antik çağdan...bugün ne yapmalı?


Hesiodos M.Ö 700'lü yıllarda yaşamış, Anadolu'da Kyme'de  (Aliağa yakınında bir antik kent) doğup, Yunanistan'da Boiotia'da hayatına devam etmiş bir şair. Antik çağın sosyal yaşamı gündelik işleri, çiftçiliği ile ilgili bilgileri,tanrıların doğumundan görevlerine kadar isim isim yazarak çağının dini inanışlarını bizlere ulaştırmış kıymetli bir kaynak.

Ayın hangi günlerinde ne tür işler yapmalı? Erkek ve kız çocuklar hangi günlerde doğmalı? Aşkın ve ibadetin makbul olduğu günler hangileri?

Ekimin ve hasatın yapılacağı bereketin artacağı , şansın ve uğursuzluğun bize eşlik edeceği günlere Hesiodos'un anlatımıyla şöyle bir göz atmaya ne dersiniz?

kassandra'nın çığlığı..ağzına tükürülenlerden misiniz?

Her şeyi bilmek bir insanı mutlu eder miydi? Hayatımız geleceği görmek, tahmin etmek ve yorumlamak gayret ve hasretiyle geçiyor. Bu çabalarımızda başarılı olsak, acaba ne kadar mutlu ve talihli olurduk?

Gerçekte bunları başarabilmek insanı ne kadar mutlu ederdi bilemem ama, mitolojiden bildiğim bir örnek hiç de öyle her şeyi bilerek mutlu yaşanamayacağını, bilakis; bilmenin ve görmenin hiç bir şeyi değiştiremediğini bu nedenle hiç bilmeyenden daha fazla üzüntü ve sıkıntı çekildiğini çok güzel anlatıyor.

savaş ve taktik dehası halk..iskitler

Perslerin kendilerine sefer hazırlığına giriştiğini öğrenen, Avrupa'da devlet kurmuş ilk Türkler olma özelliğine de sahip olan İskitler (Saka), M.Ö  513 yılında bu saldırıyı karşılamak için ön hazırlıklara başlarlar.

Trakya'nın kuzeyinden başlayıp, günümüzdeki Bulgaristan ve Romanya'nın bir bölümü ile Ukrayna'yı kapsayan coğrafya üzerinde yer alan İskitler, Perslerin saldırılarına karşı birleşmek için komşu ülkelere elçiler gönderirler.

Komşuları olan ülke halklarının kral ve şefleri Perslerin saldırı hazırlıkları karşısında ne yapacaklarını konuşmak üzere bir araya toplandıklarında İskit habercileri onlara önerilerini iletirler:

antik çağdan bir sefer hazırlığı

İnsanların yaşadığı topraklara dışarıdan gelen bir saldırı karşısında, bir araya gelip direnmesi ve savaşması doğal. Sahip olduğu, yaşamının idamesi için gerekli kaynaklarının az olması, neslinin sürekliliği için yeni kaynaklar bulma zorunluluğundan başka yerlere yönelmesi ve savaşması da kabul edilebilir bir durum.

Fakat bu sebepler dışında orduların savaşma isteğini hiç anlayamamışımdır.Antik çağda yapılan savaşlarda diktatörlerin ve imparatorların daha fazla güç için binlerce kilometreyi aşması anlaşılabilir belki, ama bu duruma ayak uydurup onların peşlerine takılan farklı ülke ve kentlerin insanlarını anlamak güç gelirdi.

nokta yazıya nasıl düştü ?

Yazılı metinlerin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, bu metinlerin, cilt cilt sıralanmış kitaplar, kelime aralarına konulan boşluklar, nokta ve virgülle anlamlandırılmış yazılar olduğunu mu düşünüyorsunuz? O halde çok yanılıyorsunuz.

Günümüzde antik çağın abideleri olarak gözümüzü okşayan kütüphaneleri dolduran kitaplar nasıldı dersiniz? Bergama Kütüphanesinde 200 000, İskenderiye Kütüphanesinde 150 000. Efes Celsus Kütüphanesinde 14 000 kitap vardı derken; bunlar pek çoğumuzun hayalinde canlandırdığı gibi ciltlerle duvarlara dizilmiş kitaplar değildi elbette.

Ölüdeniz yazmaları
                                  Ölüdeniz'de ele geçen yazmalar

dün troya bugün çanakkale

Verimli toprakları yağmalamak için, bala üşüşen sinekler gibi, bir kadının eteklerine sığınarak, Troya'ya koşan halkların destanının; bugün nasıl anlamsız ve imkansız olduğunu; hatta hiç var olmadığını düşünenler varsa;
bin yıl sonra da, haritada yerini bilmedikleri, adını hiç duymadıkları Çanakkale'ye, savaşmaya koşanların da olamayacağını söyleyecek insanlar çıkacak.

Hatta bin yıl ne demek? Daha yüzüncü yılında, atalarının kanı yerde kurumadan, mezar taşları daha dimdik ayakta toprakta yatan şehidinin başını beklerken; neden savaşmak ve ölmek zorunda kaldıklarını unutan gafiller olacak belki...

Aç gözlü, yayılımcı ve yağmalayıcı zihniyetlerini,  namus davası kisvesi altında Anadolu topraklarına, Troya'ya taşıyanların, 3000 yıl sonra, bu kez kılıf uydurmaya gerek duymadan alenen yapılmış taarruzudur  Çanakkale Savaşı. Savaş olarak başlamış, destan olarak bitmiştir burada mücadele.

nergis..günümüzde narkissos ve ekho

Kişiler sahip oldukları güzellik, güç, yetenek vs gibi kendilerini diğer insanlardan bir adım öne çıkaracak nitelikleri başkalarının yıkımına neden olacak şekilde kullanırlarsa; bir gün mutlaka cezalandırılacaklarına inanmış antik çağda insanlar. Bu cezayı verecek kişi ise ilahi adalet olarak adlandırabileceğimiz bir tanrıça olan Nemesis.

Nemesis’in gazabına uğrayanların en başında, ölümcül bir güzelliğe sahip olan yakışıklı delikanlı Narkissos gelir.

Narkissos güzelliğiyle görenleri büyüleyen bir delikanlı; Ekho ise kimsenin ulaşmayı başaramadığı güzeller güzeli bir peridir. Hikâye ikisinin karşılaşmasıyla başlar.

Kibele..bir zamanlar tanrı kadındı

Cinsiyeti olmayan tanrının, cinsiyetinin erkek gibi gösterilmeye çalışıldığı günümüzden, eskilere, bir zamanlar cinsiyetinin kadın, isminin Kibele olduğu günlere uzanalım biraz.

Anadolu'da verimli toprakları, güzel iklimi, tabiatın cömert davrandığı bitki örtüsüyle üretkenliğin sembolü olarak görülüp tapılan kadın; bedensel gücüyle kurak iklimlerin, çöllerin, yaşam şartları zor olan coğrafyaların efendisi erkeğe bıraktı hakimiyeti.

Kibele'nin varlığına ait buluntuların en eskileri Burdur Gölü yakınındaki Hacılar'da ve Çatalhöyük'te ortaya çıkartılan M.Ö 7000-6500 yıllarına tarihlenen eserlerdir. Bu nedenle Ana Tanrıça'nın kökeninin Anadolu olduğu ve buradan yayıldığı düşünülür.

homeze yaylası..bir kış masalının hikayesi

İçinde bir kış masalını yaşadığım güzel bir rüya gördüm. Mavi, siyah ve yeşilin iç içe geçtiği, hangisinin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmadan üzerinin beyaz bir örtüyle örtüldüğü, beyaz örtünün bulutlarla birleştiği bir coğrafyadaydım.

Suyla toprak, toprakla ağaç, ağaçlarla kar, karlarla bulutların nefis uyumuna tanıklık ettim.Toprağın ve ağaçların, gökyüzüne ulaşmak bulutlara karışmak istercesine hep yükseğe, daha yükseğe uzanışını ve yükseklerden azametle aşağı su ve insana bakışını gördüm. İnsanların bu bakışa inat toprağın yükselebildiği alana kadar tırmanma ve adeta dağların başına taç gibi geçirilmiş yaylalara ulaşma azmini ve keyfini yaşadım.

tomris hatun..bir kadının intikam yemini

Massaget'ler Hazar Denizi ve Aral gölü arasında kalan coğrafyada hüküm sürmüş bir halk. Herodot yaşadıkları coğrafyayı tarif ederken, Hazar Denizinin güneybatısı yönünden Kafkaslarla kesildiğini, gün doğusunun ise uçsuz bucaksız ovalara açıldığını söyler. Aynı zamanda Massagetlere İskitler dendiğini ifade ederken, Strabon Massagetleri Sakalar olarak tanımlar. Massaget, İskit ve Sakaların aynı kavim veya aynı kavimin boyları olabileceği görüşü hakim.

Massaget ve İskitlerin yaşadığı coğrafya üzerinde daha sonra Türklerin varlığını sürdürmesi, karakter ve yaşam tarzı, inanış ve gelenekleri açısından benzerlikler görülmesi nedeniyle bu halkların Türklerin kökeni olabileceği, kabul gören bir düşünce.

özgür ruhlu ışık ülkesi insanları.. lukkalar

Türkiye haritasında Fethiye'den Kemer'e doğru kuzeye bombeli yay şeklinde bir çizgi çekersek, çizginin güneyinde, yani deniz tarafında kalan topraklara kabaca Lukka (Likya) diyebiliriz. Günümüzde Muğla'nın Fethiye ilçesi ile Antalya'nın Kaş, Kale, Finike, Kumluca ve Kemer ilçelerinin bulunduğu Teke Yarımadası olarak geçen alanı kapsar.

Amasya'lı Strabon (M.Ö 64-M.S 24), Anadolu'dan Roma'ya kadar yaptığı gezileri kaleme aldığı Coğrafya adlı eserinde, gezdiği yerler ve halklar ile ilgili bilgiler verir. İyi veya kötü o kentlerle veya krallıklarla ilgili pek çok tespitte bulunur. Övgüyle sözünü ettiği halklar da vardır anlatımlarında ama Likya halkını, hiç bir halk için söylemediği sözlerle över.

tarihte erkeklere karşı ilk kadın protestosu

Yunanistan'ın Dorlar tarafından istila edilmesiyle, Yunanistan'dan kaçan İyonlar, Dorlar ve Aiollar Anadolu'nun Ege kıyı şeridine göç ederler.

İçlerinden Atina birliğinden gelen ve kendilerini İyonların en soylusu sananlar, kadınlarını yanlarında getirmezler. İşgal ettikleri Milet'te ana babalarını öldürdükleri Karyalı kadınları eş olarak alırlar. Bu cinayetleri ödetmek için,Karyalı kadınlar babalarını, kocalarını ve oğullarını öldürüp kendileriyle yaşamaya kalkışan erkeklere karşı, yeminle bağlandıkları bir yasa koyarlar.

alyattes tümülüsünde aşk kızlarının emeği

Lidya Kralı Kroisos'un babası Alyattes'in M.Ö 561 'de ölümünün ardından yapılan anıt mezar, örnekleri içinde, Anadolu'da yapılan en büyük tümülüstür.

Tümülüsler genellikle düz arazi üzerinde,bir mezar odası ve bu odaya ulaşılan bir geçit yapıldıktan sonra, üzerleri yığma toprakla doldurulan, etrafı taş bloklarla çevrelenen koni şeklinde yükselen yığma mezarlardır.

tarihin ilk grevi nasıl sonuçlandı?

Milet, Ege kıyısında, İyon birliğinin en güçlü metropol kentlerinden birisi. Başlangıçta Dört limanı ile antik çağda doksandan fazla şehri kolonize etmiş bir liman kenti iken, günümüzde Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonların dolmasıyla denizden 10 km kadar uzaklaşmış.

Kentin en dikkat çekici yapılarından biri olan 15 bin seyirci kapasiteli tiyatro en iyi koruna gelmiş eserlerden birisi. Roma dönemi mimari özellikleri gösteren Milet Tiyatrosu, M.S I.yy'da, 100 yılları civarında yapılmış. İnşaat sırasında yaşanmış bir olay ise, tiyatroda yer alan bir yazıtla günümüze ulaşmış.

bir arkeolog blog yazmaya kalkışırsa

Günlük hayatta yazı yazmayı, sürekli karalamalar yapmayı seven ben, günlerden bir gün, nette blog yazarlığı diye bir kavramın varlığını keşfettim. Meğer isteyen herkes özgürce kendisine bir sayfa açıp bilgilerini paylaşıp, hatta aklına eseni yazabiliyormuş. Ben de bir denesem dedim ama, işe başlamaktan çok toparlayıp sonuçlandırmak inanılmaz zor bir şeymiş.

