Ellerim uzanırken çiçeklere;
düşüncelerim de bilinçsizce
kayıyor renklerine...
Vazomun nasıl
ihtiyacı varsa içinde çiçeklere,
bedene hapsolan ruhun da
ihtiyacı var renklere.
Bir vazo gibiyse bedenimiz;
içini dolduran
renk renk çiçekler karakterimiz...
Bütün saflığı ve masumiyetiyle
beyaz bir gonca
girdi önce vazomuza...
özgürlüğün nefesini üfleyerek;
eşitlikle adaletin,
sabrın ve barışın 
tohumlarını attı ruha.
Sarıyla zekayı ve aklı
kullanmayı öğrenirken;
coşkuyla neşeyi kattık yanına..
Yeşil nasıl
vazodaki çiçeklerin dayanağıysa; 
akıl ve kalp arasındaki
denge ve uyumu
kazandırdı ruhumuza.
Sonra biraz mavi
toplamak gerekiyordu.
Çünkü;
verimli bir yaşamın sırrı
çalışmaktan ve
maviden geçiyordu .
Beyazın durgunluğunu
kırmızıyla hareketlendirip;
yaşama azmini,
direnmeyi
ve tutkuyu öğrendik.
Biraz aşk, biraz pervasızlık,
biraz da hırçınlıkla renklendik.
Eğer şanslıysak
Mor'a ulaşırız olgunlaştıkça...
Asalet ve zarafet
girer vazomuza.
Kalp ve aklı dengeleyip
yüksek bilince ulaşmayı,
gerçekçi 
ve 
ayakları yere basan 
biri olmayı öğreniriz Mor'la.
Neyi eksik görürsek
onu ekleriz vazoya.
Ana renkleri bitirip de
başlarsak tonlarını aramaya;
işte o zaman diyebiliriz ki 
vazo doldu da 
başladı bile taşmaya.
Şöyle bir baktım
vazomdaki çiçeklere;
kimi eksik,
kimi gereğinden fazla.
Umutsuz  değilim;
yeter ki olmayanı bileyim.
Yaşamda varım;
eksik kalanı,
zamanla tamamlarım.
N.DENİZ