insan

Yağmur nasıl düşmeye
başlıyorsa gökyüzünden yere,
ağır ağır tane tane;
insan da yaşamın içine...
öyle düşmekteydi.
Ha yağdı ha yağacak diye
bakarken
düşen nazlı tanelere,
iki tanenin düşmesi arasındaki
o upuzun zaman;
doğdu doğacak
emekledi emekleyecek devriydi.
Yağmurun yağışı hızlandı;
zamanın akışı hız kazandı.



Ardı arkası kesilmeyen
yağmur taneleri,
ve hızını alamayan
rüzgar gibi;
havayı yararak
koşmaktaydı.
Sanki sele kapılıp
savrulan toprak,
sel suyu gibi allak bullak
ve suyla yoğrularak...
Yokuş aşağı iner gibi
önüne geleni içine katarak;
kum, taş, çakıl
ot çöp börtü böcek,
tohum, çiçek,
çalı çırpıyla çoğalarak
ve çoğaldıkça
daha çok bulanarak...
Nefes nefeseydi artık...
Bir düzlükte durmalı;
yükünden kurtulup
durulmalıydı.

Ovada göllendi,
koşarken topladıkları
yavaşça dibine çöreklendi.
Kimi tohum içinde filizlendi,
kimi bitki aromasını verdi.
Dinlendikçe ağır ağır
demlendi;
demlendikçe berraklaştı
açıldı rengi.
Dolan havzanın
ağır ağır boşalması gerekti.
Bulduğu meyilden,
durulan suyu yavaş yavaş
uzaklara doğru aktı;
coşkulu sel suyu değil
artık duru bir kaynaktı.

Aktığı yerlerden toplamak
değildi artık derdi...
Bulduğunu alarak değil,
suyundan vererek ilerledi;
geçtiği yerleri besledi.
Kah değdiği yerler yeşerdi,
kah yeni filizler verdi.
Yaş kemale erdi;
elbette alma zamanı değil,
verme zamanıydı şimdi.
N.DENİZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder