Her zaman, her şerden bir hayır doğar mı bilinmez ama; mitolojide Ariadne'nin hikayesinde, Giritli güzel prenses'in başına gelenlere bakınca, doğduğu oluyormuş diyor insan. Efsanemiz, güzel bir prenses, güçlü kuvvetli yakışıklı bir kahraman ve bir tanrıdan oluşan aşk üçgeninin; Ariadne, Theseus ve tanrı Dionysos'un hikayesi.
Fenike kralının kızı Europa'yı görünce; karısı Hera'ya yakalanmamak için boğa kılığında dünyaya inip, güzel kızı sırtına atan Zeus, onu Girit adasına kaçırıp, orada beraber olur. Avrupa kıtasına adını veren güzel Europa'yı adada bırakıp, Olympos'a döner. Europa Zeus'tan üç erkek çocuk dünyaya getirir. Minos, Sarpedon ve Rhadamantys. Üç çocuk büyüyüp yetişkinlik çağına erişince, aralarında çıkan iktidar kavgasını Minos kazanır ve Girit'e kral olur. Diğer iki kardeşi ise kaçarak batı Anadolu'ya Likya bölgesine giderler. Adı ''mutluluk'' anlamına gelen Girit'in bu efsanevi kralı; Girit'teki uygarlığa ''Minos Uygarlığı'' olarak adını verdiği gibi, sert fakat adil yönetim şeklinden dolayı ''Minoyen'' denen monarşi şeklinin ismine kaynaklık edip, pek çok efsaneye de konu olur.
Ariadne (Angelica Kauffman 1774)
Kral Minos, güçlü krallığının göstergesi olarak, tanrılardan onlara sunmak üzere kendisine güzel bir kurbanlık vermeleri için yardım ister. Deniz tanrısı Poseidon Minos'un bu yakarışına kayıtsız kalmaz ve ona bembeyaz, gözalıcı bir boğa gönderir. Boğanın güzelliğini gören Minos, onu kurban etmeye kıyamaz ve yerine başka bir boğa kurban eder. Eeee tanrıları aldatmak öyle kolay değildir tabii... Poseidon bu sahtekarlığı fark edip, Minos'a çok öfkelenir. Hırçın denizlerin tanrısının intikam alması gecikmez ve Minos'un karısı Pasiphae'yi gönderdiği boğaya aşık eder. Aşktan gözü dönen kraliçe, boğayla birlikte olmanın yolunu bulması için ünlü mimar Daidalos'u bulur.
Kraliçe, Daidalos'un kendisi için yaptığı inek şeklindeki bir maketin içine girerek amacına ulaşır. Bu beraberlikten; boğa başlı, insan gövdeli, insan etiyle beslenen bir canavar; Minotauros (minotor) doğar. Kelime anlamı ''Minos'un oğlu'' olan bu yaratığı hem kontrol altında tutmak, hem de insanlardan saklamak için kral Minos, mimar Daidalos'a Labirantos sarayını yaptırır. Karmaşık geçitler, yollar ve dehlizlerden oluşan, içine girenin yolu bulup çıkamadığı bu saray, günümüzde dolambaçlı yollar için kullanılan ''labirent'' kelimesinin de kaynağıdır.
Bu arada kral Minos'un oğullarından biri, Atina'da düzenlenen oyunlara katılır ve buradaki yarışmalarda birinciliği kazanır. Bir yabancıya birincilikleri kaptıran Atinalılar, kıskançlığın verdiği öfkeyle, kurdukları bir tuzakla delikanlıyı öldürürler. Oğlunun intikamını almak için Atina'ya saldıran kral Minos savaştan galip çıkınca; alışılmışın dışında bir bedel ödetir şehre. Ne ağır vergiler, ne çil çil altınlar ister mağlup kentten. Bunların yerine; her yıl Minotauros'a yem olarak sunulmak üzere, yedi erkek yedi kız göndermeye zorlar Atinalıları.
Ariadne ve Theseus (Richard Westall 1810)
Bizim aşk hikayemiz de işte bu olaylardan sonra başlar. Atinalılar, her yıl on dört gencini, kara yelkenli bir gemiye bindirip gönderirlerken; bir yıl bu grubun içine, Minotauros'u öldürüp ülkesini bu beladan kurtarmaya kararlı bir prens dahil olur. Atina kralı Aegeus'un oğlu kahraman Theseus, babasını; ''boğayı öldürüp gemisine beyaz yelkenler takıp, ülkesine döneceğine'' ikna ederek, gemiye biner ve Girit'e doğru yola çıkar.
