Kayserilinin ticari zekası ve başarısının sırrı nerede gizli?

Mezopotamya; Doğu Anadolunun yüksek ve karlı dağlarından doğup Güneydoğu Anadolu, İran'ın güneyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve Irak'ın büyük bölümünü aşıp, Bağdat yakınlarında birleşerek Basra Körfezine dökülen Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan coğrafi bölgeye verilen isim.

Bir ülke veya kent adı olmadığı gibi; iki nehrin havzasında kalan verimli toprakları nedeniyle binlerce yıl çekim noktası olup, pek çok göç alan, üzerinde farklı uygarlıklar ve ülkeler kurulan bu verimli toprakları tanımlamak için Helen yazarlar tarafından kullanılan,  ''iki ırmak arasındaki yer'' anlamına gelen bir kelimedir Mezopotamya.


Sümerler, Akadlar, Asurlar, Babiller ve Aramiler bu coğrafyada izlerini bırakmış en önemli uygarlıklar. Bölgeye göç eden kavimler genelde buradaki kültürü kendilerinden de bir şeyler katıp benimseyerek sürekliliği sağlamışlar.

Tarihin ilk okur yazar toplumunun yaşadığı, her dönemde sürekli bir hareketliliğin yaşandığı uygarlığın merkezi bu coğrafyanın; uygarlık açısından duraklamaya hatta gerilemeye girse de, hareketlilik açısından günümüzdeki durumu çok da farklı değil. Aynı hareketlilik sürmekle beraber, geçmişte uygarlığın merkezi olan, topraklarının verimliliği nedeniyle insanlar için çekim noktası olan Mezopotamya, günümüzde topraklarının altındaki zenginliğin; petrolün çekim gücüne kapılanlar tarafından yangın yerine döndürülmüş adeta.

Bu coğrafyada hüküm süren uygarlıklardan tarihe en fazla katkı yapan, ilk ve en önemlilerinden biri olan uygarlık; hayatımıza zaman kavramını getiren, günü atmış dakikalık saatlere bölen, günleri yedişer günlük periyotlara ayırıp haftayı oluşturan ve en önemlisi insanlığa yazıyı hediye eden Sümerler.

mezopotamya

Mezopotamya'da Sümerler'de Ur Şehrinde ele geçen buluntulara göre M.Ö 4. binde (3500-3100) halk topraktan elde ettiği üründen ailesine yetecek kadarını ayırıp kalanı tapınağa verir. Ürünlerin fazlası tapınaklarda toplanıp, bunlardan tapınağın ve krallığın ihtiyacı karşılandıktan sonra geri kalanı başka ülkelerle; ülkede olmayan kereste, maden gibi ürünlerle takas yapılır. Biraz da bunların envanterini tutup hesaplamalar yapmak zorunluluğu ve bulunan yöntemler yazının icadını doğurur.

Sümerlerin 3. binin başlarında tarihten silinmesiyle kuzeyde Asurlar, güneyde Babil güç kazanmaya başlarlar. Babil din ve kültür merkezi olarak yükselirken, Asur siyasi ve askeri bir güç olarak büyüyüp genişler.

Mezopotamya'da kurulan uygarlıklar bölgelerinde var olmayan altın, gümüş, bakır gibi yer altı madenlerini ve mimaride kullanacakları mermer ve keresteyi elde edebilmek için komşu ülkelerden ve Anadolu'dan faydalanırlar. Kimi sömürgecilik esasıyla, kimi de Akadlar gibi seferler düzenleyerek, savaşarak bu madenlere ulaşmaya çalışırlar.

M.Ö 2000 yıllarında yükselmeye başlayıp büyük bir imparatorluk kuran Asurlar ise madenlere ulaşmak için farklı bir yol izlerler. Gümüş külçelerin alışverişte kullanılmaya başlamasıyla beraber Asurların ''Gümüş Ülkesi'' olarak adlandırdıkları Anadolu'ya ilgileri daha da artar. Anadolu'dan ve Akdeniz ülkelerinden maden temin etmek için bu bölgeleri savaşarak ele geçirmek yerine, belli noktalarda ticaret yapabileceği pazar amaçlı koloni kentler kurarlar. Bu kentlere pazar anlamına gelen ''Karum'' denmekte.

Doğu ve güneydoğu Anadolu, doğu Karadeniz ve orta Anadolu'da kurulan bu pazar şehirleriyle beraber; M.Ö 2000-1700 yılları Anadolu'nun bu bölgeleri için Asur ticaret kolonileri dönemidir. İhtiyaçları olan ham maddeleri bu bölgelerden sağlayan Asurlar Anadolu'nun batısında pazar kentler kurma gereği duymadığı için Asur Ticaret Kolonileri dönemi sadece Anadolu'nun orta kesimleriyle doğusunu kapsar.

kaniş

Kayseri yakınındaki Kültepe'de ele geçen  M:Ö 2. binin ilk çeyreğine (2000-1750) tarihlenen tabletlere göre Kültepe yakınında kurulan Kaniş kenti Asurlu tüccarlar tarafından, ticari alışverişi sağlamak için Karum olarak kurulmuş.

Asurların Anadolu'da yirmi civarında Karum olarak kurduğu kent saptanmakla beraber Kaniş kenti bu kentlerin merkezi görevi görmüş ve Asur'u temsil eden görevli buradan ticari faaliyetleri yönetmiş. Kaniş kenti, sınırları içinde yaşadıkları ülkeye vergi ödeyerek ticari faaliyetlerini devam ettiren tüccarların yaşadığı bir kent olma özelliğini taşır. Burada oluşturulan Bit-Karim denen kurum günümüzün ticaret borsası işlevini görür. Bit-Karim'e kayıtlı tüccarlar günümüzün bankacılık işlemlerinin benzeri hizmetler alır. Ürünlerinin havalesi, bir süre koruyup bekletilmesi yani mevduat işlemleri, faizle borçlanma v.s gibi. Ticarette kullanılan para ise henüz sikke tarih sahnesine çıkmadığı için, para yerine kullanılan gümüş ve altın külçeler, madenler, hayvan veya gıda malzemeleridir.

Bu koloni çağı boyunca yavaş yavaş Anadolu'da yayılarak kentleri ele geçiren Hititler M.Ö 1700 yılları civarında; Anadoluya yazıyı getirip yaygınlaşmasını, akropol etrafında kurulan kalabalık ve düzenli kent yerleşmesini, çömlekçi çarkının yaygın kullanımını ve ticaret nedeniyle hem zenginlik hem de dış dünyaya açılımını sağlayan Asurların karumlarını da ele geçirerek Asur Ticaret Kolonileri dönemini sona erdirirler.

Kayseri yakınındaki Kaniş karumunda dört bin yıl önce yaklaşık 50 bin ile 70 bin arası insanın yaşadığı kabul edilir. Dönemin metropolü sayılabilecek bu ticaret kentinden günümüze ulaşan kil tabletlerin neredeyse tamamına yakını tüccarlar veya yönetim tarafından tutulmuş ticari kayıtlar ve belgeler.

Asur Ticaret Kolonileri çağının Anadolu'ya katkılarının yanında; ticari üsleri  Kaniş karumunun Kayseri'ye ayrı bir etkisi olmuş olmalı. Normalde Eski yerleşim alanlarında destanlar, krallar, tanrılar, savaşlar günlük yaşamdan parçalar v.s gibi konulu yazılar zamanımıza ulaşırken; Kaniş kenti günümüze sadece ticari belgeler değil, ticaret alışkanlığı, zekası ve yeteneğini de bırakmış belli ki. 4000 yıl önce sadece ticaret yapmak için kurulmuş bir kentin hala aynı misyonu sürdürmesinden başka ne beklenebilir ki?

kayserili

Kayserili küçük öğrenciye öğretmeni sorar:
''İki kere iki kaç eder?''
Soruya cevap bir soruyla gelir öğrenciden
''Alırken mi, satarken mi öğretmenim?''
Öğretmenin şaşkınlığının ardından ufaklık ekler hemen
''Alırken üç, satarken beş eder öğretmenim.''

Fıkradan çıkarılacak hisse ise ticaretin bu kentte kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenek olduğu, küçük yaşlardan itibaren nesillerin buna meyilli yetiştiği olsa gerek.
Anadolu'da ilk kurulan ve merkez durumunda olan Karum ve Bit-Karim'in Kayseri'de olması her zaman çok anlamlı gelmiştir bana. Kayserililerin hayranlık duyduğum ticari zekaları ve ticaretteki başarılarına pek şaşmıyorum artık. Ne de olsa kentin az değil; tam dört bin yıllık bir ticari geçmişi var.




Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu yazının tüm hakları yazara aittir. Kaynak göstermeden kopyalanamaz ve alıntı yapılamaz.

5 yorum:

  1. Hep merak etmişimdir neden Kayserililer için ticarete çok yatkın dendiğini... Okuduklarım hem bilgilenmemi sağladı hem de merakımı giderdi. Bilmek güzel şey, bilgi sayesinde her şey mantık çerçevesinde yerli yerine oturuyor. Teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kayserililerin bu beceri ve yatkınlıkları pek çoğumuzun merakını celbediyormuş meğer :))

      Sil
  2. Demekki bir şeyin yerine oturması için yıllar yüzyıllar ve hatta binyillar geçmesi gerekiyorm muş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, köklü bir geleneğin, artık karaktere dönüşmesi denebilir belki de buna.

      Sil
  3. Kaldığımız otelde kahvaltı tabağını küçük yapmaları bir ticari tasarruf olmuş iyi de olmuş, al sana bir Kayseri tavrı.

    YanıtlaSil