Bildiğim alanda yazacaktım güya, fakat şu dört ayda fark ettim ki bir arkeolog olarak yazmak, mutfakta 20 çeşit yemeği aynı anda yapmaya benziyor. Arkeoloji deyince çoğu kişinin aklına ören yerinde görülen, teknoloji kullanmadan inşası mümkün görünmeyen hayret uyandırıcı yapılarla mermer heykeller geliyor. Bunlar hakkında yazmanın nesi zor diyecekler eminim. Sonuçta bunu gezginlerin çoğu ziyadesiyle yapıyorlar, üstelik de hakkını veriyorlar diyecekler. Lakin işin mutfağı hiçte sanıldığı gibi değilmiş.

İşte Aşk Budur !

Madem bugün sevgililer ve aşkın günü; tarih içinde gezen bu sitede tarihin başlangıcına gitmek istedim ben de. Tarih aşkla başladı. Adem ve Havva'ya yasak meyveyi yediren aşktı belki kim bilir.

Cennetten kovulmak özgür iradelerini kullanmaya başlamanın ilk adımıydı insanların. Belki de  bu adımı atacak cesareti veren aşktı birbirlerine hissettikleri. Sebep ne olursa olsun, insanlık tarihi nasıl ki Adem ve Havva ile başladı; aşk da onlarla yaşıt olarak süre geldi.

Ruhu kanatlandıran Aşk... Psykhe ve Eros

Mitolojinin en güzel ve en etkileyici hikayelerinden biridir Eros (Aşk) ve Psykhe'nin (Ruh) hikayesi. Hikayeye kaynaklık eden yer Anadolu ve Ege kıyısında bulunan Miletos (Milet) kentidir. Eros ve Psykhe, hayatımızdaki iki soyut kavramın, aşk ve ruhun somutlaştırılarak hikaye edilmiş hali. Ruh bilimi (psikoloji) kökenini Psykhe'den (Psiko) alır.

Milet kralının üç güzel kızı vardır, fakat en küçükleri Psykhe (Ruh) çok daha güzeldir. Hatta o kadar güzel ve iyi bir kızdır ki insanlar onun tanrıça olduğuna inanmaya başlarlar. İki kardeşi evlendiği halde Ruh bir türlü evlenemez. Çünkü; 
hiç kimse bu kadar güzel bir kızla evlenebileceğini düşünemediğinden, evlenmeyi istemeye teşebbüs bile edemez. Onun, ancak bir tanrıyla evleneceğine kesin gözüyle bakarlar.


kardeş kavgası ve kimmerler

Kimmerler tarihe, iyi kılıç ve balta kullanan, cesur ve gözü pek savaşçılar olarak geçmiş bir millet. Yüzyıllar boyu varlığını devam ettirebildiği asıl yerleşim alanları ise karadenizin doğusu ve kuzey kıyıları. Günümüzdeki Kırım isminin kökeni Kimmerden gelmekte. Çocukluğumuzun çizgi roman kahramanı Barbar Conan Kimmeryalı bir savaşçı olarak düşünülüp çizilmiş. Savaşçı  kadınlar olan Amazonların Kimmer olduğu tartışmasız kabul gören bir gerçek.

Amazonlar Troya Savaşında, Troyalıların yanında yer alırlar. Akhilleus'un Amazon Kraliçesi Phenteselia'yı öldürmesi ve ölümünden hemen önce ona aşık olması Troya Savaşının en trajik hikayelerinden birisidir. Savaşta pek çok Aka'lıyı öldüren Phenteselia, Akhilleus tarafından yaralanır. Yere düşen kraliçenin miğferini kaldıran Akhilleus, Phenteselia'nın gözlerine bakınca ona aşık olur fakat kraliçe Akhilleus'un kollarında can verir.

izmirin büyük kusuru

İşe gitmek için apartmanın  kapısından hızla dışarı fırlamamla sağanak yağışın altında açıyorum gözlerimi;  '' kabus başlıyor'' diye düşünerek, üzerimdekilerden ,yağmurdan kuru kurtarabildiğim kadarına şükredip, koşarak arabaya atıyorum kendimi.

Trafikte yol kenarında göllenen suları teğet geçebileceğim şeridi kestirmeye çalışarak, arada zikzaklar çizip, iş yerine doğru yol alırken; İzmir'de her yağmurlu günde olduğu gibi, yine içimden geçmişe bir gönderme yaparak, bir taraftan düşünüyorum:

mistik bir geziye ne dersiniz?

Biraz sıkıntılı mı hissediyorsunuz kendinizi? Bir çıkmazın içinde veya veremediğiniz büyük kararların eşiğinde misiniz? Aklınızda cevap bulamadığınız sorular, çözümleyemediğiniz sorunlarınız mı var? Vaktinizi nerede nasıl geçirsem arayışında mısınız? Şöyle Alsancak'a ya da Kızlarağası'na gidip bir kahve içip , üzerine de bir fal baktırsam düşüncesi mi geçiyor aklınızdan? Durun ve bir kez daha düşünün.

Sizden yüzler, binlerce yıl önce yaşayanlar da bu duyguları yaşadılar, hissettiler ve düşündüler. Gelecekte kendilerini neyin beklediğini bilmek, adımlarını ona göre atmak, içinden çıkamadıkları sağlık da dahil olmak üzere pek çok sorunlarına  çözüm bulmak istediler. Size günümüz alışkanlıklarından farklı olarak, geçmişin ayak izlerini izleyeceğiniz bir seçeneğim var.

yazgıdan kim kaçabilir ?

Troya savaşı sona erip, istilacılar ülkelerine dönüş yoluna geçince; Kahin Kalkhas onlara katılmadı. Çünkü o biliyordu ki; ordu tanrıça Athena'nın gazabına uğrayacak ve dönüş yolculuğu çok uzun yıllar sürecek.

Bunun sebebi ise şu olaydır;  Akhilleus Paris tarafından öldürülünce, Akhilleus'a tanrıça annesi Thetis tarafından, tanrı Hepheistos'a yaptırılan silahları, kimin alacağı tartışması yaşanır. Savaşta tanrılara denk bir kahramanlık sergileyen Akhilleus'un amcası Telemon'un oğlu Aias ve Odysseus silahlara talip olurlar. Geleneğe göre; kahramanlıkta herkesi geride bırakan, silahları hak eder. Ordudaki herkes silahları Aias'ın hakkettiğini düşünmektedir fakat Agamemnon ve Menelaos Odysseus'tan taraf olunca; silahları Odysseus alır. Aias, silahlar Odysseus'a verilince bunu onuruna yediremez ve kendi kılıcı üzerine atlayarak intihar eder.

troya savaşının yönetmeni...kalkhas

Kalkhas..Öyle bir adam düşünün ki yazgıyı değiştiren, iki kıtanın savaşında savaşın seyrini ve sonunu belirleyen. Antik Çağın dört büyük savaşından biri olan Troya Savaşı (İlios) tanrılar tarafından yazılan, Kalkhas tarafından yönetilen; başrolü  Priamos ve Agamemnon adında iki kral ile  Akhilleus (Aşil), Paris, Hektor ve Helena tarafından oynanan, yaklaşık on yıl süren çok uzun metrajlı bir filmdir aslında.

Kahin Kalkhas'ın buradaki rolü hep göz ardı edilir de; herkes baş rol oyuncularına yönelir genelde. Hala öyle değil midir zaten günümüzde de? Herkesin gördüğü tanıdığı adına ister başkan densin ister yönetici; tarihi değiştirecek güçte ve ünde görünürler gözümüze. Ama hep biliriz ki yönetmenin kendisine verdiği rolü oynayan birer aktördür bunlar aslında... Asıl oyunun seyrini ve kaderini değiştiren bir yönetmenin varlığını hep hissederiz ama ya telaffuz edilmez ya perdenin arkasında durduğu için kimliği bilinmez.

babilde evlilik müzayedesi

Tarihin Babası Herodot'un  Halikarnas'ta (Bodrum) M.Ö 490 yıllarında doğduğu,468-467 yıllarında tanınmaya başladığı ve 425 yıllarında öldüğü kabul edilir. Kitabında aktardıkları V.yy ortalarında dünyanın farklı ülkelerine şöyle bir gezinti imkanı sunar bizlere. Gezdiği yerlerdeki gözlemlerini ve duyup dinlediklerini kendi yorumlarıyla, şiirsel ve akıcı bir dille anlatırken tarihe keyifli bir yolculuk yaptırır.

Anlatımındaki felsefi yaklaşım ve şiirsellik bazen onu konudan uzaklaştırır. Bazı tarihçiler anlattığı olayların bir kısmına şüpheyle yaklaşır ama bu şüphe, onun tarihçi kimliğine arada gölge düşürse de ''Tarihin Babası'' unvanını korumasına ve hala kitabının kaynak kitap olarak kullanılmasına engel olamamakta.

antik çağdan matematik problemleri

Her birimizin okul yılları, anne babamızın, Ömer'in, Ayşe'nin yaşını hesaplamakla geçti. Sadece bizler mi yılları, yaşları hesapladık ? Bir kaç matematik problemiyle, bakın Antik Çağda neleri nasıl hesaplıyorlarmış:))
matematik

köle filozof..epiktetos

Özgür bedenleri içinde taşıdıkları ruhlarını; güce, otoriteye, paraya veya zevke köle yapan pek çok insana inat, köle bedenindeki ruhu özgürleştirebilmiş bir filozof Epiktetos.

Anadolu'da, Frigya Krallığı sınırları içinde kalan Hierapolis (Pamukkale) kentinde M.S 55 yılında bir kölenin çocuğu olarak dünyaya gelen Epiktetos, gençliğinde bir Romalıya satılır ve Roma'ya götürülür. Özgürlüğüne sahip olmadığı gibi bir isme de sahip değildir. Yunancada ''satın alınmış adam'' anlamına gelen Epiktetos adıyla anılır.

Rivayete göre efendisi öyle gaddar bir adamdır ki; bir gün sırf eğlence olsun diye bacağını mengeneyle sıkmaya başlar. Epiktetos ''efendim kıracaksınız'' der ama efendi sıkmaya devam eder ve ayak kırılır. Bunun üzerine soğukkanlı bir tavırla ''ben size söylemiştim,kırdınız'' der. Bu olay üzerine köleliğinin üzerine bir de topallığı eklenir.

celsus..kitapsever erkeklerin kütüphanesi

Kim demiş erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer diye? Bu sözü çürütecek bir kent  var tarihte. Antik Çağın ve on iki İyon kentinin en gözde kentlerinden biri olan ; Efes (Ephessos) ve bu kentin en gözde yapılandan biri olan Celsus Kütüphanesi

Bu Kütüphane  aslında ölen bir kişinin mezarı üzerine yaptırılmış bir Kahramanlık Anıtı'dır. (Heroon) Aslen Sardes'li olan Celsus, Roma İmparatorluğu tarafından Efes'e vali olarak atanır ve ölümünden sonra kütüphanenin olduğu alana gömülerek üzerine oğlu Aquila tarafından bir anıt mezar (Heroon ) inşa ettirilir.

miras bırakılan ülke..Bergama

Bir ülke kağıt üzerinde başka bir ülkeye miras olarak bırakılabilir mi? Sakın hemen hayır demeyin, zira tarihte bunun bir örneği var. Üstelik bu ülke, yaşadığımız coğrafyada, bu topraklar üzerinde kurulmuş ve 150 yıl varlığını devam ettirmiş.

Yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre Bergama (Pergamon) arkaik devirde küçük bir yerleşim yeridir. Adı ''kale'' veya korunaklı müstahkem yer'' anlamına gelmekte.Kentin akropolündeki yerleşimin izlerini gösteren buluntular M.Ö 7.ve 6.yy'a dayanmakta. Hakimiyeti altında kaldığı; Frigya Krallığı, Lidya Krallığı ardından Pers İmparatorluğu, İskender'le beraber Makedonya Krallığı derken, M.Ö 282 yılında, merkezi Bergama kenti olan bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıkar.

üç güzeller yarışması

Mitolojide, Kazdağları'nın (İda) Ayazma pınarının olduğu alanda geçtiğine inanılan Üç Güzeller Yarışması, tarihin ilk güzellik yarışması olmasının yanında, antik çağda, şairlerin şiirlerine, seramik sanatçılarının ve heykeltıraşların eserlerine en fazla konu olan Truva Savaşı'nın tohumlarının da atıldığı yarışmadır.

Gaia (toprak) ve Pontos'un (deniz) birleşmesinden doğan Nereus, Deniz İhtiyarlarından biridir. Denizin oğlu Nereus ,Okeanus kızı Doris'le evlenince, Doris tam elli kız dünyaya getirir. Bu kızlara Nereus Kızları denir. Bu kızların her biri, denizin çeşitli hallerini, renklerini, köpüklü dalgalarını simgeler. Babaları Nereus'la beraber, Knidos (Tekir burnu) açıklarında, denizin dibinde , bir mağarada bulunan saraylarında yaşadıklarına inanılır. Nereus Kızları, günlerini iplik dokuyup nakış yaparak, şarkı söyleyerek geçirir, arada bir babalarıyla beraber yarı bellerine kadar denizin yüzeyine çıkıp, suda dans ederek koro halinde şarkı söylerler ve deniz canlılarıyla gezerlermiş.