Bu sabah ''neden blog yazmaya başladım'''ın cevabını arayan bir soruyla bloger arkadaşlardan Berkay tarafından mimlendiğimi fark edince ilk ve son mim yazımı yazmaya karar verdim.
Yaşadığımız ülkede aldığımız eğitim sonucu bizlere meslek öğretilmez esasında. Elimize tutuşturulan ''bu mesleği yapabilir'' belgesidir diplomalar. Tamam yapabilir de peki işi biliyor mudur belgeyi alan? Elbette hayır...Pek çoğumuz bilir ki hala usta-çırak yöntemiyle öğrenilir işler.
İşte ben de bu sistemin; elinde birbirinden iki farklı ''bu mesleği yapabilir'' belgesiyle iki belgeden de alakasız, pek çok işi öğrenmiş yapmış insanlar gibi, kanlı canlı tanıklarından biriyim.
Hayatımda pek çok şeyi değiştiren, ileride ''geçmişten günümüze süre gelen olayları ve aksaklıkları yazma'' fikrini veren, yine bu alakasız işlerden birisi oldu. Yaklaşık 10 yıl önce Sosyal Hizmetlerin Evde Bakım Hizmetleri adı altında bir uygulamasında görevlendirildim. Elimdeki ''bu mesleği yapabilir'' belgelerinden biri bu işi de yapabilecek meslekler grubuna koyuyormuş beni:)) Uzun uğraşlar ve yasal uygulamaları okumakla geçirilmiş bir kaç haftadan sonra çıraklığı tamamlamış bir kaç ay sonra ustalık aşamasında işi başkalarına anlatırken buluverdim kendimi.
Evde Bakım Hizmeti uygulaması sosyal devlet olmanın gereklerinden ve belki de en güzel uygulamalarından birisi. Evinde kendi bakımını yapamayacak durumda özürlü, yaşlı veya hasta bir yakını olanlara, o kişinin bakımını yapması ve bunu yaparken iş kaybına uğradığı, geçimini sağlamak için başka bir işte çalışamadığı için devlet tarafından, hem bu kaybını telafi etmek, hem de bakıma ihtiyaç duyan kişinin bakım hizmetinde sürekliliği sağlamak amacıyla, bakım yapan kişiye belli miktar para ödenmesi esasına dayanıyor.
Sosyal Hizmetler adına görev yapan belli meslek gruplarından kişilerin oluşturduğu üç kişilik bir heyet kişilerin müracaatlarını değerlendirip, bu ücreti alıp alamayacağına karar veriyor. Şayet heyet, bu yardımı almasını uygun bulursa, bakım şartlarını yerine getirdiği ve bakıma muhtaç yakını hayatta olduğu sürece almaya devam ediyor. En son aylık 850 lira civarında bir miktardı şimdilerde ne ödeniyor bilemiyorum.
Heyet üyelerinden iki tanesi üç ayda bir değişip yeni görevlendirmeler gelmesine rağmen ben uzun süre, her yeni gelen kişiye usta-çırak esasıyla işi öğreterek, devam ettirmek zorunda kaldım. İşte bu görevde kaldığım süre, her müracaatı yerinde incelerken; hayatı başka bir gözle görme, sistemi, toplumu, geçmişi ve bugünü daha fazla sorgulama nedenim oldu.
Kişinin yasalarla vicdanı arasında çıkan çatışmasının, yaşamın ne kadar adaletsiz, kurumların ve devletin sosyal adaleti sağlamakta ne kadar yetersiz kaldığının şahidi oldum. Felsefeye olan ilgim daha bir derinleşti. Özürlü, yoksul ve yaşlıların yaşama tutunma, yakınlarının onları yaşamda tutma gayreti, ücreti almayı hak edenlerle, bu hakkı kazanabilmek için türlü ahlaksızlık ve yolsuzluk yapıp hakkı olmamasına rağmen mağdurların hakkına girmeye çalışanları görmek vicdan ve ahlak konusunu daha fazla irdelememi sağladı.
İşte yazmaya karar vermem bu günlere denk düştü. Yazmak için on yıl geçmesi ise, yeni bir yaşama başlangıç. ''Bu mesleği yapabilir'' belgelerini aldım ve işe başladım, işleri öğrendim, çalıştım ve asıl bu günlerde meslek eğitimimi, hayatla olan ihtisasımı tamamlayıp gerçek mezuniyet belgemi alacağım.
Bu yaz; 45 yaşında, yasalara göre, iş yaşamında geçirilecek yılları ve yaşı tamamlayıp, bilinen adıyla emeklilik, bana göre ise gerçek mezuniyet hakkını kazandım.