Girit'te kalabalık bir grup karşılar kurbanları. Atina'dan gelecek olan yelkenliyi bekleyen grubun arasında, bal rengi saçları beline uzanan, güzel prenses Ariadne de vardır. Yelkenli limana yaklaşıp, içinden gençler inmeye başlayınca; boylu poslu, güçlü kuvvetli yakışıklı kahraman Theseus, görünüşündeki asalet ve azametle tüm gençleri geride bırakarak, mağrur bakışlarla atar adımını karaya. Delikanlıyı gören Ariadne, görür görmez vurulur yakışıklı prense. Atinalı gençler, içine gireni adeta yutan, girince bir daha çıkılamayan labirantosun girişine doğru götürülürken, Ariadne Theseus'a sessizce yaklaşıp, ipekten bir yumak iple bir kılıç tutuşturur eline gizlice. İpin ucunu girişe bağlamasını, Minotauros'u öldürdükten sonra ipi takip ederek çıkmasını söyler.
Ariadne'nin tavsiyesine uyan Theseus; ipin ucunu girişe kıstırıp, canavarı aramaya başlar. Dehlizlerin birinde karşılaşır Minos'un oğluyla. Aralarında geçen amansız kavganın sonunda Minotauros'u öldürüp, ipi takip ederek hızla labirentin çıkışına yönelir. Dışarıda kendisini bekleyen prensesi de yanına alarak, ölümden kurtardığı gençlerle beraber yelkenlisine binip, uzaklaşır Girit'ten.
Uyuyan Ariadne- Lahit Mezar Kapağı (Perge M.S 2. yy, Antalya Müzesi)
Atina'ya doğru çıktıkları yolda, Naksos adasına demir atar gemileri. Adaya çıktıklarında, yorgun Ariadne uykuya yenik düşer. Theseus ve arkadaşlarının yanında olmasının verdiği güvenle, uykuya dalar. Gözlerini açtığında bir de ne görsün? Ne Theseus vardır etrafta, ne de kendilerini adaya getiren yelkenli. Oracıkta yapayalnız bırakıldığını anladığı anda; başlar çığlıklar ve hıçkırıklar arasında saçlarını yolup dövünmeye.
Theseus'un Ariadne'yi Naksos adasında bırakıp gitmesiyle ilgili pek çok değişik görüş var. Kimi anlatılarda Ariadne uykudayken çıkan şiddetli bir rüzgar tekneyi kıyıdan uzaklaştırmış, kahramanın genç kızı almasını imkansız kılmıştır; kimine göre, prensesin babası Minos'un geçmişte kurban ettiği Atinalı gençlerin intikamını almak için, bilerek ve isteyerek onu adada terk etmiştir Theseus. Başka bir anlatıda ise; genç kıza aşık tanrı Dionysos tarafından, onu bırakmaya mecbur bırakılmıştır. Sebep ne olursa olsun, Theseus mitolojide ''terk eden erkek'' olarak yerini almıştır.
Genç kız, çaresizlik, üzüntü ve korku içinde ufukta kaybolup giden sevgilisine ağlarken; sarı saçlarını süsleyen başında asma yaprağından çelengiyle, uzanmış keyifle doğayı izleyen tanrı Dionysos duyar güzel prensesin sesini. Yüzünü çevreleyen dağılmış uzun saçları, mor elbisesinin güzelliğini saklayamadığı tanrıçalara benzeyen vücuduyla, güzeller güzeli kızı karşısında görünce; Eros'da oklarıyla işin içine girince, o saat vurulur kalbinden eğlencenin ve şarabın tanrısı . Dionysos tanrısal sesiyle üzgün prensesi teselli edip, güvenli ellerini kendisine uzatınca, kayıtsız kalamaz Ariadne de tabii bu aşka.
Ariadne ve Dionysos (Le Sueur 1640)
Kaybettiği beyaz atlı prense ağlarken, elinde asma kütüğü asasıyla bir tanrı bulan Ariadne'nin hıçkırıklarına, diğer tanrılar da kayıtsız kalmaz. Genç kızı adada bırakıp giden Theseus, bu yolculuğa çıkarken babasına verdiği ''sağ salim dönerse teknedeki kara yelkenleri beyazlarla değiştirme'' sözünü; amma çıktığı işi başarmanın mutluluğu, amma sevdiği kızı geride bırakmanın üzüntüsüyle, unutuverir. Oğlunun sağ olarak geleceğini umduğu tekneyi kıyıda oturup gözleyen kral Aegeus (Egeus), yelkenleri kara tekneyi görünce; öldüğünü düşündüğü oğlunun üzüntüsüyle, kendisini kayalıklardan denize bırakıverir. Babasının öldüğü denize Aegeus (Ege) Denizi adı verilirken; yaşananların, Ariadne'yi terk eden Theseus'a tanrılar tarafından verilen bir ceza olduğu söylenir.
Tanrı Dionysos, Ariadne'yi çok sever; Ariadne'de onu tabii. Genç kızla evlenip, onu Olympos'a ölümsüzlerin arasına, tanrılar katına katar şarap tanrı. Karısına düğün hediyesi olarak ışıl ışıl dokuz taşlı bir taç hediye eder. Düğünde, karısını ölümsüzleştirip adını kazımak için göklere fırlattığı tacın dokuz taşını, dokuz yıldıza dönüştürerek; aşkının göstergesi ''Kuzeytacı Takımyıldızı (Corona)'' olarak, gökyüzüne sabitler bu tacı. Prenses Ariadne, Dionysos'un sevgili eşi tanrıça Ariadne olarak efsanelerde yerini alırken; ''Uyuyan Ariadne'' heykeli Roma döneminde, lahit mezar kapaklarını süsleyen yaygın bir motif olarak kullanılır.
Güzel bir yaz akşamı, temmuz ayının herhangi bir gününde, akşam saat 21:00 civarında başınızı gökyüzüne çevirirseniz; orada her zamankinden daha parlak şekilde, Kuzeytacı takımyıldızını görebilir, Ariadne'nin tacındaki yıldızların, yaşadığınız acıların belki de daha büyük mutluluklara gebe olduğunu söyleyip, size göz kırptığını hissedebilirsiniz.
Fenike kralının kızı Europa'yı görünce; karısı Hera'ya yakalanmamak için boğa kılığında dünyaya inip, güzel kızı sırtına atan Zeus, onu Girit adasına kaçırıp, orada beraber olur. Avrupa kıtasına adını veren güzel Europa'yı adada bırakıp, Olympos'a döner. Europa Zeus'tan üç erkek çocuk dünyaya getirir. Minos, Sarpedon ve Rhadamantys. Üç çocuk büyüyüp yetişkinlik çağına erişince, aralarında çıkan iktidar kavgasını Minos kazanır ve Girit'e kral olur. Diğer iki kardeşi ise kaçarak batı Anadolu'ya Likya bölgesine giderler. Adı ''mutluluk'' anlamına gelen Girit'in bu efsanevi kralı; Girit'teki uygarlığa ''Minos Uygarlığı'' olarak adını verdiği gibi, sert fakat adil yönetim şeklinden dolayı ''Minoyen'' denen monarşi şeklinin ismine kaynaklık edip, pek çok efsaneye de konu olur.
Ariadne (Angelica Kauffman 1774)
Kral Minos, güçlü krallığının göstergesi olarak, tanrılardan onlara sunmak üzere kendisine güzel bir kurbanlık vermeleri için yardım ister. Deniz tanrısı Poseidon Minos'un bu yakarışına kayıtsız kalmaz ve ona bembeyaz, gözalıcı bir boğa gönderir. Boğanın güzelliğini gören Minos, onu kurban etmeye kıyamaz ve yerine başka bir boğa kurban eder. Eeee tanrıları aldatmak öyle kolay değildir tabii... Poseidon bu sahtekarlığı fark edip, Minos'a çok öfkelenir. Hırçın denizlerin tanrısının intikam alması gecikmez ve Minos'un karısı Pasiphae'yi gönderdiği boğaya aşık eder. Aşktan gözü dönen kraliçe, boğayla birlikte olmanın yolunu bulması için ünlü mimar Daidalos'u bulur.
Kraliçe, Daidalos'un kendisi için yaptığı inek şeklindeki bir maketin içine girerek amacına ulaşır. Bu beraberlikten; boğa başlı, insan gövdeli, insan etiyle beslenen bir canavar; Minotauros (minotor) doğar. Kelime anlamı ''Minos'un oğlu'' olan bu yaratığı hem kontrol altında tutmak, hem de insanlardan saklamak için kral Minos, mimar Daidalos'a Labirantos sarayını yaptırır. Karmaşık geçitler, yollar ve dehlizlerden oluşan, içine girenin yolu bulup çıkamadığı bu saray, günümüzde dolambaçlı yollar için kullanılan ''labirent'' kelimesinin de kaynağıdır.
Bu arada kral Minos'un oğullarından biri, Atina'da düzenlenen oyunlara katılır ve buradaki yarışmalarda birinciliği kazanır. Bir yabancıya birincilikleri kaptıran Atinalılar, kıskançlığın verdiği öfkeyle, kurdukları bir tuzakla delikanlıyı öldürürler. Oğlunun intikamını almak için Atina'ya saldıran kral Minos savaştan galip çıkınca; alışılmışın dışında bir bedel ödetir şehre. Ne ağır vergiler, ne çil çil altınlar ister mağlup kentten. Bunların yerine; her yıl Minotauros'a yem olarak sunulmak üzere, yedi erkek yedi kız göndermeye zorlar Atinalıları.
Ariadne ve Theseus (Richard Westall 1810)
Bizim aşk hikayemiz de işte bu olaylardan sonra başlar. Atinalılar, her yıl on dört gencini, kara yelkenli bir gemiye bindirip gönderirlerken; bir yıl bu grubun içine, Minotauros'u öldürüp ülkesini bu beladan kurtarmaya kararlı bir prens dahil olur. Atina kralı Aegeus'un oğlu kahraman Theseus, babasını; ''boğayı öldürüp gemisine beyaz yelkenler takıp, ülkesine döneceğine'' ikna ederek, gemiye biner ve Girit'e doğru yola çıkar.
Girit'te kalabalık bir grup karşılar kurbanları. Atina'dan gelecek olan yelkenliyi bekleyen grubun arasında, bal rengi saçları beline uzanan, güzel prenses Ariadne de vardır. Yelkenli limana yaklaşıp, içinden gençler inmeye başlayınca; boylu poslu, güçlü kuvvetli yakışıklı kahraman Theseus, görünüşündeki asalet ve azametle tüm gençleri geride bırakarak, mağrur bakışlarla atar adımını karaya. Delikanlıyı gören Ariadne, görür görmez vurulur yakışıklı prense. Atinalı gençler, içine gireni adeta yutan, girince bir daha çıkılamayan labirantosun girişine doğru götürülürken, Ariadne Theseus'a sessizce yaklaşıp, ipekten bir yumak iple bir kılıç tutuşturur eline gizlice. İpin ucunu girişe bağlamasını, Minotauros'u öldürdükten sonra ipi takip ederek çıkmasını söyler.
Ariadne'nin tavsiyesine uyan Theseus; ipin ucunu girişe kıstırıp, canavarı aramaya başlar. Dehlizlerin birinde karşılaşır Minos'un oğluyla. Aralarında geçen amansız kavganın sonunda Minotauros'u öldürüp, ipi takip ederek hızla labirentin çıkışına yönelir. Dışarıda kendisini bekleyen prensesi de yanına alarak, ölümden kurtardığı gençlerle beraber yelkenlisine binip, uzaklaşır Girit'ten.
Uyuyan Ariadne- Lahit Mezar Kapağı (Perge M.S 2. yy, Antalya Müzesi)
Atina'ya doğru çıktıkları yolda, Naksos adasına demir atar gemileri. Adaya çıktıklarında, yorgun Ariadne uykuya yenik düşer. Theseus ve arkadaşlarının yanında olmasının verdiği güvenle, uykuya dalar. Gözlerini açtığında bir de ne görsün? Ne Theseus vardır etrafta, ne de kendilerini adaya getiren yelkenli. Oracıkta yapayalnız bırakıldığını anladığı anda; başlar çığlıklar ve hıçkırıklar arasında saçlarını yolup dövünmeye.
