bilge bias ve zarif kenti priene

Söke ovasına hakim sırtlarda on iki İyon kentinden biri; İyon birliğinin merkezi olan içinde helenistik dönemden kalma eserler barındıran küçük ve zarif bir kent uzanır; Priene...

Priene kenti 11. yüzyılda Yunanistan'dan gelen İyonlar tarafından deniz kenarında, Menderes nehrinin Ege denizine döküldüğü alanın yakınlarında kurulan bir liman kenti. Zamanla Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar denizi doldurmaya başlayınca kentin ilk kurulduğu alandan taşınıp M.Ö 4. yüzyıl ortalarında bugünkü görülen yerde yerleşimin devam ettiği biliniyor. Eski kentin kurulduğu yer ise hala tespit edilebilmiş değil. Menderes nehri denizi doldurmaya devam ettiği için yeni kent de zamanla denizden uzaklaşıp liman kenti olma özelliğini yitirmiş.

İyonyalıların dini merkezleri durumundaki Panionion Priene territoriumu sınırları içinde olunca bu küçük ve mütevazi kent de toplantılara başkanlık etme yetkisine sahip olur. Kuşadası Milli Parkı içindeki Panionion'da Denizlerden gelen İyonyalıların baş tanrıları deniz tanrısı Poseidon adına bir tapınak ve toplantılarının yapıldığı bir tiyatro yer alır.

elmayla kazanılıp günahla kaybedilen aşk... atalanta ve hippomenes

Atalanta mitolojide diğer kadın kahramanlardan farklı olarak güzelliği yanında gücüyle yer bulmuş bir karakter. Doğumu bize oldukça tanıdık bir hikayeyle başlar. Bir erkek çocuk özlemi ve hayaliyle karısının doğumunu bekleyen baba İassos, karşısında bir kız bebek görünce hayal kırıklığına uğrar. Öfkeyle bebeği kaptığı gibi götürüp dağ başına bırakır.

Dağda terk edilen küçük kıza acıyan Artemis, bebeği emzirmesi için bir dişi ayı gönderir. Daha sonra avcıların bulup, büyütüp yetiştirdiği küçük kız Atalanta adıyla anılmaya başlar. Küçük Atalanta genç kızlık çağına geldiğinde yaman bir avcı, kimsenin yakalayıp geçemediği bir koşucu olur. Ailesiyle bir şekilde karşılaşır ve babası erkeklere taş çıkaran genç kızı tekrar yanına alır.

zekası erkeğin benliğine hapsedilen kadın... metis

Mitolojide soyut (akıl, adalet, şans v.b)  ve somut (ay, güneş, dağ, deniz, akarsu v.b gibi) pek çok kavram tanrı veya tanrıça formlarıyla ifade edilmiş. Toplumda erkeğin geçmişte ve hatta günümüzde devam eden baskın rolüne;  kadının fikren, zihnen ve fiziken erkeğin gerisine itilmiş durumuna bakıldığında, tanrı ve tanrıçalara yüklenen bazı vasıflar tezatlıklar göstermekte.

Erkeklerin normal yaşantısında kadına asla kaptırmayacağı bazı niteliklerin tanrısal formlarının kadın olması, ilginç ve düşündürücü.. Bunlarının en başında da akıl, zeka, mantık, bilgelik ve strateji gibi kavramlar gelir ki erkeklerin bunları kadın tanrılara nasıl olup da bırakabildikleri şaşılası bir durumdur. Bu kavramların temsilcisi iki tanrıça Metis ve kızı Athena'dır mesela.

çapkın tapınak kölesinin itiraf yazıtı

Büyük filozof Epikuros'a göre insanları mutlu olmaktan alıkoyan iki şey; tanrı ve ölüm korkusudur. Bu iki korkudan kurtulamayan insanın mutlu olması mümkün değildir. Bu korkuların gereksizliğini ise şöyle açıklar Epikuros. 

''Ölümden korkmak anlamsızdır; biz yaşadığımız süre ölüm yoktur; ölüm geldiğinde ise biz yokuz''
Tanrıdan korkmanın gereksizliğini ise; '' Tanrı evreni  yarattıktan sonra işine gücüne bakmaktadır. İnsanların ne yapıp ne yapmadığı çok da umurunda değildir. Tanrı iyidir; sadece olup bitenlere karşı ilgisizdir. O nedenle ondan korkarak yaşamak yersizdir.'' şeklinde açıklar.

bir zamanların küçük istanbulu... balya ilçesi

Balıkesir'in kuzeybatısında il merkezine 50 kilometre uzaklığında bir ilçe Balya...
Antik çağdan itibaren kesintisiz olarak işletilen Ergasteri (Maden İşliği) denen bölgede kurulan yerleşim; bir zamanlar Küçük İstanbul olarak adlandırılan bir ilçeydi.

Beş tane maden fabrikası, hanları, hastaneleri, gazinoları, kahvehaneleri, değirmenleri ve mektepleriyle en gözde kazalardan biriydi.

Osmanlı döneminde madenin olduğu alan Kocagümüş Köyü adıyla anılırken; maden alanına da Kocagümüş madeni denmekteydi ve buradaki maden gülle yapımıyla ünlüydü.

Roma döneminde ''Kristian Madenleri'' olarak anılan, 1876 yılında Fransızlar tarafından işletilmeye başlayan kurşun madenleri, dünyanın en büyük kurşun madeniydi. Fransız şirketi Balya'da kurşun, gümüş, çinko çıkartırken çevresinde kömür, kurşun, manganez ve çinko madenlerini de işletmeye başladı.

karya kenti alinda ve karyalı prenses ada

Eğer gördüğü her sarı tabelanın istikametine direksiyon kıranlardan değilseniz, muhtemelen görmediğiniz; pek fazla kişinin yolunun düşmediği, özellikle arabasına atlayıp gitmediği, adı Karyalı  prenses Ada ile özdeşleşen bir kentten bahsedeceğim size; Alinda...

Anadolu'nun kadim halkı Karyalıların kenti Alinda; günümüzde Aydın ilinin Karpuzlu beldesi sınırlarında kalan, hatta sınırları ne demek hemen kentin yaslandığı sırtlarda uzanıp giden bir kent. Yüzey araştırmaları ve kurtarma kazıları dışında; günümüze kadar kazma değmemiş, kazı yapılmamış kentlerden birisi. ''Hay Allah yine mi sahipsiz bir ören yeri?'' derseniz telaş yapmayın hemen derim. Zira bu kentin bana düşündürdüğü tek şey (pek çok kişi bu sözüme kızacak belki ama); ''iyi ki de kazma değmemiş'' oldu.

beyaz atlı prens ve andromeda sendromu

Genç bir kadınsınız... Belki ailenin baskısından, belki çalıştığınız kentten, ya da içinden kurtulmak istediğiniz ortamdan kaçmak için alelacele bir karar verdiniz. İçinde bulunduğunuz durumla savaşmak yerine karşınıza çıkan ilk erkekle evlenmeyi seçtiniz.

Yaşınız kemale erdi ve neredeyse asırlardır evli bir kadınsınız. Şöyle geriye dönüp henüz evlenecek olgunluğa erişmeden, kendinizi hazır hissetmeden, gençliğinizin en güzel çağında özgürlüğünüzü kısa kesip, neden aceleci davrandığınızı anlamıyor ve soruyorsunuz kendinize; ''Acaba deli miydim ben?''diye... Telaşa kapılmayın deli değildiniz elbette... Sizinki sadece bir sendrom. Hani şu psikologların istem dışı içine düşülen kısır döngülerin, ruhsal karmaşanın her birini  klas bir isimle açıklayıp, durumunuza uygun düşeni hemen size giydiriverdikleri şeylerden. Bu sendromun adına da Andromeda Sendromu (Andromeda Kompleksi) demişler.

alektryon efsanesi ve güneşin habercisi horoz

Güne herkesten önce uyanıyorsa horoz; ve seher vakti güneşin doğuşunu haber veriyorsa tüm canlılara haykıra haykıra, vardır elbet bir sebebi. Doğadaki her canlı varlığıyla üstlendiyse bir görevi; bir nedeni olmalı değil mi?

Sadece seher vaktini ve gün doğumunu haber vermez horoz. Aynı zamanda kümesinin koruyucusu ve bekçisidir de... Antik çağda tüm doğayı ve canlıları kişileştiren insanoğluna göre, böylesi bir görevi üstlenmesinde tanrıların parmağı olsa gerektir. Mitolojide horoza bu sorumluluğu yükleyen tanrıysa; Ares'tir.

mitolojide uyku ve rüyalardan günümüze gelenler

Uyku tanrısı Hypnos ve üç oğlu gündelik yaşantımızda sıkça kullandığımız bazı kavramlara kaynaklık ettiği gibi, tıbbi terminolojide geniş bir yer kaplar. İlaç sektöründe de kimi ilaçlarda Hypnos ve onun efsanelerinde yer tutan kişi, nesne ve bitkilerden esinlenilen isimlere rastlamak mümkün.

Uyku (Hypnos); Gece'nin (Nyks) oğlu, Ölüm'ün (Thanatos)'un  ikiz kardeşidir. Uyku ve Ölüm'ü birbirinin benzeri kabul etmiş antik çağda insanlar ve sadece kardeş değil ikiz kardeş olarak düşünmüşler ikisini. Sanatta ve efsanelerde birlikte resmedip anlatmışlar Thanatos ve Hypnos'u. Thanatos huzurlu ve iyi ölümü sembolize ettiği için; günümüzde ''Ötanazi'' kelimesi bu tanrıdan alır kökenini. Hypnos'un karısı Pasithea ise, tanrıça Hera tarafından sunulan bir ödüldür kendisine.

kılavuzu karga olanın... corvus takım yıldızı

Ne gelirse dilinden gelirmiş insanın başına. Sadece insanların mı? Karga da dilinden çekmiş ne çektiyse. . Ne kendisi huzur bulabilir boşboğazlığından, ne de yoldaşlık ettikleri... Önce gece kuşu görevinden sürülüp yerini baykuşa kaptırır; ardından bembeyaz tüyleri kazan karasına dönüşür... Ve nihayetinde ebedi bir susuzluğa mahkum edilerek gökyüzünde bir takımyıldızının parçası olur karga.

Karga başlangıçta tanrıça Athena'nın kutsal hayvanı, gözdesi ve yoldaşıdır. Bakire tanrıça Athena Troya savaşı sırasında kendisine silah yapmasını istemek için demirci tanrı Hephaistos'un atölyesine gider bir gün. Demirci tanrı kendisiyle birlikte olması koşuluyla kabul eder gök gözlü güzel tanrıçanın isteğini. Silahlara karşılık bir bedel ödemeye hazırdır Athena fakat Hephaistos'un talep ettiği bedeli değil tabi ki.... Bakire tanrıça bu teklifi reddeder lakin onun teklifini reddetmesi durdurmaz demirci tanrıyı ve zorla birlikte olmaya çalışır tanrıçayla.

agave... hangimiz sabır otu değiliz ki?

Agave tanrıların gazabına uğrayan ve çektiği acı nedeniyle yine tanrılar tarafından doğadaki bir bitkiye dönüştürülen; sabır otu olarak acılarına son verilen, mitolojinin en dramatik kahramanlarından biri.

Antik Yunanistan'da Thebai kentinin kralı Kadmos'un kızıdır Agave. Diğer üç kız kardeşiyle mutlu mesut devam eden hayatları, çapkın tanrı Zeus'un, kızkardeşleri Semele'ye göz dikmesiyle hareketlenir ve kaderleri şekillenir.
                                                               
Semele'ye aşık olan Zeus kılık değiştirip güzel prensesle birlikte olur. Zeus'un çapkınlıklarını yakın takipte olan karısı Hera, Semele ile ilişkisini farkedince; yaşlı bir kadın kılığında prensesin yanına gelip, onun güveninin kazanarak sırrını kendisine açmasını sağlar. Genç kız yaşlı kadına hamile olduğunu ve çocuğunun babasının Zeus olduğunu söyleyince, kurnaz tanrıça şüphe tohumlarını ekiverir oracıkta Semele'nin kalbine. Ya çocuğunun babası kendisini Zeus olarak tanıtan sıradan biriyse?

yalıçapkını kuşuyla yaşama dönen aşk... alcyone ve ceyx

Yalıçapkını kuşu, renkli tüyleri kısacık boynuna inat büyük kafası ve upuzun gagasıyla su kenarlarında sürekli avını gözleyen, eşiyle birlikte avlanıp yavrularını büyüten, avcılıktaki becerisiyle hayranlık uyandıran bir kuş. Avını gördüğünde su kenarlarında tünediği yerden avı üzerine bir savaş uçağı kadar süratle inen, uçarken mavi bir ışık huzmesi gibi görünen, uçarken çığlığı andıran tiz sesiyle öten bir balıkçı kral.

Yalıçapkını eşinden ayrılmadan yavrularını büyüten evcimen bir kuş. Onun bu tarzına uygun bir hikayeyle taçlandırmış geçmişte insanlar yalıçapkını kuşunu... Fiziksel güzelliklerinin yanı sıra birbirlerine olan derin aşklarına ölümlüler kadar tanrıların da hayran olduğu  Alcyone ve Ceyx (Alkyone ve Keyks) efsanesiyle almış yalıçapkını kuşu mitolojide yerini.

tarihin tanıklarından mirzaoba köyü ve mudanya

Yolunuz Trilye veya Mudanya'ya düşerse; Mudanya dağlarına yaslanmış, mağrur bir edayla Marmara denizine hakim tepelerden Mudanyayı izleyen, Çanakkale Savaşında en fazla şehit veren köy unvanına sahip Mirzaoba köyüne uğramadan geçmek büyük haksızlık.

Arkadaşlarla çıktığımız gezide biz bu haksızlığı yapmayalım, tarihi bu topraklar için savaşmak ve asker yetiştirmekle geçmiş bir köye gece bile olsa uğramadan geçmeyelim dedik ve uğradık.

Şafak tanrıçası Eos altın arabasına binip, kardeşi güneş tanrısı Helios'a dünyanın kapılarını açmadan, gecenin sessizliği ve koyu karanlığında ulaştık Mirzaoba köyüne.  Marmara denizini Mudanya dağlarının zirvelerinden, güneşin ışıkları altında değil belki ama Mudanya'nın ışıklarının düşen aksiyle izledik; geceyi delip geçmeye çalışan bakışlarımızla.

Binbir Pınarlı İda'nın Pınarlarından... Ayazma Pınarı

Balıkesir ve Çanakkale il sınırları içinde, sırtını Anadolu'ya yaslayıp, bakışlarını Ege Denizinin engin maviliğine çeviren Kazdağları, antik çağın ünlü ozanı Homeros'un deyimiyle bin bir pınarlı İda; Ayazma Pınarında cenneti ayaklarının altına seriyor insanların.

Homeros'un Troya Savaşını anlattığı İlyada destanı ve bu destanda tanrıların yarıştığı, seviştiği, dövüştüğü efsanelerle renklenir Kazdağları. Bu renkli efsanelerin en güzellerinden biriyse Ayazma pınarında yapılan tanrılar arasındaki güzellik yarışması.

Ayazma pınarı kazdağlarının kuzey tarafında, Çanakkale'nin bayramiç ilçesi sınırlarında, Bayramiç'ten yaklaşık 29 km uzaklıkta yer alıyor. Bayramiç merkezinden Evciler köyü istikametine devam edilerek asfalt bir yolla 21 km sonra Evciler köyüne ulaşılıyor. Evcilerden Ayazma Pınarı'na  giden 8 kilometrelik yol kısmen daha dar ve bozuk olsa da özel araç ve büyük otobüslerle zorlanmadan ulaşılabilir durumda. Evciler'e kadar meyve ağaçları ve Bayramiç barajı manzaralarıyla seyreden yol, Evciler köyünden sonra karaçamların gölgesinde devam ediyor.

ölümsüz zeytin ağacı ve karaçalı

Bir ağaç düşünün:
Yüzlerce yıl insanoğlunun eline dalları barışın simgesi, başına iktidar ve zaferin tacı olarak yerleşmiş olsun...
Saflığın ve temizliğin sembolü kabul edilen yağı; haricen kullanarak yaralara, dahilen kullanılarak hasta organlara şifa versin...
Meyvesi yeşilken toplanmaya başlayıp, olgunlaşana kadar renk renk lezzet kaynağı olsun sofraların...
Yağı yakıldığında ışık olsun insanlara, odunu yakıldığında ateşiyle ısıtsın üşüyen bedenleri...
Ve insanlara sunduğu bunca nimete karşılık olarak, minnetle asırlarca kutsansın kıymet bilen insanlarca bu kutsal ağaç...

Kesildiği yerden verdiği filizlerle ölümsüzlüğün, yeniden yaşama dönüşün simgesi, yetiştiği ülkelerin zenginliği böylesi bir ağaç olur da; mitolojiden kutsal kitaplara adının geçmediği bir alan olabilir mi?
Olamaz elbet ve İnsanoğlunun varlığı nasıl Adem'in yaratılışıyla başlıyorsa; ölümsüz zeytin ağacı öyküleri de Adem'le birlikte başlar.

Erzurum hakkında bilinmesi gereken 10 şey

Pek çoğumuzun Erzurum'un Dadaşından gayrısı hakkında pek fazla fikrimiz yoktur. Oysaki kültürü, sevimli şivesi, yemesi içmesi ve içinde barındırdığı tarihi eserleriyle; keskin soğuğuna inat sıcacık kentlerden biridir Erzurum. Yolunuz Erzurum’a düşerse ve siz; nasıl bir yerdir, ne yer ne içilir, nerede gezip neler alınır merak ediyorsanız işte size Erzurum’la ilgili bilinmesi gereken 10 şey:

erzurum çifte minareli medrese
Çifte Minareli Medrese ve Erzurum

kimin vergisi daha ağır? geçmişte korsanlar ve günümüzde devlet

İzmir'in Seferihisar ilçesinde yer alan ve on iki İyon kentinden biri olan Teos, kent alanında bulunan yazıtlar açısından en  zengin veriye sahip antik kentlerden biri. Bu yazıtların bazıları, içerikleri ve verdiği ayrıntılar açısından, türleri arasında tek olma özelliğini taşıyor.

Ele geçen yazıtlardan en ilginci ise, Teos'a yapılan bir korsan baskını ve korsanların taleplerini yerine getirebilmek için kent meclisinin aldığı meclis kararını anlatan yazıt.

Yazıtı daha iyi anlayabilmek için, o dönemin siyasi ve coğrafi koşullarına şöyle bir göz atmak gerek. Belki biraz sıkıcı fakat, dönemin güçlü devletleri, politikaları, birlikleri ve kent devletçiklerini okurken; günümüzün güçlü devletleri ve politikaları, ülkelerin oluşturduğu birlikler v.s göz önüne alınırsa, daha bir katlanılır olacaktır okumak kuşkusuz :)

bu kentte kadının adı var... pepuza ve montanizm

Yaşadığınız, doğadan soyutlanmış betonlarla çevrili kalelerden sıkıldıysanız; içinizdeki doğaya tutkulu, keşfe meraklı maceracı ruhu özgür bırakıp; bir zamanlar insanın doğayı gergef gibi işleyip, onunla bütünleştiği yerlerden birine; Uşak'ın Karayakuplu köyüne, Pepuza'ya gitmek iyi bir seçenek..

Hristiyanlığın kayıp mezheplerinden biri olan Montanizm'in doğuşuna, Anadolu'nun kutsal tanrıçası Kibele inancı ve geleneğiyle şekillenip Anadolu'dan tüm Avrupa'ya yayılıp, yaklaşık 400 yıllık bir süreden sonra takipçilerinin yakılışına tanıklık eden, kayalara üç katlı oyulmuş Montanist Manastırını ve Pepuza kentine su taşımak amacıyla yapılan Banaz çayı üzerine zarif bir gerdanlık gibi uzanan Clandras Köprüsünü görmek iyi gelecektir ruhunuza belki...Gitmeden, görmeden bilemezsiniz değil mi?

ihanete kurban edilen aşk... sığla ağacı ve günebakan

Sağlık, kehanet, sanat ve ışığın tanrısı Apollon, kimi zaman ve kimi yerlerde güneşle eş değer tutulup; güneş tanrısı olarak da tapım görmüş. Etki alanına giren çoğu bitki ve ağacın efsanesi de Apollon'un aşklarıyla şekillenmiş doğal olarak. Bu ağaçlardan biri de ülkemizin endemik bitki türlerinden olan, Marmaris'ten Fethiye'ye uzanan alanda, yoğun olarak Köyceğiz etrafında yetişen sığla ağacı (günlük ağacı). 

Doğu ve batının sentezini isminde barındıran sığla ağacının botanikteki adı, Liquidambar Oriaentalis. ''Hoş kokulu sıvı'' anlamına gelen Likidamber, Latince ''likit'' akıcı sıvı, Arapça ''amber'' hoş koku kelimelerinin birleşiminden oluşmuş.

Uzun ömürlü bu kutsal ağaca ithaf edilen efsanenin geçtiği yerin de yetiştiği bu bölge olması kuvvetle muhtemel. Gelelim sığla ağacına ruh ve anlam veren efsanemize...

kyparissos... sevdiğine yas tutan selvi ağacı

Kim demiş en büyük sevgiler bir kadına veya erkeğe duyulur diye? Ya da aşk illa ki, iki farklı cins arasındaki şiddetli bağlılık ve sevgidir diye? Mitolojide öyle hikayeler var ki; bu aşırı sevginin cinsiyet veya canlı türü gözetmediğine...

Bunların en duygulularından birisidir, Kyparissos (Kuparissos) ve geyiğinin hikayesi. Duygusal bağlılık ve sevginin en güzel örneğini gösterir bize.  Auge ve Telephos'un oğlu olan Kyparissos'un, babası Telephos'un adının ''Geyik'' anlamına gelmesi ise; bir delikanlının geyikle dostluğu üzerine kurgulanan bu efsaneye daha bir anlam katar.


Ege Denizinde bir adada geçer efsane; Keos Adasında..

adil ve savaşçı bir halktan efeler diyarına... karya

Sümer kaynaklarının  ''Güneş bahçesinde yaşayan insanlar'' olarak adlandırdıkları Batı Anadolu insanları içinde yer alan, Anadolu'nun kadim halkı Karyalılar; günümüzde Muğla ilinin tamamını, Aydın ve Denizli'nin bir bölümünü içine alan coğrafyada yaşamışlar. Dönemlerinde, her zaman haklının yanında olmaları, çalışkanlıkları ve dürüstlükleri ile tanınan Karyalılar, kendi toprakları için savaşmalarının yanı sıra, dünyanın pek çok yerinde paralı askerlik yapan savaşçı kimlikleriyle de öne çıkarlar.

Anadolu’da haksızlığa ve mevcut düzendeki adaletsizliğe başkaldırıp direnen, yiğit, mert, cesur ve sözünün eri olarak nitelenen Efelerin;  ilginç bir şekilde özellikle Karya uygarlığının kök saldığı Aydın, Denizli ve Muğla çevresinde ortaya çıkmaları da, bir tesadüften öte; bu coğrafyanın geçmişteki haksızlığa tahammülsüz kadim halkının bıraktığı miras olsa gerek.

taşa can veren aşk..pygmalion ve galatea

Pygmalion'un başından ne geçmiştir de kadınlardan nefret etmiştir bilinmez ama; kadın düşmanı, Kıbrıslı bir heykeltıraştır. Mitolojide kendisine yer bulması ise ne sanatındaki yeteneği, ne de kadınlara duyduğu nefreti değildir elbet... Onun hikayesini günümüze kadar taşıyan, sayısız filme ve kitaba konu olan, pek çok heykeltıraş, şair ve yazara ilham veren; sanatıyla yarattığı kadına duyduğu büyük aşkıdır.

Ne çevresindeki kadınlar, ne de insanlar umurundadır Pygmalion'un. Elinde keskisi, fildişi, mermer, taş çeşit çeşit malzemesiyle vaktini geçirmekte, usta dokunuşlarla onları şekillendirmektedir.

çözümsüz bir bilmece sisyphos işkencesi

İnsanoğlu günümüzde bile üzerinde uzun uzun düşündüğümüz, çözümlemeye uğraştığımız, çıkış nedenini bulmaya çalıştığımız, felsefi derinliğine hala ulaşamadığımız hikayeler ve efsaneler bırakmış gerisinde.

Bu hikayelerden düşünür ve yazarları en fazla meşgul edenlerden biri de Sisyphos'un mitolojisi.
Korinth kralı Sisyphos (Sisifos) iki şekilde ünlüdür mitolojide; yaşarken akıllara durgunluk verecek zekasıyla yaptığı kurnazlık ve hilebazlığıyla, ölümden sonra ise çektiği cezayla.

Sisyphos'un yaşamındaki hile ve kurnazlıklardan hem ölümlü insanlar, hem de ölümsüz tanrılar alır payını. kurnazlıkların başında hırsız Autolycus'u faka bastırması gelir. Tanrı Hermes'in oğlu Autolycus, babasının hırsızlık yeteneğini miras alan, çaldığı hayvanları tanınmayacak hale dönüştürme becerisiyle hiç bir zaman yakalanamayan bir hırsızdır. Boynuzlu hayvanı boynuzsuza, siyahı beyaza dönüştürebilen bu becerikli hırsız, kurnaz Sisyphos'un hayvanlarını çalmaya kalkışınca yakayı ele verir. Hayvanlarının her birinin ayağının altına ''beni Autolycus çaldı'' yazan renkli kil tabletler bağlayan Sisyphos'a oturup hırsızın hayvanlarını götürmesini beklemek, çalınan hayvanların yerde bıraktığı izleri takip etmek ve hırsızı yakalamak kalır.

dizginler ya Phaethon'un eline geçerse?

Mitoloji kimi zaman düşündüren, kimi zaman ince ince ders veren, kimi zaman da hiç bir anlamı olmadığını düşündüğümüz ilginç hikayelerle dolu. Üzerinde epey düşünülüp görüşler öne sürülen hikayelerden biri de, sonuçlarının ne olacağına aldırmadan kendisini ispatlamaya çalışan bir gencin, Phaethon'un (Fayton) efsanesi.

İsmi ''Parlayan, Parlak'' anlamına gelen Phaethon (Fayton), Güneş Tanrısı Helios ve Klymene'nin oğlu. Ölümlü annesiyle beraber, ölümlü biri olarak, dünyada babasından ayrı fakat, onun ışığı altında yaşamını sürdürerek delikanlılık çağına gelir Phaethon. Kendisi büyürken, çevresindekilerin kışkırtmalarıyla, ayrı yaşadığı babasına dair şüpheler de büyür yıllar geçtikçe içinde.

Ve günlerden bir gün babasının yaşadığı, her sabah dünyaya ısı ve ışık saçmak için gökyüzüne doğru yükseldiği doğudaki sarayına gidip, gerçeği onun ağzından duymak için yollara düşer annesinin verdiği izinle.

sözleşme... bir arada yaşamayı öğrenemeyenlere gelsin

Karya günümüzde Muğla il ve ilçeleriyle, Aydın'ın güney,  Denizli'nin güneybatısını içine alan, Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında kalan, batısı Ege Denizine açılan coğrafyayı kapsıyor. Karyalılar deyince akla hemen Lelegler'de geliyor. Anadolunun bu kadim iki halkı; yüzlerce, belki binlerce yıl aynı coğrafyada bir arada yaşamış, kendilerine yurt olan,  iş veren, aş veren bu toprakların; efendisi, dostu, kölesi olmuşlar.

Homeros'a göre Troya yakınlarında Pedasos isimli bir Leleg kenti vardır. Savaştan sonra buradaki halkın güneye doğru indiği ve Halikarnassos (Bodrum) çevresine yerleşip sekiz tane kent kurdukları kabul edilir. Herodot ve Strabon'da Kar ve Leleg halklarından bahsederler. Efes kentinin İyonlardan önce Karlar ve Lelegler tarafından iskan edildiğine dair iddialar da, denizcilikleriyle ünlü bu iki halkın bir arada yaşam sürdüğüne dair göstergelerden biri.

büyük tanrı Pan öldü mü?

Antik çağın yarı insan, yarı keçi vücutlu doğa tanrısı Pan, kırların, çobanların ve sürülerin koruyucu tanrısı olarak tapım görmüş. Soy ağacı tartışmalı olan bu tabiat tanrısına antik çağ yazarları, Kibele'den Penelope'ye, Zeus'dan Dionysos'a, Hermes'den  Apollon'a farklı anne babayı ebeveyn olarak gösterirler.

Mitolojide bir rivayete göre, doğduğunda o kadar çirkindir ki; annesi doğurduğu bebeğin boynuzlarından, sakalından, keçilere benzeyen kuyruğu, bacakları ve toynaklarından korkup kaçınca, tanrı Hermes bebeği alıp Olympos'a getirir ve büyütmeleri için Nyphalar'a (Periler) verir.