dizginler ya Phaethon'un eline geçerse?

Mitoloji kimi zaman düşündüren, kimi zaman ince ince ders veren, kimi zaman da hiç bir anlamı olmadığını düşündüğümüz ilginç hikayelerle dolu. Üzerinde epey düşünülüp görüşler öne sürülen hikayelerden biri de, sonuçlarının ne olacağına aldırmadan kendisini ispatlamaya çalışan bir gencin, Phaethon'un (Fayton) efsanesi.

İsmi ''Parlayan, Parlak'' anlamına gelen Phaethon (Fayton), Güneş Tanrısı Helios ve Klymene'nin oğlu. Ölümlü annesiyle beraber, ölümlü biri olarak, dünyada babasından ayrı fakat, onun ışığı altında yaşamını sürdürerek delikanlılık çağına gelir Phaethon. Kendisi büyürken, çevresindekilerin kışkırtmalarıyla, ayrı yaşadığı babasına dair şüpheler de büyür yıllar geçtikçe içinde.

Ve günlerden bir gün babasının yaşadığı, her sabah dünyaya ısı ve ışık saçmak için gökyüzüne doğru yükseldiği doğudaki sarayına gidip, gerçeği onun ağzından duymak için yollara düşer annesinin verdiği izinle.


Hindistan'a doğru yaklaştığında, ışıltılı yıldızların etrafını kuşattığı, parlaklığı nedeniyle değil bir ölümlünün, tanrıların bile yaklaşmaya cesaret edemediği, Helios'un tek başına yaşamını sürdüğü sarayı görünür. Kamaşan gözlerine aldırmadan kapısını açtığı odada, parlak tahtında oturan güneş tanrı, hayretle bakmaktadır evine gelme cesaretini gösteren bu ölümlü gence.

Güneş tanrısı Helios, ışıktan artık gözlerini açamaz hale gelen Phaethon'u yanına çağırırken, ''Yaklaş yanıma delikanlı, seni evime getiren sebep ne?'' sorusunu sorar sevgiyle.

 Annesini Klymene'nin, kendisine babasının Güneş olduğunun söylediğini fakat; ne arkadaşlarının, ne de kendisinin buna inanmadığını söyler Phaethon.

Klymene'nin adını duyunca, kendisinin oğlu olduğunu, bunu ispatlamak için ne dilerse yapacağını söyler Helios. Bu sözünü pekiştirmek için de, küçük oğluyla tanışmanın verdiği heyecanla, bir tanrının üzerine yemin ettikten sonra asla geri dönemeyeceği Styks üzerine yemin eder.

phaethon
                                                             Phaethon

Phaethon her sabah şafak tanrıçası Eos'un gökyüzünün kapılarını açmasıyla, alevden atların çektiği arabasına binip, dünyanın etrafını dolaşan Helios'un o ışıl ışıl arabasını bir kez de olsa kendisi sürmek istediğini söyler babasına. Bu isteği duyan güneş tanrı dehşete düşer önce. Styks üzerine ettiği yeminden dönüş olmadığına göre, tek çare; bu isteğinden delikanlıyı vazgeçirmek ve başka ne isterse dilemeye ikna etmektir.

Anlatır uzun uzun oğluna alevden atları dizginlemenin ne derece güç olduğunu...
Bir tanrı oğludur ama ölümlü bir anadan doğduğu için ölümlü bir delikanlıdır sonuçta.
Arabasını ise bir tanrının bile sürmesi zordur oysa...
Denizden tepelere çıkan yokuş öyle dik öyle yalçındır ki, atlarsa azgın mı azgın; düşmemesi mümkün değildir.
İnişte ise Helios kendisi bile zor inmektedir o yalçın yolu.
Arabanın teker izlerinden ayrıldığı anda;
yeryüzüne çok yaklaşırsa insanları, ırmakları dünyayı yakıp kavuracağını,
gökyüzüne yaklaşırsa türlü çeşitli canavarlarla karşılaşacağını,
sağa sola kaçırırsa yer yerinden oynayacağını,
bu görevi ondan başkasının yapmasının imkansız olduğunu,
hatta tanrılar tanrısı Zeus'un bile bu işi yapamayacağını, çünkü herkesin yeteneğinin, ehil olduğu işte üzerine düşen görev ve sorumluluğun ayrı ayrı olduğunu anlatır ama; nafile...
Phaethon aklına koymuştur bir kere... Kararlıdır göz koyduğu o arabaya binmeye ve babasının yaptıklarını yapabileceğini dünya aleme göstermeye...