Theseus'un Ariadne'yi Naksos adasında bırakıp gitmesiyle ilgili pek çok değişik görüş var. Kimi anlatılarda Ariadne uykudayken çıkan şiddetli bir rüzgar tekneyi kıyıdan uzaklaştırmış, kahramanın genç kızı almasını imkansız kılmıştır; kimine göre, prensesin babası Minos'un geçmişte kurban ettiği Atinalı gençlerin intikamını almak için, bilerek ve isteyerek onu adada terk etmiştir Theseus. Başka bir anlatıda ise; genç kıza aşık tanrı Dionysos tarafından, onu bırakmaya mecbur bırakılmıştır. Sebep ne olursa olsun, Theseus mitolojide ''terk eden erkek'' olarak yerini almıştır.
Genç kız, çaresizlik, üzüntü ve korku içinde ufukta kaybolup giden sevgilisine ağlarken; sarı saçlarını süsleyen başında asma yaprağından çelengiyle, uzanmış keyifle doğayı izleyen tanrı Dionysos duyar güzel prensesin sesini. Yüzünü çevreleyen dağılmış uzun saçları, mor elbisesinin güzelliğini saklayamadığı tanrıçalara benzeyen vücuduyla, güzeller güzeli kızı karşısında görünce; Eros'da oklarıyla işin içine girince, o saat vurulur kalbinden eğlencenin ve şarabın tanrısı . Dionysos tanrısal sesiyle üzgün prensesi teselli edip, güvenli ellerini kendisine uzatınca, kayıtsız kalamaz Ariadne de tabii bu aşka.
Ariadne ve Dionysos (Le Sueur 1640)
Kaybettiği beyaz atlı prense ağlarken, elinde asma kütüğü asasıyla bir tanrı bulan Ariadne'nin hıçkırıklarına, diğer tanrılar da kayıtsız kalmaz. Genç kızı adada bırakıp giden Theseus, bu yolculuğa çıkarken babasına verdiği ''sağ salim dönerse teknedeki kara yelkenleri beyazlarla değiştirme'' sözünü; amma çıktığı işi başarmanın mutluluğu, amma sevdiği kızı geride bırakmanın üzüntüsüyle, unutuverir. Oğlunun sağ olarak geleceğini umduğu tekneyi kıyıda oturup gözleyen kral Aegeus (Egeus), yelkenleri kara tekneyi görünce; öldüğünü düşündüğü oğlunun üzüntüsüyle, kendisini kayalıklardan denize bırakıverir. Babasının öldüğü denize Aegeus (Ege) Denizi adı verilirken; yaşananların, Ariadne'yi terk eden Theseus'a tanrılar tarafından verilen bir ceza olduğu söylenir.
Tanrı Dionysos, Ariadne'yi çok sever; Ariadne'de onu tabii. Genç kızla evlenip, onu Olympos'a ölümsüzlerin arasına, tanrılar katına katar şarap tanrı. Karısına düğün hediyesi olarak ışıl ışıl dokuz taşlı bir taç hediye eder. Düğünde, karısını ölümsüzleştirip adını kazımak için göklere fırlattığı tacın dokuz taşını, dokuz yıldıza dönüştürerek; aşkının göstergesi ''Kuzeytacı Takımyıldızı (Corona)'' olarak, gökyüzüne sabitler bu tacı. Prenses Ariadne, Dionysos'un sevgili eşi tanrıça Ariadne olarak efsanelerde yerini alırken; ''Uyuyan Ariadne'' heykeli Roma döneminde, lahit mezar kapaklarını süsleyen yaygın bir motif olarak kullanılır.
Güzel bir yaz akşamı, temmuz ayının herhangi bir gününde, akşam saat 21:00 civarında başınızı gökyüzüne çevirirseniz; orada her zamankinden daha parlak şekilde, Kuzeytacı takımyıldızını görebilir, Ariadne'nin tacındaki yıldızların, yaşadığınız acıların belki de daha büyük mutluluklara gebe olduğunu söyleyip, size göz kırptığını hissedebilirsiniz.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Başka bir kaynağa göre de Thesus Ariadne'yi terk ettiğinde, Ariadne tanrıça Artemis'e av olur. Thesus da Ariadne'nin kardeşi Phedra ile evlenir.
YanıtlaSil