20'li yaşlarda arkeoloji eğitimi almış birinin gözüyle, tarihi, doğal güzellikleri olan yerleşimleri, ören yerlerini yani ülkenin büyük bölümünü karış karış gezen ben, bugün gezdiği yerleri tekrar; okuyarak, çalışarak, gözlemleyerek geçirilmiş yılların deneyimiyle, bu kez sadece resmi tarihi bilgilerle değil, gördüğü yerlerin içini insanla ve insanın tarihi, felsefesi, mitolojisi ve kültürüyle doldurarak gezmeye başladım. Düşündüm, bunu neden yazarak başkalarına da aktarmayayım?
Çalışmayı bıraktığım bu günlerde bir arkadaşım arayarak bana ''kendini bir kenara atılmış işe yaramıyor gibi hissetmiyor musun işi bırakınca?'' diye sordu. Bunun üzerine epey düşündüm. Hiç aklıma bile gelmedi böyle bir şey. İşe yaramayan şey nedir, boş mermi kovanı mı mesela? İyi de ben yıllarca bu kovanı doldurmakla uğraştım. Onca eğitim, deneyim, okuma ve gözlem. Hayır kesinlikle! Bilakis fitili ateşlenmeye hazır bir dinamit lokumu gibiyim.:)
Bir yıl önce bu mezuniyete (!) hazırlık yapmak için bu blogu açtım ve aylarca yazmadan hazırda bıraktım. Önceleri başka yerlerde yazdığım makaleler yerine, düşüncelerimde olan uzun soluklu kitap için bir egzersiz niyetiyle bu blogda yazmaya başlamıştım. Aslında birileri okusun veya acaba okur mu diye hiç düşünmedim. Ama zaman içinde baktım ki hazır yazmışım bari okunsun düşüncesiyle yer değiştirivermiş fikirler.
Sabah erken kalkıp bahçemdeki otları temizleyip, denize girip uzun süre yüzdükten sonra, bahçedeki salıncağıma oturup elime çayı, önüme lap topu alıp bu satırları yazmaya başladım. İşsiz miyim? Asla!!! Çalışmaya yeni başladım ;))
Yaşadığımız ülkede aldığımız eğitim sonucu bizlere meslek öğretilmez esasında. Elimize tutuşturulan ''bu mesleği yapabilir'' belgesidir diplomalar. Tamam yapabilir de peki işi biliyor mudur belgeyi alan? Elbette hayır...Pek çoğumuz bilir ki hala usta-çırak yöntemiyle öğrenilir işler.
İşte ben de bu sistemin; elinde birbirinden iki farklı ''bu mesleği yapabilir'' belgesiyle iki belgeden de alakasız, pek çok işi öğrenmiş yapmış insanlar gibi, kanlı canlı tanıklarından biriyim.
Evde Bakım Hizmeti uygulaması sosyal devlet olmanın gereklerinden ve belki de en güzel uygulamalarından birisi. Evinde kendi bakımını yapamayacak durumda özürlü, yaşlı veya hasta bir yakını olanlara, o kişinin bakımını yapması ve bunu yaparken iş kaybına uğradığı, geçimini sağlamak için başka bir işte çalışamadığı için devlet tarafından, hem bu kaybını telafi etmek, hem de bakıma ihtiyaç duyan kişinin bakım hizmetinde sürekliliği sağlamak amacıyla, bakım yapan kişiye belli miktar para ödenmesi esasına dayanıyor.
Sosyal Hizmetler adına görev yapan belli meslek gruplarından kişilerin oluşturduğu üç kişilik bir heyet kişilerin müracaatlarını değerlendirip, bu ücreti alıp alamayacağına karar veriyor. Şayet heyet, bu yardımı almasını uygun bulursa, bakım şartlarını yerine getirdiği ve bakıma muhtaç yakını hayatta olduğu sürece almaya devam ediyor. En son aylık 850 lira civarında bir miktardı şimdilerde ne ödeniyor bilemiyorum.
Heyet üyelerinden iki tanesi üç ayda bir değişip yeni görevlendirmeler gelmesine rağmen ben uzun süre, her yeni gelen kişiye usta-çırak esasıyla işi öğreterek, devam ettirmek zorunda kaldım. İşte bu görevde kaldığım süre, her müracaatı yerinde incelerken; hayatı başka bir gözle görme, sistemi, toplumu, geçmişi ve bugünü daha fazla sorgulama nedenim oldu.
Kişinin yasalarla vicdanı arasında çıkan çatışmasının, yaşamın ne kadar adaletsiz, kurumların ve devletin sosyal adaleti sağlamakta ne kadar yetersiz kaldığının şahidi oldum. Felsefeye olan ilgim daha bir derinleşti. Özürlü, yoksul ve yaşlıların yaşama tutunma, yakınlarının onları yaşamda tutma gayreti, ücreti almayı hak edenlerle, bu hakkı kazanabilmek için türlü ahlaksızlık ve yolsuzluk yapıp hakkı olmamasına rağmen mağdurların hakkına girmeye çalışanları görmek vicdan ve ahlak konusunu daha fazla irdelememi sağladı.