Çaresiz boyun eğer Helios verdiği söze. Zaten düşünecek daha fazla da zaman kalmamış, Şafak tanrıça Eos dünyanın kapılarını aralamış, dünya Helios'un gelişini beklemeye başlamıştır bile. Arabanın teker izlerinden çıkmamasını ve dizginleri sağlam tutmasını söyleyerek bindirir Phaethon'u arabaya ve endişeyle bakar yeni kavuştuğu oğluna.

Kapıdan şimşek gibi fırlayan atlar, sürücülerinin de acemi olduğunu anlayınca, azdıkça azarlar. Yokuşu öyle hızlı inerler ki seyredenlerin ödü koptuğu gibi, Phaethon da korku ve heyecandan bırakıverir dizginleri. Atlar Doğu rüzgarını geçerek hızla yeryüzüne inmeye başlarlar. Arabanın sıcaklığından dağların tepeleri tutuşurken, vadileri ateş sarıp, ırmaklar buhar oluverir. Afrika yanıp çöle dönüşürken, insanların teni atların ateşiyle siyah rengi alır. Nil Nehri kaçacak delik ararken; başını bir yere sokuverir. O günden sonra Nil Nehrinin kaynağı nerededir bilinmez.

Dünyada yaşayan, nefes alan tüm canlılar kendilerini bu kıyametten kurtarması için korku ve umutla gözlerini Zeus'a çevirirler. Zeus bakar ki iş iyice çığırından çıkmakta, dünya delikanlının bir hevesiyle neredeyse yok olmakta; alır eline yıldırımını, fırlatır Phaethon'un üzerine. Şimşeklerle vurulan Phaethon alev alev yanarak arabadan Eridanus ırmağına düşer. Ölen gencin ateşini söndüren ırmak cesedini kenara savurur Phaethon'un. Güneşin kızları Heliadlar kardeşlerinin ölüsü başında acıyla yas tutarlar.  Acılı ablaların gözyaşlarını Kehribara, bedenlerini kavak ağaçlarına dönüştürürler hallerine acıyan tanrılar.

phaethon
                               Zeus'un Şimşekleriyle Arabadan Düşen Phaethon (Rubens)

Phaethon'un Zeus'un şimşekleriyle yanarak düştüğü ve yas tutan kız kardeşlerinin kavak ağacına, göz yaşlarının kehribara (amber) dönüştüğü mitolojik Eridanus ırmağının neresi olabileceği araştırılmış uzun süre. Çam ağacının fosilleşmiş reçinesi olan, ilaçtan parfüme, sağlıktan güzellik amaçlı takılara kadar pek çok alanda kullanılan Kehribar'la ilişkisi olan ırmaklara Eridanus denmiş zaman zaman. Reçineye yapışan böcekler ve bitkilerin de  reçineyle beraber fosilleşmesi daha bir kıymetli kılmış kehribar taşını..

Kuzey Denizi ve Baltık Denizinde çıkarılan kehribarın Akdeniz'e taşındığı, adına Kehribar Yolu denen ticaret yolları oluşturulmuş antik çağda. İskandinav ülkeleri, Polonya, Ukrayna ve özellikle çok miktarda Rusya'da rezervleri olan kehribarın, antik çağda Akdeniz'e taşındığı ticaret yollarından birinin Po Nehri kıyısında yer alması Eridanus Irmağının, İtalya'daki Po Nehri olabileceği inancını güçlendirmiş.

Böylesi bir efsanenin çıkış noktası ne olabilir soruları da epey  meşgul etmiş düşünürleri. Bu efsanenin yaratılmasına dünyaya çarpan bir meteorun neden olabileceğinden tutun da, idareyi olmadık birinin ele geçirmesinin sonuçlarına kadar pek çok görüş öne sürülmüş.

Bugün atların çektiği, karşılıklı oturma sıralarının olduğu ''Fayton'' arabasının isminin ilham kaynağı olan Phaethon, ehil olmayan insanların dizginleri ele geçirmesi sonucu oluşabilecek yıkımları ve tahribatı anlatan ders verici bir efsane olmuş yüzyıllar boyunca..Ve payımıza düşen kıssadan hisse; oğlun bile olsa, dizginleri başkasının eline verme..



Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder