İnsanoğlu günümüzde bile üzerinde uzun uzun düşündüğümüz, çözümlemeye uğraştığımız, çıkış nedenini bulmaya çalıştığımız, felsefi derinliğine hala ulaşamadığımız hikayeler ve efsaneler bırakmış gerisinde.
Bu hikayelerden düşünür ve yazarları en fazla meşgul edenlerden biri de Sisyphos'un mitolojisi.
Korinth kralı Sisyphos (Sisifos) iki şekilde ünlüdür mitolojide; yaşarken akıllara durgunluk verecek zekasıyla yaptığı kurnazlık ve hilebazlığıyla, ölümden sonra ise çektiği cezayla.
Sisyphos'un yaşamındaki hile ve kurnazlıklardan hem ölümlü insanlar, hem de ölümsüz tanrılar alır payını. kurnazlıkların başında hırsız Autolycus'u faka bastırması gelir. Tanrı Hermes'in oğlu Autolycus, babasının hırsızlık yeteneğini miras alan, çaldığı hayvanları tanınmayacak hale dönüştürme becerisiyle hiç bir zaman yakalanamayan bir hırsızdır. Boynuzlu hayvanı boynuzsuza, siyahı beyaza dönüştürebilen bu becerikli hırsız, kurnaz Sisyphos'un hayvanlarını çalmaya kalkışınca yakayı ele verir. Hayvanlarının her birinin ayağının altına ''beni Autolycus çaldı'' yazan renkli kil tabletler bağlayan Sisyphos'a oturup hırsızın hayvanlarını götürmesini beklemek, çalınan hayvanların yerde bıraktığı izleri takip etmek ve hırsızı yakalamak kalır.
Siyah Figür Amphora M.Ö 510-500 Sisyphos'un Cezası
Çapkın tanrı Zeus kartal kılığına girip, nehir tanrısı Asopos'un kızını kaçırırken, kral Sisyphos'un topraklarından geçer. Yana yakıla kızını arayan Asopos'a kentindeki kalenin ortasından bir pınarın akıtılması şartıyla kızının Zeus tarafından kaçırıldığını söyler Sisyphos. Bu ihanete öfkelenen Zeus ölüm meleği Thanatos'u gönderir canını alması için Sisyphos'un üzerine. Elinde zincirlerle kendisini almaya gelen ölüm meleğini gören Sisyphos, o zincirlerin nasıl olup da kelepçeye dönüştüğünü sorar Thanatos'a. Kelepçelerin nasıl olduğunu göstermeye başlayan Thanatos'u zincirleri hızla sıkıştırıp kıskıvrak yakalayıverir hilebazların piri kurnaz kral.
Thanatos'un zincire vurulmasıyla insanlar ölemez tabii... Yaşlılar ve hastalar acılar içinde kıvranmakta, savaşta paramparça olsalar bile savaş meydanında savaşçılar öylece yaşamını sürdürmektedir. Yeryüzünde acı ve yaşlılık kol gezmeye başlayıp, savaşlar kimse ölmediği için sonuçsuz kalınca; Thanatos'u aramaya çıkar savaş tanrısı Ares.
Tanrılar Thanatos'u bulup ölümü serbest bırakınca, doğal olarak ilk kurban Sisyphos olur. Ama buna da hazırlıklıdır kurnaz kral. Ölüm onu bulmadan önce; ölünce kendisini gömmemesini ve ardından cenaze töreni yapmamasını sıkı sıkı tembihler karısına. Bir ölüyü onurlandıracak hiç bir cenaze işlemi yapılmadan çırılçıplak çıkar Hades'in karşısına. Sızlanır yer altı tanrısına; kendisine son görevini yerine getirmeyen, dine saygısı olmayan karısını cezalandırmak ve kendisine uygun bir cenaze merasimi yapmasını sağlamak için, üç günlüğüne dünyaya dönmesine izin verilmesini ister. Kendisine verilen bu hakkı üç günlüğüne kullanmak için yer yüzüne gönderilen Sisyphos döner mi hiç geriye?
Ölümü iki kez atlatan Sisyphos, uzun yıllar yer yüzünde dünya nimetlerinden faydalanarak yaşadıktan sonra, yer altı tanrısı Hades tarafından kendisini bulup getirmesi için görevlendirilen Hermes'e yakalanıp Tantaros'a, yani ölüler diyarının en altına, cehenneme götürülür. Tantaros'tan tekrar kaçamaması için sonsuz bir ceza verilir kendisine.
Sisyphos'u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı
ve de kolları ve bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,
habire itiyordu onu bir tepeye doğru
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri,
aşağıya doğru yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.
Sisyphos'un işkencesini, Odyssea adlı eserinde, ölüler diyarına inen Odysseus'un ağzından bu dizelerle anlatan Homeros'un, gelmiş geçmiş 50 zeki insan arasına 12. sıradan girmiş olmasına şaşmamak lazım. Bir insan düşünün ki; yazdığı kitap, yüzlerce yıl din, felsefe, edebiyat, tarih, coğrafya, askerlik derslerinde okutulsun. Ve bir insan düşünün anlattıklarıyla binlerce yıl ardından gelen din bilimci, filozof, şair, yazar ve bilim adamlarını meşgul etsin. Sisyphos'un işkencesiyle de ilgili pek çok varsayım öne sürülmüş yıllar boyu.
Kaçınılmaz sondan kurtulmak ve ölümü bertaraf etmek isteyen insanların aptallığının dokunaklı bir simgesi olarak anılır Sisyphos.
Sisyphos'un işkencesinden yola çıkılarak kullanılan ''Sisyphean'' terimi asla tamamlanamayan bir görevi anlatır.
Güneş teorisine göre bazı bilim adamları Sisyphos'u, hergün doğudan yükselip, batıya doğru düşmesi olarak yorumlar. Kimi filozoflar ise denizin yükselip alçalan dalgalarını anlattığını savunur.
M.Ö 1. yüzyılda yaşayan Epikürcü filozof Lucretius ise; sürekli yenilgiye uğrayan siyasetçilerin politikalarını, ''boş iş'' olarak tanımlayıp, taşı yukarıya doğru yuvarlamak olarak görür.
Sisyphos'u kimi filozoflar bilginin peşinde koşan insanın boşuna mücadelesi olarak görürken; kimine göre işçinin emeğidir Sisyphos işkencesi.
En dikkat çekici yorum ise Albert Camus'dan gelir. Camus'a göre; Sisyphos insan hayatının saçmalığını ve anlamsızlığını, tek gerçeğin ölüm olduğunu anlatır. Hayat anlamsızsa intihar mı etmeli sorununu ise Sisyphos'un cezasının tanrılara bir baş kaldırı olduğunu, yenilgi değil direnmekten dolayı bu cezayı çekerken Sisyphos'un mutlu olduğunu öne sürerek çözümler.
Görevlerin anlamı azaldığında işçilerin nasıl tepki vereceğini araştırmak için yapılan deneylerde kullanılan test yöntemi ''sisfüsyen koşul'' olarak adlandırılır. Bu deneylerden çıkan iki ana sonuç ise işler daha anlamlı olduğunda insanların daha fazla çalıştığı ve insanların anlam-motivasyon ilişkisini hafife aldığıdır.Sisfüsyen koşul'a gündelik hayatımızda fazlasıyla tabiyiz zaten. Bir gün geçmesini beklemeden kirlenecek eve, bir saat sonra yağacak yağmurun çamur deryasına dönüştüreceğini, ya da yağmur yağmasa da 3-5 gün içinde eski haline döneceğini bile bile mütemadiyen silinen cama harcadığımız eforun, Sisyphos'un taşından geri kalır yanı var mı?
Bir bilim adamının görüşü ise, sisyphos'un taşı yukarıya itmesi; insanlığın mükemmellik uğruna yüzyıllarca verdiği uğraş ve bu uğraşta, tam mükemmelliği yakalamaya yaklaştığında meydana gelen bir tufanla, kültürel unutma ve insanlığın tekrar baştan başlamasını temsil eder.
İnsan hayatından insanoğlunun tarihsel sürecine kadar her alana uyarlanabilen bu muhteşem mitolojik hikayede; 4.5 milyar yıl yaşındaki dünyaya, insanoğlu için ulaşılabilen yaklaşık 2-3 milyon yıllık, homo sapiens türü için 45 bin yıllık bir geçmiş gibi, devede kulak kalan rakamlar göz önüne alındığında; bazı bilim adamlarının savunduğu insanlık tarihinin meydana gelen bir tufanla insanlığın tekrar baştan başlaması tezi çok mantıklı geliyor. İnsanlığın taşı yuvarlamaya başladığı noktayı az çok biliyoruz da; tüm mesele yolu ne kadar yarılayıp zirveye bir parmak kalan bitişe bugün ne kadar yakın olduğumuz.
Kimi zaman sadece karın tokluğundan başka hiç bir getirisi olmayan bir iş, kimi zaman asla başarıya ulaşamayacak siyasi veya sosyal bir görüş, kimi zaman hiç yılmadan mutluluğu arayış... Velhasılı biraz da bizdeki basit anlatımıyla; ''boşa kürek çekmek'' deyiminin mitolojik anlatısıdır Sisyphos İşkencesi.
Bu hikayelerden düşünür ve yazarları en fazla meşgul edenlerden biri de Sisyphos'un mitolojisi.
Korinth kralı Sisyphos (Sisifos) iki şekilde ünlüdür mitolojide; yaşarken akıllara durgunluk verecek zekasıyla yaptığı kurnazlık ve hilebazlığıyla, ölümden sonra ise çektiği cezayla.
Sisyphos'un yaşamındaki hile ve kurnazlıklardan hem ölümlü insanlar, hem de ölümsüz tanrılar alır payını. kurnazlıkların başında hırsız Autolycus'u faka bastırması gelir. Tanrı Hermes'in oğlu Autolycus, babasının hırsızlık yeteneğini miras alan, çaldığı hayvanları tanınmayacak hale dönüştürme becerisiyle hiç bir zaman yakalanamayan bir hırsızdır. Boynuzlu hayvanı boynuzsuza, siyahı beyaza dönüştürebilen bu becerikli hırsız, kurnaz Sisyphos'un hayvanlarını çalmaya kalkışınca yakayı ele verir. Hayvanlarının her birinin ayağının altına ''beni Autolycus çaldı'' yazan renkli kil tabletler bağlayan Sisyphos'a oturup hırsızın hayvanlarını götürmesini beklemek, çalınan hayvanların yerde bıraktığı izleri takip etmek ve hırsızı yakalamak kalır.
Siyah Figür Amphora M.Ö 510-500 Sisyphos'un Cezası
Çapkın tanrı Zeus kartal kılığına girip, nehir tanrısı Asopos'un kızını kaçırırken, kral Sisyphos'un topraklarından geçer. Yana yakıla kızını arayan Asopos'a kentindeki kalenin ortasından bir pınarın akıtılması şartıyla kızının Zeus tarafından kaçırıldığını söyler Sisyphos. Bu ihanete öfkelenen Zeus ölüm meleği Thanatos'u gönderir canını alması için Sisyphos'un üzerine. Elinde zincirlerle kendisini almaya gelen ölüm meleğini gören Sisyphos, o zincirlerin nasıl olup da kelepçeye dönüştüğünü sorar Thanatos'a. Kelepçelerin nasıl olduğunu göstermeye başlayan Thanatos'u zincirleri hızla sıkıştırıp kıskıvrak yakalayıverir hilebazların piri kurnaz kral.
Thanatos'un zincire vurulmasıyla insanlar ölemez tabii... Yaşlılar ve hastalar acılar içinde kıvranmakta, savaşta paramparça olsalar bile savaş meydanında savaşçılar öylece yaşamını sürdürmektedir. Yeryüzünde acı ve yaşlılık kol gezmeye başlayıp, savaşlar kimse ölmediği için sonuçsuz kalınca; Thanatos'u aramaya çıkar savaş tanrısı Ares.
Tanrılar Thanatos'u bulup ölümü serbest bırakınca, doğal olarak ilk kurban Sisyphos olur. Ama buna da hazırlıklıdır kurnaz kral. Ölüm onu bulmadan önce; ölünce kendisini gömmemesini ve ardından cenaze töreni yapmamasını sıkı sıkı tembihler karısına. Bir ölüyü onurlandıracak hiç bir cenaze işlemi yapılmadan çırılçıplak çıkar Hades'in karşısına. Sızlanır yer altı tanrısına; kendisine son görevini yerine getirmeyen, dine saygısı olmayan karısını cezalandırmak ve kendisine uygun bir cenaze merasimi yapmasını sağlamak için, üç günlüğüne dünyaya dönmesine izin verilmesini ister. Kendisine verilen bu hakkı üç günlüğüne kullanmak için yer yüzüne gönderilen Sisyphos döner mi hiç geriye?
Ölümü iki kez atlatan Sisyphos, uzun yıllar yer yüzünde dünya nimetlerinden faydalanarak yaşadıktan sonra, yer altı tanrısı Hades tarafından kendisini bulup getirmesi için görevlendirilen Hermes'e yakalanıp Tantaros'a, yani ölüler diyarının en altına, cehenneme götürülür. Tantaros'tan tekrar kaçamaması için sonsuz bir ceza verilir kendisine.
Sisyphos'u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı
ve de kolları ve bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,
habire itiyordu onu bir tepeye doğru
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri,
aşağıya doğru yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.
Sisyphos'un işkencesini, Odyssea adlı eserinde, ölüler diyarına inen Odysseus'un ağzından bu dizelerle anlatan Homeros'un, gelmiş geçmiş 50 zeki insan arasına 12. sıradan girmiş olmasına şaşmamak lazım. Bir insan düşünün ki; yazdığı kitap, yüzlerce yıl din, felsefe, edebiyat, tarih, coğrafya, askerlik derslerinde okutulsun. Ve bir insan düşünün anlattıklarıyla binlerce yıl ardından gelen din bilimci, filozof, şair, yazar ve bilim adamlarını meşgul etsin. Sisyphos'un işkencesiyle de ilgili pek çok varsayım öne sürülmüş yıllar boyu.
Kaçınılmaz sondan kurtulmak ve ölümü bertaraf etmek isteyen insanların aptallığının dokunaklı bir simgesi olarak anılır Sisyphos.
Sisyphos'un işkencesinden yola çıkılarak kullanılan ''Sisyphean'' terimi asla tamamlanamayan bir görevi anlatır.
Güneş teorisine göre bazı bilim adamları Sisyphos'u, hergün doğudan yükselip, batıya doğru düşmesi olarak yorumlar. Kimi filozoflar ise denizin yükselip alçalan dalgalarını anlattığını savunur.
M.Ö 1. yüzyılda yaşayan Epikürcü filozof Lucretius ise; sürekli yenilgiye uğrayan siyasetçilerin politikalarını, ''boş iş'' olarak tanımlayıp, taşı yukarıya doğru yuvarlamak olarak görür.
Sisyphos'u kimi filozoflar bilginin peşinde koşan insanın boşuna mücadelesi olarak görürken; kimine göre işçinin emeğidir Sisyphos işkencesi.
En dikkat çekici yorum ise Albert Camus'dan gelir. Camus'a göre; Sisyphos insan hayatının saçmalığını ve anlamsızlığını, tek gerçeğin ölüm olduğunu anlatır. Hayat anlamsızsa intihar mı etmeli sorununu ise Sisyphos'un cezasının tanrılara bir baş kaldırı olduğunu, yenilgi değil direnmekten dolayı bu cezayı çekerken Sisyphos'un mutlu olduğunu öne sürerek çözümler.
Görevlerin anlamı azaldığında işçilerin nasıl tepki vereceğini araştırmak için yapılan deneylerde kullanılan test yöntemi ''sisfüsyen koşul'' olarak adlandırılır. Bu deneylerden çıkan iki ana sonuç ise işler daha anlamlı olduğunda insanların daha fazla çalıştığı ve insanların anlam-motivasyon ilişkisini hafife aldığıdır.Sisfüsyen koşul'a gündelik hayatımızda fazlasıyla tabiyiz zaten. Bir gün geçmesini beklemeden kirlenecek eve, bir saat sonra yağacak yağmurun çamur deryasına dönüştüreceğini, ya da yağmur yağmasa da 3-5 gün içinde eski haline döneceğini bile bile mütemadiyen silinen cama harcadığımız eforun, Sisyphos'un taşından geri kalır yanı var mı?
Bir bilim adamının görüşü ise, sisyphos'un taşı yukarıya itmesi; insanlığın mükemmellik uğruna yüzyıllarca verdiği uğraş ve bu uğraşta, tam mükemmelliği yakalamaya yaklaştığında meydana gelen bir tufanla, kültürel unutma ve insanlığın tekrar baştan başlamasını temsil eder.
İnsan hayatından insanoğlunun tarihsel sürecine kadar her alana uyarlanabilen bu muhteşem mitolojik hikayede; 4.5 milyar yıl yaşındaki dünyaya, insanoğlu için ulaşılabilen yaklaşık 2-3 milyon yıllık, homo sapiens türü için 45 bin yıllık bir geçmiş gibi, devede kulak kalan rakamlar göz önüne alındığında; bazı bilim adamlarının savunduğu insanlık tarihinin meydana gelen bir tufanla insanlığın tekrar baştan başlaması tezi çok mantıklı geliyor. İnsanlığın taşı yuvarlamaya başladığı noktayı az çok biliyoruz da; tüm mesele yolu ne kadar yarılayıp zirveye bir parmak kalan bitişe bugün ne kadar yakın olduğumuz.
Kimi zaman sadece karın tokluğundan başka hiç bir getirisi olmayan bir iş, kimi zaman asla başarıya ulaşamayacak siyasi veya sosyal bir görüş, kimi zaman hiç yılmadan mutluluğu arayış... Velhasılı biraz da bizdeki basit anlatımıyla; ''boşa kürek çekmek'' deyiminin mitolojik anlatısıdır Sisyphos İşkencesi.
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.
Boşa kürek çekmek... Tamda içinde bulunduğumuz durumun ifadesi. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilNe yazık ki öyle. Teşekkür ederim
Sil