İşte yazmaya karar vermem bu günlere denk düştü. Yazmak için on yıl geçmesi ise, yeni bir yaşama başlangıç. ''Bu mesleği yapabilir'' belgelerini aldım ve işe başladım, işleri öğrendim, çalıştım ve asıl bu günlerde meslek eğitimimi, hayatla olan ihtisasımı tamamlayıp gerçek mezuniyet belgemi alacağım.
Bu yaz; 45 yaşında, yasalara göre, iş yaşamında geçirilecek yılları ve yaşı tamamlayıp, bilinen adıyla emeklilik, bana göre ise gerçek mezuniyet hakkını kazandım.
20'li yaşlarda arkeoloji eğitimi almış birinin gözüyle, tarihi, doğal güzellikleri olan yerleşimleri, ören yerlerini yani ülkenin büyük bölümünü karış karış gezen ben, bugün gezdiği yerleri tekrar; okuyarak, çalışarak, gözlemleyerek geçirilmiş yılların deneyimiyle, bu kez sadece resmi tarihi bilgilerle değil, gördüğü yerlerin içini insanla ve insanın tarihi, felsefesi, mitolojisi ve kültürüyle doldurarak gezmeye başladım. Düşündüm, bunu neden yazarak başkalarına da aktarmayayım?
Çalışmayı bıraktığım bu günlerde bir arkadaşım arayarak bana ''kendini bir kenara atılmış işe yaramıyor gibi hissetmiyor musun işi bırakınca?'' diye sordu. Bunun üzerine epey düşündüm. Hiç aklıma bile gelmedi böyle bir şey. İşe yaramayan şey nedir, boş mermi kovanı mı mesela? İyi de ben yıllarca bu kovanı doldurmakla uğraştım. Onca eğitim, deneyim, okuma ve gözlem. Hayır kesinlikle! Bilakis fitili ateşlenmeye hazır bir dinamit lokumu gibiyim.:)
Bir yıl önce bu mezuniyete (!) hazırlık yapmak için bu blogu açtım ve aylarca yazmadan hazırda bıraktım. Önceleri başka yerlerde yazdığım makaleler yerine, düşüncelerimde olan uzun soluklu kitap için bir egzersiz niyetiyle bu blogda yazmaya başlamıştım. Aslında birileri okusun veya acaba okur mu diye hiç düşünmedim. Ama zaman içinde baktım ki hazır yazmışım bari okunsun düşüncesiyle yer değiştirivermiş fikirler.
Sabah erken kalkıp bahçemdeki otları temizleyip, denize girip uzun süre yüzdükten sonra, bahçedeki salıncağıma oturup elime çayı, önüme lap topu alıp bu satırları yazmaya başladım. İşsiz miyim? Asla!!! Çalışmaya yeni başladım ;))
Benim emeklilik hayalimin somutlaşmış bir örneği gibisiniz :) Hayat bir koşuşturmaca benim için; bir yandan blog yazılarım için okumam gereken makaleler, kitaplar; bir yandan okumak istediğim romanlar, hikayeler; zamansızlıktan yarım kalmış roman denemelerim ve tüm bunlara karşın haftanın altı günü zamanımı çalan, çalışmam gereken bir işim var. Etrafımdakiler genç emekli olma çalış diyorlar. Ama benim asıl emekli olduktan sonra yapılacak öyle çok işim var kı. Özetle siz emekli olmamış, asıl şimdi çalışmaya başlamışsınız :) Ne diyelim, siz keyifle çalışın, biz de keyifle okuyalım :)
YanıtlaSilÇalıştığım işlerde öğrendiğim bir şey varsa, o da; hayat yapmak istediklerimizi yapmamıza olanak sağlayacak kadar ne uzun, ne de bizi engelleyebilecek sürprizlerden arındırılmış. Gücümüz ve enerjimiz varken isteklerimizi yapabilmek önemli olan. Henüz işimden tam olarak ayrılmış değilim izinlerimi kullanıyorum. Size söylenen ''genç emekli olma çalış'' sözünü her gün bir kaç kişiden hala duyuyorum ama ben kulak arkası yapıyorum. Siz de çok üzerinde durmayın bence:)
Sil45 yaşında "mezun" olma şansı çok güzel bir şey olsa gerek :))
YanıtlaSilKesinlikle...Ben de bu şansı sonuna kadar kullanma taraftarıyım :)))
SilAllah bize de nasip etsin. Biz ne zaman görürüz, bilemiyorum? 15 senem bitti, daha çalışacak gün var.
YanıtlaSilDarısı başınıza..İş yaşamında yıllar çabuk geçiyor. Bir bakmışsınız; talihin güldüğü mezuniyet belgesini hak etmiş kişi siz oluvermişsiniz:)
Sil