karya kenti alinda ve karyalı prenses ada

Eğer gördüğü her sarı tabelanın istikametine direksiyon kıranlardan değilseniz, muhtemelen görmediğiniz; pek fazla kişinin yolunun düşmediği, özellikle arabasına atlayıp gitmediği, adı Karyalı  prenses Ada ile özdeşleşen bir kentten bahsedeceğim size; Alinda...

Anadolu'nun kadim halkı Karyalıların kenti Alinda; günümüzde Aydın ilinin Karpuzlu beldesi sınırlarında kalan, hatta sınırları ne demek hemen kentin yaslandığı sırtlarda uzanıp giden bir kent. Yüzey araştırmaları ve kurtarma kazıları dışında; günümüze kadar kazma değmemiş, kazı yapılmamış kentlerden birisi. ''Hay Allah yine mi sahipsiz bir ören yeri?'' derseniz telaş yapmayın hemen derim. Zira bu kentin bana düşündürdüğü tek şey (pek çok kişi bu sözüme kızacak belki ama); ''iyi ki de kazma değmemiş'' oldu.

Alinda  kentinin kurulduğu alanın öyle bir atmosferi var ki; kent buraya kurulmaktan öte doğanın bir parçasıymış gibi sanki. Günümüze sapasağlam ulaşmış agora duvarı, tiyatrosu, su kemerleri, nekropol alanı Latmos dağlarının eteklerinde; Latmos'un kendine özgü insanı baktıkça hayrete düşüren doğanın şekillendirdiği kayalarının bir parçası; uzantısı olmuş adeta. Kent kayalıklarla öyle bir kaynaşıp kucaklaşmış ki; bu haliyle olduğu gibi, gelecek nesillere araştıracak rezerv bırakmak en doğrusu belki.
alinda

Kentin kuruluşunun kesin tarihi bilinmemekle birlikte; Hititler döneminde Anadolu’nun iç kesimlerinden Karya’nın önemli kentlerinden Mylasa ve Millawanda (Milet) kentine giden ana ulaşım ağı üzerinde yer aldığı bilinmekte. Hitit kralı II. Murişili zamanında Hititlerin Milet’e yaptığı sefer sırasında Iyalanda’ya geldikleri ve burada güçlü bir savunmayla karşılaştıklarını anlatan bir metin ele geçmiş. Kentin sarp yamaçlarda kurulu olduğu anlaşılan bu metinlerden Iyalanda olarak bahsedilen yerin Alinda olduğu anlaşılmakta.

Kentin ismi daha sonraki dönemlerde M.Ö 5. yüzyılda Attik Delos birliğine üye olan ve vergi ödeyen kentler arasında geçmekte. Fakat; Alinda kenti adının tarihi kayıtlara geçmesini M.Ö 4. Yüzyılda Karya krallığı yapan Hekatomnidler olarak anılan kraliyet ailesinden bir prensese; Kraliçe Ada'ya borçlu.

Karya kralı  Hekatamnos'un üçü erkek ikisi kız olmak üzere beş çocuğu vardır. Aile hakkında Strabon uzun ve detaylı bilgi sunar bize. Erkek çocuklardan ikisi; iki kız kardeşiyle evlenirler. Hekatomnos'un ölümüyle birlikte krallığa büyük oğlu Mauselous geçer. Uzun ve başarılı yönetiminden sonra Mauselous'un varis bırakmadan ölmesiyle; tahtın varisi, karısı ve kız kardeşi Artemisia olur. Kocasının ölümünün üzüntüsüne dayanamayan ve hastalanan Artemisia, iki yıllık iktidarının ardından ölünce; yerine üçüncü kardeş İdreus tahta oturur. İdreus da kız kardeşi Ada ile evlidir. İdreus'un ölümüyle karısı ve kız kardeşi olan Ada başa geçer fakat beşinci kardeş Piksodaros kız kardeşi Ada'yı tahttan indirerek; M.Ö 340 yılında Alinda kentine sürgüne göndererek idareyi ele alır.
alinda

Abisi Helen hayranı Mauselous'un aksine Piksodaros Pers hayranıdır ve Pers hükümdarından iktidarı paylaşmak için bir Pers satrapı gönderilmesini ister. Karya'yı Pers satrapıyla birlikte idare eden Piksodaros'un ölümüyle Karya'nın idaresi Pers satrapına kalır. İskender'in M.Ö 334 yılında Anadolu'ya girdiği dönemde Karya'nın durumu bu şekildedir.

 İskender'in Karya'nın başkenti Halikarnassos'u (Bodrum) kuşatmasıyla, Prenses Ada sürgünde olduğu kenti Alinda'yı İskender'e teslim ederek; hakkı olan Karya'nın idaresini kendisine teslim etmesi karşılığında İskender'e yardım edeceğini bildirir. Halikarnassos'un düşmesiyle birlikte Ada; kraliçe olarak Karya'da, Büyük İskender'in manevi annesi olarak da tarihte yerini alır. 

Alinda'nın Prenses Ada'ya ev sahipliği yaptığı dönemde ve İskender sonrasında oldukça zengin ve gelişmiş bir kent olduğu kentteki mimari yapılardan ve helenistik dönemin ünlü heykeltıraşlarından Praksiteles'e ait bir Afrodit (Aphrodite) heykeline sahip olmalarından anlaşılmakta.

 Ancak garip olan, M.S 3. yy'la kadar kendi adına para basarak varlığını sürdüren, ünlü bir heykeltıraşın eserini alacak kadar paraya ve sanat zevkine sahip olan bir kentte; bugüne kadar değil Praksiteles'in Afrodit'i, herhangi bir heykel veya bir heykele ait altlığa rastlanılmamış olması. Alinda kenti ve kentin eteklerinde yaşamın sürdüğü Karpuzlu'da yapılan yüzey araştırmalarında; sadece bir parça üzeri kabartmalarla süslenmiş mermer friz bloku dışında, herhangi bir sanatsal içerikli materyal bulunamamış.

alinda

Karpuzlu ovasının batısında iki kayalık tepe üzerine kurulan kentten günümüze iyi durumda ulaşan kalıntılar genellikle Helenistik döneme tarihlenmekte. Sarp kayalıklar üzerindeki konumu nedeniyle Alinda’da iki tane akropol yer alıyor. Etrafı kulelerle desteklenmiş sur duvarlarıyla çevrelenen kentte, iki katlı bu kulelerden bazıları hala tüm ihtişamıyla ayakta. 

Kentin yukarı bölümünde dört ayak üzerinde yükselen bir su kemeri ve akropolün bitişiğinde kare bir su toplama havuzu günümüze ulaşan kalıntılar arasında. Alinda’nın asıl önemli yapıları ise daha çok aşağı akropolün çevresinde konumlanmış. Aşağı akropolün üst kısmında kayalara oyulmuş 31 oturma sırasından oluşan yaklaşık beş bin kişilik tiyatrosu Karpuzlu ovasına hakim konumuyla muazzam bir manzara sunmakta. Tiyatronun sahne binası yıkılmakla birlikte; tiyatroya açılan kemerli girişi ve yan duvarları tipik Helenistik dönem etkileyici duvar işçiliğiyle göz dolduruyor.

Aşağı akropolün alt kısmında ise günümüze iyi durumda ulaşmış olan agorası (Pazar yeri) son derece etkileyici. Üç katlı olarak inşa edilen agoranın ilk iki katı akropolün aşağısında kalırken; stoalarla çevrelenmiş olan üçüncü kat akropolle aynı seviyede. Agoranın günümüze sağlam olarak ulaşan yüksek dış duvarları ve sütunlu galerisini görmek için bile Alinda’ya gitmeye değer kesinlikle.
prenses ada

 Bodrum'da tesadüfen günümüze kadar hiç el değmeden ulaşan bir mezar bulunur. Bir kadına ait olan lahit mezarda; ölüyle birlikte gömülmüş altın taç ve yine altından kolye, yüzük, kolye takılarla beraber elbise süsleri mezar sahibinin kraliyet ailesine mensup biri olduğu düşüncesini güçlendirir. İskelet üzerinde yapılan incelemeler; sahibinin 40 yaşlarında bir kadın olduğu ve birden fazla doğum yaptığı bilgilerine ulaştırır. Lahitte ele geçen buluntuların M.Ö 360- 325 yıllarına tarihlenmesi ve iskelet üzerinde yapılan etlendirme çalışmaları mezar sahibinin Kraliçe Ada olduğunu ortaya koyar.

 Kafatası anatomik yapısına göre şekillendirilir ve 1989 yılında tekrar gün ışığıyla buluşan kraliçe; ete kemiğe bürünmüş bir kadın olarak  2300 yıl sonra canlandırılarak Bodrum Müzesinde adına düzenlenmiş bir salonda tacı ve takılarıyla beraber sergilenmeye başlar.

Karyalı prenses Ada'yı Bodrum Arkeoloji Müzesinde ziyaret etmek ve tacını şöyle fotoğrafta da olsa başına denk getirmeye çalışmak ilginç bir deneyim. Ben bu konuda pek beceri gösteremedim fakat; fotoğraf çekmekte yetenekli olanların başına tam olarak oturtabildiğine şahit oldum:))

 Ada'yı müzede ziyaret ettikten sonra kenti Alinda'ya uğramak; sarp kayalıklar üzerinde gnays kayalarla nakış nakış işlenmiş yapılarını görmek gerek. Akropolden Karpuzlu Ovasını izlerken; baktığımız noktadan belki de devrik kraliçenin de ovaya baktığını; tahtını tekrar geri alabilme planlarını ve hayallerini kurduğunu düşünmek ise bu kenti gezmenin en güzel kısmı bence... Gezerken hayal etmek; hayal gücümüzü harekete geçirecek yerleri gezmek; olmazsa olmazlardan...



alinda 


alinda


alinda

alinda

alinda

alinda

alinda

alinda


prenses adaprenses ada

arkeorehber







4 yorum: