamız yakın, yok eğer, yol ''YOL''dan geçmiyor ise o zaman işimiz çok zor.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Yazınızı çok beğendim. Emeğinize sağlık. Güzel ülkemde yok olmaya yüz tutmuş tarım ve hayvancılık konusuna çok iyi dikkat çekmişsiniz ve konunun felsefi temellerini de çok güzel, herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmışsınız. Mustafa Kemal Atatürk' ün çok kitap okuduğunu biliyorum, çünkü yazmıştım blogumda. Ksenophon' u da okumuş olmalı ki, onun çiftçilerin soyluluğuna dair söylediklerini Atatürk; "Köylü, milletln efendisidir." diye çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. Zeytin hasadını betimleyen amfora da çok güzel.
YanıtlaSilYazınızda bir şey dikkatimi çekti; Diogenes' in Muğla' da yaşadığından bahsetmişsiniz. Benim bildiğim, tanıdığım Diogenes, Kinik yaşam felsefesinin öncüllerinden olan Sinop' lu Diogenes. Babası sürgün edilince de birlikte Atina' ya giderler. Bahsettiğiniz Diogenes' le, Sinop' lu Diogenes aynı olamaz. Çünkü yaşadıkları yüzyıllar aynı değil. Bilgilendirirseniz sevinirim.
Sahriye sizin de tahmin ettiğiniz gibi Sinoplu Diogenes (Diyojen) ile Oinoandalı Diogenes farklı kişiler. Böyle bir karışıklığa neden olabileceğini düşündüğüm için Likyalı olduğunu özellikle belirtmiştim. Sinooplu Diogenes (M.Ö 404-323) söylediğiniz gibi Kinik felsefenin temsilcisi ve Büyük İskender'in çağdaşı iken Oinoandalı Diogenes M,Ö 2. yy'da yaşamış,Epikurosçu öğretiyi benimsemiş ve kenti olan Oinoanda'ya dikilen bir yazıta Epikürosçu felsefenin öğretilerini yazmıştır. Yazıt uzun yıllar süren çalışmalarda parça parça bulunup birleştirilmiş, sanırım son hali 212 parçası bulunup tamamlanabilmişti. tamamlanabilmiştir.
SilVerdiğiniz bilgi için teşekkürler...
SilToprak değerini bilen insanlar olmasa yarın aç kalacağımızın farkına varmalı! Adem babadan kalma en büyük meslektir. Aşure; buğdayı yüceltme ve Adem Babayı anma halidir.
YanıtlaSilKeyifli bir yazıydı. Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim bahçe perim. Sözlerine katılıyorum; toprağın da, onu işleyen nasırlı ellerinde değerini bilmek ve haklarını teslim etmek gerekir.
SilÇok beğenerek ve bir kaç not alarak okudum yazını. Nereden nereye değil mi? Her şeyin temeli olan toprak.. Bu çok ironik ama onunla uğraşan herkes de perişan.. Emeğine sağlık.
YanıtlaSilAslında halk olarak toprağa fazlasıyla bağlı insanlarız. Bu nedenle toprakla uğraşanların daha fazla emeğinin karşılığını almasını ve hak ettiği saygıyı görmesini bekliyor insan.
SilNice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bu kadar yüreğimize dokunan sözlerle toprağa seslenebilen insanların yetiştiği, kaç halk vardır, değil mi?
Antik çağ kalıntılarına sadece bir taş gözüyle bakanlar tarihten hiç ders almadılar ki!. Oysa geleceğe ışık tutan bu eserler ve düşünürlerin hayata dair sözleri nice öğretilerle dolu. Ksenophon kitabında Sokrates'i konuşturduğu bölüm ve diğer antik çağ düşünürlerin 'çiftçilik' ile ilgili sözleri üzerine hazırlamış olduğunuz derlemeyi çok beğendim.
YanıtlaSilDilerim birgün hem toprak-anamız, hem de toprağını seven çiftçilerimiz hak ettiği değeri bulur. Emeğinize sağlık.
Teşekkür ederim. Dileğinize katılıyorum; sonuna kadar.
Sil